1951’de Limasol’da doğdu Yahya Özyaşar…

   ‘Berber Yahya’ diye tanır herkes O’nu…

   İlkokul’dan sonra mesleğe attı ilk adımını…

   Tam 55 yıldır, hizmet veriyor müşterilerine…

   Nostaljik berber, Mağusa’nın tarihi kale içinde, müşterilerine en iyi hizmeti vermek için çalışıyor…

   Dizi dizi evlerin sıralandığı, tarih kokan Ramis Gökçe Sokak’taki işyerinde, berber Yahya, elinden düşürmüyor makasını, usturasını, traş fırçasını, tarağını….

   Tam 33 yıldır, ayni sokakta, ayni işyerinde müşterilerini ağırlıyor…

 

Herkesi seviyor

   1974’ten sonra Kıbrıs’ın kuzeyine göç edenlerden Yahya Özyazar…

   Doktoru, mimarı, mühendisi, siyasetçiyi, memuru, çöpçüyü, hukukçuyu kısacası her kesimden insanı traş ettiğini anlatıyor berber Yahya…

   “Her kesimden müşterim vardı. Her insana sevgim, saygım var” diyen berber Yahya, “İyi ki Mağusa’ya geldik” diyor ve ekliyor:

   “Olaylar çıktığında, Lefkoşa’da askerdim. Askerliği bitirdim.  Babam gümrük memuruydu, tayini çıktı. Gazimağusa’ya gelmek zorunda kaldık. İyi de geldik. İki evladım var, ikisini de burada büyüttüm. Bu süre içerisinde çok saygın insanlarla tanıştım. Hiç zorluk çekmedim. İyi insanlarla arkadaş oldum.

   Zamanla meslektaşlarımız arttı. O dönemlerde Mağusa genelinde 7 berber dükkanı varken, şimdi yalnızca kale içinde 9 berber var…”

 

İyi bahşiş alırdım!

   İlkokuldayken yaz tatillerinde berber yanına gittiğini, müşterilerin arkalarını fırçalayarak bahşiş aldığını anlatan berber Yahya, çocukluk yıllarına doğru yolculuk yaptı bizle…

   Bakın neler anlattı:

   “İlkokuldayken, izciydim. Kulübe katkı olması için, hocalarımız bize boş bir karne verirdi. Bu karneyi biz doldururduk… Üç ay dönemde nerede işlediğimizi ve ne kadar para kazandığımızı yazardık. Kazancımız, İzcilik Kulübü’nde toplanırdı. Benim kazancım iyiydi. Berber yanına giderdim, müşterilerin arkalarını fırçalardım. Bahşiş alırdım. Günde 2 şilin aldığımı hatırlarım. Üç ay sonunda 25-30 lira toplardım.

   Ustamın aylıkçı müşterileri vardı. Adı berber Ahmet’ti. Polisler aylıkçıydı. 25 kişiydiler… Her sabah gelirlerdi.

   Tatillerde ustam Ahmet’in yanına gitmeye devam ettim. Zamanla berberliği benimsedim, sevdim. Okula gitmek yerine berber olmayı tercih ettim. Ustam, babamla konuştu. İlkokulu bitirdim, babam bana kimlik kartı çıkarttı ve mesleğe ilk adımı attım. Mesleğimi, berber Ahmet’in yanında öğrendim.

   1970’de asker oldum. Lefkoşa’da yaptım. İki yıl yapardık ama uzatılmıştı. 1974’ün Eylül ayına kadar askerdim. Terhisliğimi aldığım gün Limasol’a değil, Mağusa’ya geldim. Burada berber Yusuf’un yanında kalfa olarak çalıştım. 1984’e kadar… Tam on yıl. Sabri Ummay’ın karşısındaydı dükkan… Çok güzel yıllardı…”

 

Nostalji olduk!

