Kıbrıs’ın güneyinde örgütlü Sol Kanat grubu, yayınladıkları açıklamada, protokole karşı Kıbrıslı Türklerin verdiği mücadeleye dayanışma belirtti.

Açıklamada, Türkiye ile Kıbrıs’ın Kuzeyi arasında imzalanan protokolün, “Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin Türkiye tarafından kademeli ancak kesin bir şekilde asimilasyonuna ve fiilen ilhakına yol açacak” ifadelerine yer verildi.

“Anastasiadis, Tatar’ın önünü açtı”

Kıbrıslı Rum liderliğine de eleştirilerin yapıldığı açıklamada, Anastasiadis’in, Akıncı döneminde ortaya konan her türlü müzakere çabasının ve fırsatının önünü tıkadığı ifade edildi. Sol Kanat açıklamasında şu noktaları vurguladı:

“Anastasiadis, Akıncı’nın Guterres çerçevesini bir çözüm için stratejik bir anlaşmanın parçası yapma önerisini reddederek ve Akıncı Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin başındayken her müzakere çabasının veya fırsatının önünü tıkayarak Akıncı'nın bertaraf edilmesinde de önemli bir rol oynadı. Anastasiadis böylece Kıbrıslı Türkleri hayal kırıklığına uğrattı ve Tatar’ın önünü açtı.”

Ortak mücadele

Açıklamada ayrıca, hem kuzeydeki hem de güneydeki ayrılıkçı güçlerin planlarına ve Türkiye devleti tarafından arzu edilen asimilasyonuna karşı birlikte hareket etme çağrısı yapıldı.

Açıklamanın tam metni şöyle:

“Anastasiadis Cran Montana'dan ayrılırken, Çavuşoğlu’nun kafasında iki ayrı devlet kurma fikrinin oluşmasını sağladı. Karşılığında Türkiye, 2018 seçimlerinde yeniden cumhurbaşkanlığına seçilmesi için Anastasiadis’e süre tanıyacaktı. Böyle bir gelişme, Türkiye için Kıbrıs’ın Kuzeyi’ni asimile etmenin yolunun açıldığı anlamına geliyordu.

Elbette biraz zaman ve bir takım engelerin bertaraf edilmesi gerekiyordu. Öncelikle, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümünün ve bu temelde yeniden birleşmenin savunucusu olan, dolayısıyla da önemli bir engel oluşturan Akıncı’nın bertaraf edilimesi gerekiyordu. Ardından, asimilasyon yönünde ilk önemli adımların atılabilmesi için uluslararası alanda ve yerel olarak uygun ortam sağlanması gerekiyordu.

Anastasiadis, Akıncı’nın Guterres çerçevesini bir çözüm için stratejik bir anlaşmanın parçası yapma önerisini reddederek ve Akıncı Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin başındayken her müzakere çabasının veya fırsatının önünü tıkayarak Akıncı'nın bertaraf edilmesinde de önemli bir rol oynadı. Anastasiadis böylece Kıbrıslı Türkleri hayal kırıklığına uğrattı ve Tatar’ın önünü açtı. 2021 yılının Mart ayında Viyana'da yapılan beşli toplantı, hem Anastasiadis'in hem de Tatar'ın öngördüğü gibi çözüm ve yeniden birleşme konusundaki çıkmazı doğruladı.

Son dönemde, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra, Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak rolünün ve öneminin arttığını ve Batı ile Rusya arasında bir tartışma sebebi olduğunu görüyoruz. Bu ikincisi pek de tesadüf değil. Türkiye'nin uluslararası sahnedeki mevcut konumunun farkında olan Erdoğan, son yıllardaki otoriter yönetim ve ağır ekonomik krizin sonucu olarak ülkesindeki rejiminin zayıfladığını görerek, kendisi açısından kritik olan 2023 seçimleri öncesinde, bir yandan NATO ve Yunanistan’la ilişkilerinde tehlikeli hareketlerde bulunarak öte yandan da Suriye gibi komşu ülkelere karşı ağresif bir tutum benimseyerek ülke içindeki sorunları dışa yansıtmaya çalışıyor.

Türkiye ile Kıbrıs’ın Kuzeyi arasında imzalanan son protokolün uygulanması, Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin Türkiye tarafından kademeli ancak kesin bir şekilde asimilasyonuna ve fiilen ilhakına yol açacak. Türkiye’nin ve rejiminin, Kıbrıs’ın Kuzeyi üzerindeki vesayetini niteliksel olarak arttırma yönünde Erdoğan’ın sergilediği çabaları bu bağlamda ele almalıyız.

Protokolün tasarımı yalnızca neoliberal ekonomik önlemler (enerjinin, limanların vb. özelleştirilmesi) ya da siyasi yaşam üzerindeki kontrolün ciddi şekilde artmasıyla (vatandaşlığa kabullerin kolaylaştırılması, sendikaların siyasi ve ideolojik faaliyetlerinin kısıtlanması) ilgili değildir. Aynı zamanda toplumu yeni Türk atılımlarına yeniden yönlendirmekle ilgilidir (kamu ve eğitimin yerleşimcilere açılması, Türkiye’nin, laik Kuzey devletine karşı din işlerinin idaresini doğrudan kendi kontrolüne geçirmesi vb.).

Son yirmi yılda inşa ettikleri devrimci geleneklerin rehberliğinde Kıbrıs Türk işçi hareketi ve gençliğinin, Erdoğan rejiminin ve ona itaat eden Tatar'ın mevcut yöntemlerine şiddetle karşı çıkacağı kesindir. Savaş zorlu olacak ve sonucu çeşitli faktörlere bağlı olacaktır.

Güney’de, Kıbrıslı Türk yurttaşlarımıza cesaretle elini uzatan ve onları siyasi eşitlik çerçevesinde kucaklayarak yeniden birleşmiş bir Kıbrıs’ın yönetimine fiilen dahil eden, her türlü ambargo yerine, eylemleriyle Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin Türkiye’den bağımsızlığına yardımcı olan, AB’den Kıbrıs’ın Kuzeyi’ne yapılacak her yardımı engellemek yerine, kalkınması için mümkün olan en geniş desteği sağlayan bir hükümetin varlığı bu savaşta onlara değerli bir katkı sağlamış olur.

Kıbrıs’ın Kuzeyi ve Güneyi'ndeki Sol, bu doğrultuda, en geniş birlik çerçevesinde ve ortak hareketle, her iki taraftaki ayrılıkçı güçlerin planlarına ve Kıbrıs’ın Kuzeyi'nin Türkiye tarafından arzu edilen asimilasyonuna karşı birlikte hareket etmelidir.”