1980’li yıllarda Kıbrıs’a Türkiye’den ithal ettiği ayakkabılarla adını duyuran Mustafa Sertbay, 51 yıllık yaşamını North Cyprus’a anlattı.

Ayakkabı satışı yaptığı dükkânını yıllar önce restorana çeviren Mustafa Serbay ile üç çocuğunu üniversitede okutabilmek için yıllarca ter döktüğü dükkanında sohbet ettik.

Elinde bir duble viskisi, tabağında dilimlenmiş karpuz ve kavunuyla karşıladı bizi Mustafa Sertbay…

Mustafa Sertbay, zamana inat, ayakta durduğu Vakıflar Çarşısı’ndaki Sertbay Restoran isimli işyerinde, bizimle birlikte geçmişe doğru yolculuk yaptı…  

Yaşamındaki izleri heyecanla anlattı, yaşadıkları pişmanlıkları üzülerek dile getirdi.. Biz de keyifle dinledik…

 

Ailenin en yaramazı
“Ben hep dürüst oldum” diyen Mustafa Sertbay, Güzelyurt Kaza Mahkemesi Başkanı İlker Sertbay dahil olmak üzere 6 çocuklu bir ailenin en yaramaz çocuğuymuş…

Gazimağusa’da, 1962 yılının Aralık ayında dünyaya merhaba diyen Mustafa Sertbay’ın, çocukluk yılları yaramazlık yapmakla geçmiş.

Henüz iki yaşındayken, babasının işi gereği ailesiyle Avtepe’ye yerleşen Mustafa Sertbay, 1971 yılına kadar yaşamını, bu köyde sürdürmüş.

9 yaşında doğduğu kente dönen Mustafa Sertbay, ilkokul bittikten sonra, eğitimini bırakmış… Annesi elinden tutup kayıt yaptırmaya götürmüş ama nafile, başaramamış…

 “Okuyup da ne olacan?” diyen arkadaşlarını dinlemiş ve Karakol Bölgesi’nde Barış Gücü Kampı önündeki Şefik Zorba’nın terzi dükkanında çırak olarak işe başlamış…

Bakın o yılları nasıl anlatıyor Mustafa Sertbay:

 “Keşke okusaydım. Çok pişmanım… Babam mücahitti. Görevi neredeyse biz oradaydık. Ben Gazimağusa’da doğdum. İki yaşında Avtepe’ye yerleşmek zorunda kaldık. Babaannem orada kalıyordu.    

Tüm yük annemin omuzlarındaydı. Biz altı kardeşiz en büyüğümüz İlker abim, sonra ben, ardından Canbulat, Ali, Ayşe ve Meryem gelir. İçlerinde en yaramazları bendim. 1974’te Avtepe’den, Gazimağusa’ya yerleştik.

Annemle, ortaokula kayıt yaptırmak için Namık Kemal Lisesi’ne gittik. Arkadaşımın abisi ‘Okuyacaksınız da ne olacak? Okuyup ne yapacan?’ diye diye beynimi yıkamıştı. Kısacası okumaya niyetim yoktu, ben de annemin elinden kurtulup kaçtım. O kaçış, okul hayatımı bitirdi. İlkokul’da çok başarılı bir öğrenciydim. Okulda pekiyi alan 4 çalışkan öğrenciden biriydim. Pişman oldum ama geç oldu…

Barış Gücü Kampı’nın karşısında, Şefik Zorba’nın işlettiği terzi dükkanında işe başladım. Bir yılda işi öğrendim. Dükkana gelen turistler, İngiliz Subaylar sayesinde İngilizcemi geliştirdim. Ustam iki yıl sonra işi bırakmak istedi. Dükkanı ben çalıştırmaya başladım.  Pantolon tamiri yapıyordum. İşimde çok iyiydim.

Kısa bir zaman sonra, kendimi geliştirmek istedim. Gazimağusa kale içindeki, en iyi terzilerden biri olan Mustafa Can’ın yanında çalışmaya karar verdim. İşe başladım.

Kendimi çok iyi bir şekilde geliştirdim. Herkes iki kazanırken, ben beş kazanıyordum. Bayram günleri sabahlara kadar çalışıyorduk.”

Asker zamanım gelmişti… Gittim, 1981’de döndüm. Babam, iş için dükkanı ayarlamıştı. Vakıflar Çarşısı’nda kiralanan dükkanı tamir ettik. İngiltere’deki Hakkı Süleyman amcam da bana para yardımı yaptı. İngiltere’den bin STG gönderdi, işi kurdum. O yılların en iyi markası olan Brother dikiş makinesi aldım. Hala saklıyorum, çok kişi alıcı oldu, satmadım.”

