Diva Uluçay

Oxford şehrinde yürümek güzeldir. 800 yıllık binaların arasında gezinirken, her adımda tarihin içindesiniz. Eski, şirin köprülerinden geçerken, nehirde süzülen kayıkları görürsünüz. Her tarafı yemyeşil ve çiçeklerle kaplıdır Oxford’un. Parklarda koşan, yürüyen, çimlere uzanıp kitap okuyan, ya da sadece nehir kenarında oturup kayıkları izlerken dalıp gitmiş insanları gördüğünüzde hayat bulursunuz. Londra’nın kuzey batısında, trenle 1 saatlik mesafededir bu şirin kent. Hem her karışı tarih tüten, hem de bir şehirde bulunması gereken her şeyin küçücük şehir merkezinde karşınıza çıktığı bir kasabadır.

Etrafta motorlu taşıttan çok bisiklet görürsünüz. Oxford’un adeta yerel taşıma aracıdır bisikletler. Oxford’lu olup da bisikletinizin olmaması imkansızdır yani. Bisikletliler de Oxford’a ayrı bir hava katar doğrusu. Oxford Üniversitesi sayesinde şehrin merkezinde genç nüfus oldukça fazladır. Çoğunluğu İngiliz olsa da, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen öğrenciler kozmopolit bir genç nüfus yaratır. Oxford şehrinin öne çıkan en önemli özelliği kuşkusuz en eski eğitim kurumlarından olan ve şu an da dünyanın en iyi üniversitleri arasında yer alan Oxford Üniversitesi’dir. Oxford Üniversitesi, alışıldığı gibi tek bir kampüsü olan bir okul değildir. Aksine, Oxford Üniversitesi bir çok kolejden oluşan bir kurumdur ve bu kolejler şehir merkezinin her tarafına yayılmışlardır. Şehir merkezinde yürürken etrafınızdaki eski görkemli binaların çoğu, öğrencilerin yatılı olarak eğitim gördüğü kolejlerdir. Her öğrenci kendi kolejinde ikamet eder ve derslerini de orada görür. Gün içinde Oxford Üniversitesi kolejlerine girip çıkanlar sadece öğrenciler değildir. Bu binalar turistlerin de oldukça ilgisini çeker. Her kolej günün belirli saatlerinde ziyaretçi kabul eder. Oxford Üniversitesi kolejlerinin içinde yürürken kendinizi Harry Potter setinde hissetme ihtimaliniz çok yüksektir. Hogwarts kalesinin ünlü yemekhanesinde geçen bazı sahneler Christ Church kolejinin yemekhanesinde çekilmişti. Merdivenlerden çıkarken, içinizde merdiven her an hareket edecekmiş gibi bir his belirebilir. Harry Potter havasına girmenizde üniversite öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin giyim tarzı da etkili olabilir. Oxford Üniversitesi’nin bir geleneği olarak, öğrenci ve akademisyenler herhangi bir yemek davetine takım elbiseli, papyonlu ve cüppeli katılır. Ayrıca, sınav dönemlerinde de öğrenciler sınava giderken takım elbise ve cüppe giymek zorundadırlar; yine bir gelenek olarak, yakalarına da karanfil takarak sınava giderler. Yani etrafınızda böyle insanlar görürseniz şaşırmayınız.

Oxford Ünversitesi’nde her kolejin kendi kütüphanesi vardır fakat Ünversite’nin ortak büyük bir kütüphanesi vardır ki, şahane bir İngiliz gotik mimari örneği olarak görülmeye değer. ‘Bodleian Kütüphanesi’ndeki ortaçağa ait İlahiyat Okulu aynı zamanda Oxford Üniversitesi’nin en eski dersliğidir. Bodleian Kütüphanesi aynı zamanda Harry Potter filmlerindeki Hogwarts kütüphanesi sahnelerine de ev sahipliği yapmıştı. ‘Sheldonian Tiyatrosu’ da yine şehir merkezindeki kolejlerin arasında, görkemiyle dikkat çeken binalardan bir tanesidir. Bu binada geleneksel olarak konserler ve Üniversite’nin diploma törenleri yapılır.

Oxford’daki diğer görülmeye değer yerlerden bir tanesi de Oxford Kalesi’dir. Zamanında zindan olarak da kullanılmış olan kale şimdi turistlerin ziyaretine açık. Maketlerle, resimlerle size tarihi göstererek anlatmaya çalışmışlar. Zindanda kullanılan işkence aletlerinden bir örnek de ne kadar zor olduğunu kendiniz deneyip görmeniz için orada duruyor. Kalenin en üstüne çıkıp Oxford şehrinin 360 derece panaromik manzarasını da görebilirsiniz. Bir diğer ziyaret edilecek yer Botanik Bahçesi’dir. Tabi kış aylarında değil de sıcak aylarda giderseniz, yüzlerce çeşit bitkiyi bu bahçede görme imkanı yakalayabilirsiniz. Eğer müze gezmekten hoşlanan biriyseniz, dünyanın ilk halka açık müzesi olan Ashmolean arkeoloji müzesini de ziyaret edebilirsiniz. Burada antik Yunan ve Romalılardan, eski mısıra kadar, tarihe ait birçok değerli parçalar göreceksiniz.

Oxford şehrinde hoşça vakit geçirmenin bi başka yolu da nehirde kayık turu yapmaktır. İsterseniz kendinizi bir profesyonelin ellerine bırakarak, rahatça oturup eşsiz manzarayı izlersiniz, dilerseniz de kendiniz kayık kiralayıp, kürek çekme veya sırıkla kayık yürütme hünerlerinizi gösterirsiniz.

Alışveriş, yeme-içme ve eğlence için şehir merkezinde her türlü mekan mevcuttur. Şehir merkezi küçük olsa da, en sevdiğim yanı, büyük bir şehirden hiç de eksik olamaması, bir de üstüne her yere yürüyerek kısa sürede varılabilmesidir, e daha ne olsun. High Street üzerindeki kapalı markette antika eşya dükkanından tutun da çiçekçiye, balıkçıya kadar birçok dükkandan alışveriş yapabilirsiniz. Alışveriş için ayrıca Westgate ve Cornmarket alışveriş merkezleri de uygundur. Kendi tercihinize göre birçok giyim mağazası, pub, gece kulübü, restoran ve kafeyi şehir merkezinde kolaylıkla bulabilrsiniz. Dahası, bu şehri keşfe çıktığınızda ara sokaklardan tarihi binalar ummadığınız anda karşınıza çıkıp sizi şaşırtmaya da devam edecek.