Hasan KARLITAŞ

                                                                                   

Lekkoşa’nın son kalan insan simgelerinden: Ali Dayı

Ali Dayı, hiç görmediği halde Lefkoşa’yı hepimizden daha iyi tanıyor..

Onu her gördüğümde eski Lefkoşa nostaljisi aklıma düşüyor…

 Lefkoşa’nın o sıcacık yüreğini düşünüyorum...

Haşmet Muzaffer Gürkan’ın, Hizber Hikmetağalar’ın ve Pembe Marmara’nın eski Lefkoşa’sını..

Ali dayıda görüyorum..

O herkesin ‘Ali Dayı’sı’

Çünkü herkes ona  ‘Ali Dayı’ diye hitap ediyor.. 

 ‘ Ali Dayı ‘ Lefkoşa Arasta çarşısının yaşama direnen tarihi değerlerinden birisi..

Arasta çarşısının en yaşlı esnafı…

Yakın tarihimiz olmasına karşın, çok eskiden kalmış gibi gözümüzde farklılaşan  Lefkoşa’nın…

Son kalan kalelerinden…

Kendini bildi bileli esnaflık yapıyor..

Gözleri küçükken geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı görmüyor

âmâ… ama

Hiç görmediği halde Lefkoşa’yı hepimizden daha iyi tanıyor

Lefkoşa’yı bizden çok daha fazla sahipleniyor..

O herkesin ‘Ali Dayısı’

Ancak benim gerçekten de büyük dayım..

O rahmetlik Münevver nenemin kardeşi  ‘Ali’

Lefkoşa’nın nostaljik insan sembolleri arasında adeta yaşayan bir abide  ‘Ali Dayı’

Hergün evinden çıkarak bilge bir gezgin gibi adımlıyor Lefkoşa sokaklarını..

Adım adım yürüyor

Kumarcılar hanı, Büyük han, boylu boyunca Arasta, ve Bedesten..

Eski helvacının önünde veya 1932 yılı yapımı Bandabuliyanın önünde ona rastalayabilirsiniz..

Ne ilginçtir ki, Ali Dayı da 1932 doğumlu

Tam 80 yaşında ve hala daha çalışıyor..

Elinde bastonu, her zaman belinden dizlerine kadar uzanan taktığı önlüğü, gözündeki siyah gözlükleri ve hiç çıkarmadığı şapkası ile sizleri selamlamaya hazır…

‘Domades var, karpuz var, hıyar var, gulumbra var, badadeze, bulleze, kolakasa gel’ diye yanık sesi ile çağırıyor müşterilerini…

Görmeyen gözleri ile para alıp veriyor, paraları dokunarak tanıyor..

Hayatını çalışarak kazanıyor…

Gözlerim görmüyor deyip, çaresizliği seçmemiş…

Mücadeleyi seçip, sımsıkı tutunuyor  hayata..

Aslen Akaça Peristeronası yakınlarında küçük bir köy olan Denya’lı..

Ali Özyamacı olsa da adı ve soyadı, o herkesin Ali Dayısı…

Mehmet ve Emine çavuş’un evladı

Akrabaları Alsancak (Garava) ,Yılmazköy, Zümrütköy ve Londra’da..

Bizimkilerin anlattığına göre, çocukluğundan beri çalışma hayatının içinde..

Kuyu temizleme gibi ağır işlerde…

Orak biçme gibi, maharet isteyen gözü görenlerin bile zorlandığı işlerde  çalışmış..

Belirli günlerde köyleri gezip çeşitli ürünlerin satışını yapmış yıllarca..

Hatta eşeği ile köyleri dolaşıp seyyar manavcılık yapmış bir dönem..

Cuma günleri gerçekleştirilen madenci ödeme günlerinde Lefke’yi mesken tutmuş kendine...

Denya, Peristerona ve Akaça’daki yaşlı Rumlar  onu hala daha  hatırlıyor..

Lefkoşa’da görüştüğümüz bir gün

Napan Ali Dayı ? dedim

Oo Hasan napan hoş geldin,sizinkiler napar cevabını alıyorum..

O birçok kişiyi sesinden tanıyor…

Gözleri görmeyen insanların hassasiyetinden mi yoksa Ali Dayının güçlü sezgilerinden mi..

Sormadığım için bilmiyorum..

Hayatı boyunca kimseye yük olmadan çalışmakla geçirilen bir hayatın temsilcisi...

O hergün değişen Lefkoşa’nın değişmeyen yüzü…

Kıbrıs’ın, tertemiz, hoşgörülü, güzel insanlarından ‘Ali Dayı’

Ali Dayımız…

Hiç görmediği halde, Lefkoşa Surlariçini bizden daha iyi tanıyor ve onu terketmeyip sahip çıkıyor…

Peki biz, gören gözlerimizle ne yapıyoruz ?

Fotoğraflar : Ersin Taşer, Betül Arslan ve Hasan Karlıtaş