 

5 liraya aldım, 8’e sattım
Çevresi tarafından sevilen bir kimse olduğunu dile getiren Mustafa Sertbay, birçok arkadaşı olduğunu dile getirdi ve şöyle devam etti:

 “Çevrem tarafından çok sevilen bir kişiydim. Yüzlerce arkadaşım vardı. O yıllarda, Mağusa’da butik yoktu. Derya ve Serena gibi mağazalar yoktu… Birkaç dükkan vardı ancak kıyafetler çok pahalıydı. Çocuk okula gidecekse, okul pantolonunu ben dikerdim. Anne baba hazır almazdı.

Bir yaz İstanbul’da okuyan abim İlker’in yanına tatile gittim. Gelirken, Beyazıt’tan aldığım 3-4 bavul ayakkabıyı satmak için getirdim. 1981 yılıydı, tümünü 10 günde sattım. 5 liraya aldım, 8’e sattım.

Ticaret ve para tatlı geldi. Bir süre bavulla ayakkabı getirdim. Daha sonra Beyazıt’tan değil de Türkiye’deki fabrikalardan almaya başladım.

O yıllarda ülkede ayakkabı üreten Ayko vardı, ancak çeşit yoktu. Getirdiğim ayakkabılar çok beğenildi. Kapış kapış gitti…

Bir süre sonra, ayakkabıları bavul yerine kamyonla getirmeye başladım. 1984’e kadar böyle devam etti. Sonra evlendim. Kayınpederimin de yardımıyla evimi bitirdim, eşimle mutlu bir hayatım oldu…

İşlerim iyi gidiyordu, o yıllarda zamanla cirom arttı, dükkanda üç sekreterim oldu. Para saymaya usanırdım. Torbayla para kazanırdım. Günde 500 çift ayakkabı sattığımı hatırlarım! Müşteriler dükkana akın ederdi… Bayram arifelerinde müşteri dükkana dolardı, içeridekilere bakabilmek için kapıyı kilitlerdim. Daha sonra dışarıda bekleyenleri alırdım. Greyder botu, Epaş’ı, N Police’yi ülkeye getiren adam benim!

Hiç unutmam! Bir bayram arifesinde ithal ettiğim bir kamyon ayakkabıyı, daha dükkana koymadan dükkan önünde sattım. Kamyon boşaltım yapmam için dükkan önüne geldi. Ben ayakkabıları dükkanın önüne yığdım, insanlar kapış kapış aldı. Ayakkabılar dükkana girmeden satıldı.7-8 bin çift ayakkabı!”

 

Kurtlar saldırdı!
17 yıl boyunca ayakkabı sattığını kaydeden Mustafa Sertbay, para kazandığını gören arkadaşlarının ve yakınlarının ayakkabı dükkanı açmaya başladığını, hal böyle olunca da işlerin yavaş yavaş düştüğünü dile getirdi.

Halil Hamzalar’ın kendisinden sonra ayakkabı satmaya başladığını söyleyen Mustafa Sertbay, “Rekabet şansım yoktu. Ben 10 lira satarken, onlar 2 lira sattı. Taklit yaparlardı çünkü…1-2 sene sinek avladım. Getirdiğim ayakkabılar elimde kaldı. Bunalıma girdim, ayakkabıların tümünü indirime koyup, restorancılığa başladım” dedi.

Hızlı büyüdüğü için çevresinde dost bildiği arkadaşlarının da kendisini arkasından vurduğunu ifade eden Mustafa Sertbay, “Para kokusunu sezen bazı kurtlar saldırdı! Çanakkale Spor Kulübü’ne beni yönetici yaptılar.1984-1992 yılına kadar yöneticilik yaptım. Kimse inanmayacak ama, her yıl için, 10 bin sterlin harcadım.

Karşılığını bulamadım. Çok pişmanım. Canımı bile çekinmeden feda ettiğim arkadaşlarım yanımda yok. Hiç hatır saymadılar! Bana kumar oynamayı alıştırdılar. Sonumu getirdiler. Birçok sorun yaşadım, ama kurtuldum. Kumar ayakkabı işimi etkiledi...” diyerek yaşadıklarını pişmanlıkla anlattı.

Yaşamını yaptığı hatalarla zora soktuğunu kaydeden Mustafa Sertbay, kumar oynayanlara, oynamamaları için de nasihatte bulundu.

 

En büyük yardımcısı, eşi
Üç evladını da üniversitede okuttuğunu gururla söyleyen Mustafa Sertbay, restorandaki en büyük yardımcısının eşi Serap Sertbay olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:

 “Kumar beni mahvetti, ama o bataktan kurtuldum ve ayağa kalktım! Üç arabam vardı, sattım. Sabah saat 05.00’da kalkar, yayan restorana gelir fırın yakardım. Yağmur çamur dinlemezdim. Müşterilerime değer verdim, değer gördüm. Çok başarılı oldum! Ben iyi bir markayım! Türkiye’den gelen müşterilerim var. Benden iyi kebap yapanı tanımam!.. Kendime kimseyi rakip görmüyorum…” diyerek sözlerini noktaladı.