Eski Maliye Bakanı ve iş insanı Birikim Özgür, sosyal medya hesabından yaptığı kapsamlı açıklamada KKTC ekonomisinin geldiği noktayı sert ama teknik bir dille değerlendirdi. Özgür, “sözün bittiği bütçe” ifadesinin bir retorik değil, artık aşılan kritik bir eşik olduğunu vurgulayarak hem kamu maliyesinde hem de hanehalkı düzeyinde sürdürülemez bir yapıya girildiğini ifade etti.

“Bütçe siyasetin en dürüst alanıdır”

Özgür açıklamasında, bütçenin niyetlerin ve temennilerin değil rakamların, oranların ve sınırların konuştuğu bir alan olduğunu belirtti.
“Bütçe ya tutar ya tutmaz” diyen Özgür, borçlanmaya dayalı mevcut bütçe yapısının açık biçimde “bu düzen böyle devam edemez” mesajı verdiğini kaydetti. Bunun bir ekonomik görüş ayrılığı değil, matematiksel bir zorunluluk olduğunu vurguladı.

Harcamaların otomatik biçimde arttığı, gelirlerin aynı hızda artmadığı ve açığın borçla kapatıldığı bir düzende artık “ne istiyoruz” sorusunun değil “ne mümkün” sorusunun belirleyici hale geldiğini belirten Özgür, bunun siyaseti rahatsız eden ama kaçınılmaz bir gerçek olduğunu ifade etti.

Hanelerden başlayan kırılganlık

Özgür’e göre ülkede yaşanan ekonomik sıkışma algısal değil; ölçülebilir ve verilerle ortaya konmuş bir kriz. Son yıllarda hanehalkı borçluluğunun hızla arttığını belirten Özgür, tüketici kredileri ve kredi kartlarının artık yatırım için değil, gıda, kira ve temel ihtiyaçları karşılamak için kullanıldığını vurguladı.
“Toplum gelirini değil geleceğini tüketmektedir” ifadesini kullandı.

Kamu maliyesinde yapısal tıkanma

Devletin toplam borç stokunun 10 milyar TL eşiğini aşmasının, borçlanmanın geçici bir araç olmaktan çıkıp bütçe dengesinin asli unsuru haline geldiğini gösterdiğini belirten Özgür, bütçe açığının tek seferlik şoklardan değil, yapısal harcama–gelir uyumsuzluğundan kaynaklandığını söyledi.

Özellikle maaş ve transferler üzerinden büyüyen cari harcamaların enflasyonla beslendiğini, bunun da klasik bir “ücret–bütçe–enflasyon sarmalı” yarattığını ifade etti.

Para birimi gerçeği ve siyasi sınırlar

Türk lirası kullanılan bir ekonomide kur oynaklığının kamu maliyesini doğrudan etkilediğini vurgulayan Özgür, euro ve dolar kurundaki yükselişin enerji, ilaç, eğitim ve yatırım maliyetlerini zincirleme biçimde artırdığını belirtti.
Daha stabil bir para birimi kullanılması yönündeki görüşlerin ekonomik olarak anlaşılır olduğunu ancak mevcut yapıda bunun teknikten çok siyasi bir tartışma olduğunu kaydetti. Asıl meselenin para birimini değiştirmek değil, mevcut riskleri yöneten bir mali yapı kurmak olduğunu söyledi.

Türkiye ile mali ilişkilerde yeni dönem

Özgür açıklamasında Türkiye ile KKTC arasındaki mali ilişkilerde de fiilen yeni bir döneme girildiğini belirtti.
“Devletten devlete, geri ödeme koşulları belirsiz krediler dönemi kapanmaktadır” diyen Özgür, Türkiye’nin artık doğrudan bütçeye kaynak aktarmak yerine finansman ihtiyacının piyasa koşulları içinde karşılanmasını tercih ettiğini vurguladı.

Ziraat Bankası üzerinden sağlanan kısa vadeli borçlanma imkânlarının geçmişteki gibi “kolay para” olmadığını belirten Özgür, faizlerin piyasa düzeyinde, geri ödeme takvimlerinin ise net olduğunu ifade etti.
“Türkiye artık riski paylaşmıyor, riski tamamen KKTC’nin mali performansına bırakıyor” dedi.

İki net seçenek

Birikim Özgür’e göre bugün gelinen noktada gri alan kalmadı.
“Ya borçlanarak maaş ve cari gider ödeme yönteminin yapısal bir çıkmaz olduğunu kabul edip kendi mali disiplinimizi inşa edeceğiz,
ya da her yeni borçlanmayı zaman kazanmak sanarak daha derin bir mali çıkmaza sürükleneceğiz” ifadelerini kullandı.

“Acı ama adil” ne değildir?

Özgür, “acı ama adil kararlar” ifadesinin kamu çalışanlarının enflasyon karşısında korunmasından vazgeçilmesi anlamına gelmediğinin altını çizdi. Ancak enflasyon farklarının bütçe kapasitesinden kopuk ve otomatik biçimde uygulanmasının harcama dinamiğini kontrolsüz hale getirdiğini söyledi.
Sorunun koruma ilkesinde değil, bu korumanın tasarımında olduğunu vurguladı.

Beş yıllık teknik yol haritası

Özgür açıklamasını beş yıllık teknik bir yol haritasıyla tamamladı:

“Bu ayrım artık görmezden gelinemez”

Açıklamasının sonunda Özgür, ekonominin niyetlerle değil rakamlarla konuştuğunu belirterek şu uyarıyı yaptı:
“Popülizmin kol gezdiği bir düzende mevcut yapının içinde yer almak ekonomiyi yönetmek değil, sadece krizi ertelemektir. Ve bu ayrım artık görmezden gelinebilecek bir ayrım değildir.”