Yıllardır kent markalaşmasının turizmde atak yapabilmemiz için ne kadar önemli olduğunu yazmaktayım. 

Bugün dünyamızda artan rekabet ortamında pazarlama önem taşırken, bir diğer konu ise ürünlerin marka değerini artırıp piyasalarda yer almak arzusudur.

Turizmde rekabetin artışı kentler yanında küçük kasabalarda bile öne çıkabilmek, farklılaşmak için markalaşma  çalışmalarını hızlandırmıştır.

Rekabet edebilmek için kentlerin kendilerine has marka olabilecek özelliklerini belirleyip marka değeri yaratmaları ve bunlar üzerinden gitmeleri gerekmektedir. Dünya turizminde büyük rekabet vardır. Ve her geçen gün de bu rekabet artmaktadır. 

Türk Lirasının değer kaybetmesini turizmde avantaja çevirmek için çalışmalar yapılmasını ve alınacak tedbirler konusunda henüz ciddi atılım görebilmiş değiliz. Tam bu dönemde rekabet edebilmek için elimizde çok güçlü bir done var ve biz bunu göz ardı ediyoruz. Türkiye bu yıl turizmde tabiri yerindeyse patlama yaşıyor. Peki biz nerede hata yapıyoruz? 

Diğer konular yanında marka değeri yaratmanın önemi burada da karşımıza çıkıyor.

Marka değeri yaratmak uzun çabalar gerektiren bir süreçtir. Yaratılmak istenen marka için stratejiler hazırlayarak ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Stratejiler yaratılırken öncelikle o kentin yerel yönetimleri, özel sektörü, sivil toplum kuruluşları ile yerel halkın da birlikte öngörüler sunması ve tüm paydaşların oluşturacağı stratejik kent komisyonu ile cazibe merkezi için yaşanabilir mekanlar yaratılmasına öncülük edilmelidir. Önceliğimiz; inanarak katkı sağlamak ve sabretmek olmalıdır. Markalaşmanın kente getireceği ekonomik katkı göz ardı edilemez.

Birçok tarihi medeniyetlerin beşiği olmuş adamızda her adımda tarihin izlerine rastlamanız mümkün. Bu özelliği ile sayılı Akdeniz ülkelerinden biri olan adamız turizmde markalaşmada ve kent markalaşmasında istendiği yere gelememiştir. Nedenlerini inceldiğimizde pazarlama hataları, tanınmama, hizmet sektörünün istenen kaliteye gelememesi olarak görünmekle beraber, ülkemizin doğal ve tarihi güzelliklerini istendiği gibi tanıtamadığımız ortaya çıkmaktadır. Ayrıca turizmde pazarlama ve reklam giderleri için devletin yeterli bütçe ayırmaması; ülkemiz turizminin dış dünyada daha etkin bir tanıtım ve pazarlama yapılamamasındaki en büyük sorundur. 

Tam bu noktadan baktığımızda yaşadığım ülke KKTC (Turizmdeki adıyla North Cyprus) ve yaşadığım şehir Gazimağusa’nın yanında  artık diğer kent ve kasabaların da  turizmde markalaşma gereği ortaya çıkıyor. Gazimağusa’ya kültürlerin ve dinlerin birleştiği bir kent, ShakespeareninOthello’su, Venediklilerden kalma hisarları (kalesi), Lefke ise Osmanlı paşalarının ve Şeyh Nazım Kıbrisi hazretlerinin şehri olarak tanıtılmaya başlaması gerekmektedir. Bu örnekleri tatbikî artırabiliriz. Girne için yorum bile yapmıyorum, çünkü marka değerini yakalamış bir şehrimiz.

Bugün en önemli iletişim aracı MARKA’dır. Kentlerin çevreleriyle ilişki kurabilmek için markanın iletişim gücüne ihtiyaç vardır. 
KKTC’nin tanınmamasına rağmen kentlerimizin markalaşmasının ülkeye en büyük desteği ise kendimizi anlatabilmemizdir. Markanın kim olduğunu anlatırken aslında biz kendimizi anlatıp tanıtacağız. Markanın kim olduğunu bilmeden anlatılanlar maalesef güven vermez.