  “ Geçmişte Mağusa içi adeta bayram yeriydi… Bandabuliya dolup taşardı… Rahmetlik Başi dayı vardı, kebapçı. Rahmetlik Arap Salih’in kahvesi… Kasap Hasan vardı… Rahmetlik Mehmet dayı…Liman İşçileri’nin lokali vardı… Rahmetlik berber Süleyman ise, en popülerlerdendi… Tüm gençler berber Süleyman’da toplanırdı… Tek eğlence buydu…

   Köy otobüsleri, şimdiki Makariyos’un yerine gelirdi, orası meydanlıktı. Özellikle Cuma günleri, kale içi çok kalabalık olurdu. Akşamüzerleri, belediye tankerle su getirip, sokakları sulardı…

   13,00-16,00’a herkes dükkanını kapatırdı. Evinde dinlenirdi…

   Özellikle benim yaştaki berberler artık nostalji oldu. Alaturka derler ya… Ağırlıklı müşterilerimiz de bizim yaştaki kişilerdir… Bizim traş şeklimiz, isteğe göre eski usule göredir. Modern traşı bilmeme rağmen, müşterilerimin tercihine göre traş yapıyorum…”

   Birkaç yıl daha çalışıp, mesleği bırakacağını kaydeden berber Yahya, kendisinden sonra yetişen meslektaşlarının birbirleriyle uyum içerisinde çalışmasını temenni ettiğini de sözlerine ekledi.

      Müşterilerine her zaman hoşgörülü davrandığını kaydeden berber Yahya, şöyle devam etti:

   “Meslektaşlarım, uyum içerisinde birbirlerini severek, birbirlerine saygı göstererek, birbirlerinin haklarını koruyarak çalışsın.

   İnsan gibi yaşamanın getirdiği bazı kurallar vardır. Özellikle Kıbrıs’ta öğlen sıcaklığın 42 dereceye vurduğu sıralarda, kimsenin koltuk üzerinde uyuyarak müşteri beklemesini istemem.  Rahatsız olurum. Bilirim ki, hepsimiz kapatsak ve evimize gitsek, kimsenin müşterisi kimseye kaçmayacak. Bu da el birliğiyle olur. Deriz ki, 13,00-16,00 kapalı olacak. 16,00’dan sonra dükkanımızı açarız. Müşterimiz de o saat gelir.

   Bu 1974’ten önce bu böyleydi. İngiliz döneminde bu böyleydi. Perşembe öğleden sonraları, cumartesi öğleden sonra açardık. Bir buçuk gün kapatma zorunluluğumuz vardı. Bayram günleri 2, yeni yılda da bir gün kapatırdık. En azından kapama-açma saatlerimiz belliydi. Böyle bir sistemde ne yorulun, ne usanın, ne canın sıkılır, ne de sinirlerin bozulur…

   Ben, atamdan gördüğüm sistemi devam ettiririm. Ama ne yazık ki, meslektaşlarım gece yarılarına kadar çalışır. Nasıl dinlenir bu insanlar da ertesi gün işine sağlıklı gider? Bunun adına serbest ekonomi dendi ama bu serbest ekonomi değil, bunun adı ezgidir. Dilerim en kısa zamanda eski düzen uygulanır.”

 

Unutulmayan bir anı…

   Ustasının kendisine “Daima müşteriyle sohbet et. Müşterinin anlayacağı dilden konuş” diye nasihat ettiğini söyleyen berber Yahya, mesleğinin çok geniş kapsamlı bir meslek olduğunu vurguladı ve berber olmaya adım attığı ilk yılda yaşadığı anısını bizle paylaştı gülümseyerek…

   “Müşteri dükkana geldi. Koltuğa oturdu. Taraşa başlamak için yüzünü sabunlamaya başladığım zaman. Sohbet etmek için, başladım soru sormaya. ‘Nasılsın Mehmet dayı?’ diye traşa başladım. Tabi bu arada da mesleği tam öğrenmediğim için, müşteriyi arada sırada keserdim! ‘Yenge napar?’ dedim. Mehmet dayı iyidir diye cevap verir. ‘Çocklar nasıl?’ İyidir. Tabi bu arada Mehmet dayının yüzünü keserim istemeden… ‘Eee Mehmet dayı kaç kardeşsiniz siz?’ Vallahi dedi, üç kardeşik ama iki kaldı. Neçin be Mehmet dayı? dedim. O da bana, oğlum parçaladın beni… Kestin beni… Ölüyorum, daha soran bana neçin?”