Pençesine düştüğü hastalığa yenik düşen 45 yıllık eşini ölümünün 3’üncü yılında sevgi ve hasretle anan Aysel Nalbantoğlu, yeni evleneceklere nasihat etti:

Geçitkale’de yaşayan Aysel Nalbantoğlu, pençesine düştüğü hastalığa yenik düşen 45 yıllık eşini ölümünün 3’üncü yılında sevgi ve hasretle anarak, yeni evleneceklere nasihat etti.

2 evlat, 4 torun sahibi Aysel Nalbantoğlu, “Sevgi emek ister, verin!” diyerek, birlikte hayat kuracaklara birbirlerini sevip, saymaları için öğüt verdi.

Eşiyle çok mutlu bir evliliği olduğunu anlatan Aysel Nalbantoğlu, eşi Galip Nalbantoğlu’nu 15 Ocak 2015’te kaybettiğini acıyla anımsayarak, eşinin anılarıyla ayakta kaldığını anlattı.

Anlattıkça gözyaşını tutamayan Aysel Nalbantoğlu, görücü usulüyle evlendiği eşini çok sevdiğini, onu çok özlediğini ifade ederek, 45 yıllık hayat arkadaşlıklarının rüya gibi geçtiğini ifade etti.

“İyi ki Galip’le evlendim”

Baf’ta yaşayan, 8 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olan Aysel Nalbantoğlu, North Cyprus’a yaşam hikayesini anlattı.

Anne ve babasının tavuk alıp satarak geçimini sağladığını söyleyen Aysel Nalbatoğlu, “Eskiden hazır tavuk yoktu. Babam tavuk alıp, Limasol’da satardı. O yıllarda geçim çok zordu. Şimdiki gibi kolaylık yoktu. 5 kız, 3 oğlan evlat vardı. Hepimiz babamıza annemize yardım ederdik” dedi.

İlkokulu bitirdikten sonra Lefkoşa’da, Şükran Paralik’in yanına gidip dikiş nakış öğrendiğini anımsayan Aysel Nalbantoğlu, şöyle devam etti:

“Galip askeridi. Kız kardeşimin kocasıyla akrabaydı. Aracı oldu. Beni görüp beğenmiş. Piknik Lokantası’nda ahçıydım. Öksüz büyüdüydü Galip,15 yaşına kadar teyzeleri baktı, sonra askere yazıldı. Lokmacıda’ydı.

Eniştem, “Aysel bir oğlan var, bu gece gelecek görsün seni dedi. Benim de babam öldüydü, mecburen tüm kardeşler bir yerde çalışırdı. Eve geldiler. İlk istemezdim. Yorulurdum çok. İşten eve yorgun geldiğim bir gün, öfkemden ‘Evlenip kurtulacam. Alacam ne istersa olsun’ dedim. Ağzımdan çıkar çıkmaz gecesi misafirliğe geldiler.

Evlendik, pişman da değilim. Benim eşim çok iyiydi. Nur içinde yatsın.2 çocuk dünyaya getirdik. 1970’de Lefkoşa’da çalıştığım piknik lokantasında nişanlandık. 1971’de evlendik. 1972’de oğlum Ahmet’i, Nihat’ı da eşim 1974’te malul gazi olduktan sonra 1976’da kucağıma aldım.”

“Gülnasır çiçeği verdiydi bana”

Misafirlik sonrası, eşinin kendisine gülnasır çiçeği getirdiğini kaydeden Aysel Nalbatoğlu, şöyle devam etti:

“Yollatmaya çıktık. Galip, gülnasır çiçeği verdi. Ben ne olduğunu anlamadım. İlk istemezdim. Git gel git gel, bir hafta sonra kanıma girdiler. Fakiridik. Belediye evlerini kiraladık otururduk. Daha sonra Zafer sineması karşısında başka bir kiralık eve geçtik. Sonra eşim vuruldu. Galip, Lokmacı’da vuruldu. Gözü, çenesi ve omuzundan vurulduydu. Öldü diye mezarlığa götürdüler. Ayağının kıpırdadığını görünce hastaneye götürdüler. Bana günler sonra söylediler, hamileydim. Ölümden döndü. Günlerce hastanede yattı. Ağlardım. Beni götürdüler. Eşimi ayağının parmağından tanıdım, başı çok şiştiydi. Bir da 3 ay sonra gördüydüm. Türkiye’ye yolladılardı. Biz nereye gittiğini bilmezdik, 3 ay sonra haber aldık. Galip, bak benim gözüm gitti, çenesi da kırıktı, bir milim açılırdı. Çok çekti çok. Sonra İngiltere’ye tedaviye gittiler. Orada ameliyat oldu, 9 ay orada kaldı. Nihat’ı doğurdum, Galip 3 ay sonra geldi.”

Yaşama sevinciyle dolu eşini, amansız hastalık sonucu kaybedişine isyan eden Aysel Nalbantoğlu, eşinin herkesle şaka yapan, güler yüzlü bir insan olduğunu belirttikten sonra, çok mutlu bir evlilikleri olduğundan söz etti.

Aysel Nalbantoğlu, eşiyle birlikte tüm zorlukların üstesinden geldiğini anlatarak, Galip Nalbantoğlu’nun zorlukta da mutlulukta da elini bir an olsun bırakmadığını dile getirdi.

Aysel Nalbatoğlu, eşinin yokluğunun acıların en acısı olduğunu da sözlerine ekledi.