KKTC’de çok kötü günler yaşanıyor...

Belki de “En kötü günlerimizi yaşıyoruz”...

Ve işin en ilginç yanı, bu kötü günler bizim yeteneksizliğimiz veya beceriksizliğimiz sonucu olmadı!

Kıbrıs sorununun siyasi çözümsüzlüğü ve belirsizliği hiç de iyi günleri işaret etmiyor...

Özellikle İngiliz vatandaşları için yıllık enflasyonun yüzde 25’lerde olması, hayatlarında görmedikleri bir şeydir...

Sterlin’in, Dolar karşısında bir yılda yüzde 100 değer kaybetmesine de kimse tanık olmamıştır...

Ama KKTC’de döviz, TL karşısında son sekiz ayda yüzde 100’ün üzerinde değer kazandı.

Döviz patladı... 

Enflasyon ortalığı kası kavuruyor.

Her şey pahalı.

 

**

 

Vatandaş alış veriş yapamıyor ve esnaf ağlıyor.

Hayvancının kurtuluş umudu tükendi.

Asgari ücret, örnek verecek olursak, şu anda 250 Sterlin civarında...

Bir ülkede vatandaşları, belirli bir yaşam seviyesine veya kalitesine ulaştıkları zaman geriye götürmek kolay değildir.

Hem ekonomik hem de sosyolojik travmalar yaşanır.

10 bin TL geliri olan bir aile, ona göre ev, araba almıştır.

Çocuklarını bir plan dahilinde okula göndermektedir.

Ayda bir, haftada bir belki dışarıda yemek yemeye alışmıştır.

Hatta, “belli olmaz” diyerek, tasarruf bile yapabilmektedir.

KKTC’de hala dışarıda yemek yemeye alışık olanlar çoktur... 

Özellikle meyhanelerin doluluk oranlarında düşüş bulunmamaktadır.

Ama alım gücü düşmüştür...

 

**

 

Bir restoranı düşünün...

Bir kaç ay önce 35 TL olan örneğin bir porsiyon şiş kebap şu anda 55 TL’den aşağıya satılıyorsa, bilin ki orada bir hile vardır.

Çünkü hiç bir lokanta, bu fiyata yemek satacak durumda değildir...

İnsanlara “hepsinden – her şeyden vazgeç” diyemezsiniz... 

Herkesin ikişer adet cep telefonu vardır... 

“Telefonla konuşma, internetle yazışma” diyebilir misiniz?

“İki araban olmasın, çocukların özel okulda okumasın” talebinde bulunabilir misiniz?

 

**

 

Evet, olmasın, konuşmayalım, çocukları özel okullarda okutmayalım da; ortaya çıkacak travmaların bedelini kim ödeyecek?

İntiharları kim önleyecek?

 

**

 

Ülkede pahalılık artıyor...

Gelirler artmıyor...

Enflasyon yükseliyor.

Piyasada yaprak kımıldamıyor...

Daha kötü günler beklentisinde olan uzmanlar bir hayli fazla...

 

**

 

İşte bu kötü durumda, yapılması gerekenler en başında gelen; kesinlikle daha ılımlı dış politika ve daha çok gelir getirici yatırımlardır...

Peki, Londra’da yaşam süren Kıbrıslı Türkler dahil olmak üzere; kim ya da kimler, şu andaki durumda KKTC’ye yatırım yapar?

Kimse!

 

**

 

O zaman, yatırım ortamını artırmanız gerekir.

Nasıl mı?

Savaştan, gerginlikten, korkulardan, endişelerden uzak durulması kaçınılmazdır.

Devlet, mülk satımlarında mesela kolaylık sağlamalıdır.

Londra’da bir miktar birikimi olan kişiler, daha ucuza, daha çok ev yatırımı yapabilmelidir.

İlk aklıma gelen budur.

Sterlin’in değer kazanmış olması; bu para biriminden indirimlerle ev satışlarını özellikle Londralı kardeşlerimiz için daha uygun hale getirmelidir.

 

**

 

Örnekler sıralanabilir.

Ama en önde sağlanması gereken istikrardır.

Siyasi istikrardan bahsediyorum.

KKTC’nin bir barış adası, bir huzur ülkesi olduğu duyurulurken, bunun için reklamlar yapılırken, tersi siyasetler, turizmi de olası yatırımları da hepsinden önemlisi üniversitelere öğrenci akışını da ciddi zarara uğratacaktır.

 

**

 

Çok kötü günlerden geçiliyor.

Gerçekten bir çok insanın dayanacak gücü kalmamıştır.

Ve çok ciddi yatırımlar, çok önemli gelişmeler olmazsa; siyasi davayı da geleceğimizi de kaybetmemiz hiçtendir...

 

**

 

Eylül ayını tamamladığımız bu günlerde; inanılmaz güzellikteki havasıyla, deniziyle, kumsalıyla belki de Dünya’nın en çekici turistik merkezi olabilecek Kuzey Kıbrıs’ı, el birliğiyle yaşanmaz bir coğrafya yapmaktan uzak durmamız şarttır.

 

**

 

Kuzey Kıbrıs, her şeyiyle cennetten bir köşedir.

Gerginlikten, huzursuzluktan uzak durmalıyız.

“Çözüm neden şarttır?” sorusunun yattığı gerçek de buradadır.

Çözüm, yaşamımızı bu Ada üzerinde sürdürebilmek adına kaçınılmazdır...

Kimse göç etmesin... 

Kimse kaçmasın...