Eroğlu Kıbrıs müzakerelerinde gelinen son durumu ve Kıbrıs Türklerinin geleceği için yapılan çalışmaları Cihan Haber Ajansı’na değerlendirdi. Derviş Eroğlu, birlikte kahve içtikleri için Hristofyas’ın bıçakla nasıl tehdit edildiğini anlattı.

 

Eroğlu, Kıbrıs Rum kesiminde Türk düşmanlığı ile yetişen bir gençlik olduğunu yaşadığı anekdot ile şöyle anlattı: “Türkiye’den gelen ve vatandaşımız olan göçmenler vardı. Karadeniz Kültür Derneği, müzakereler devam ederken Güney’deki Hala Sultan Camii’nde ibadet için rica ettiler.

Ben de Hristofyas’a ‘otobüsle geçmek istiyorlar, insanlık namına dini inançlarını yerine getirmek için ibadete gidecekler, polis nezaretinde gitsinler gelsinler’ dedim. ‘İzin veremem’ dedi. ‘Beni çok gördün herhalde bu memlekette’ dedi. Güney’de Türk ve Türkiye düşmanlığı olduğunu ifade etmiştir.

Güney Kıbrıs'ta aşırı milliyetçi ve Türk düşmanlarının oluşturduğu, ELAM isminde bir parti var. Biz Hristofyas ile bir kahve içtik beraber. Üç lidere, Hristofyas, Özel Temsilcisi Yorgo Yakovu ve ana muhalefet DİSİ'nin Başkanı Nikos Anastasiadis'e zarfın içinde mektupla birlikte bıçak gönderildi tehdit olarak. ELAM'cılar Türklerle bir kahve içmeyi bile kabul etmeyen, buna tepki gösteren bir parti. Türk düşmanlığı ile büyüyen, arkadan gelen genç bir nüfus vardır.”

 

 “Hristofyas anlaşma umudu içinde değil”

AB dönem başkanlığını alan Kıbrıs Rum Kesimi ile 1 Temmuz’a kadar müzakere masasında oturan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Hristofyas’ın dönüşümlü başkanlığa karşı çıktığını söyledi.

Eroğlu, “Çapraz oyu Rum tarafı müzakere masasına sunmuştu. Çapraz oya karşılık dönüşümlü başkanlık olacaktı. Rumlar dönüşümlü başkanlığa şiddetle karşı çıktığı için Hristofyas, çapraz oy konusunda cambazlığa başladı... ‘Çapraz oyu Türk ve Rum tarafında kamuoyuna soralım var mısınız yok musunuz?’ dedik. Hristofyas’ın bize verdiği cevap: Her iki taraf da bunu reddedecek. Ben de ‘reddedilecek bir öneriyi niye masaya sunuyorsunuz?’ dedim. Genel Sekreter’e beşli toplantı önerisini yaptım. Fakat Rum tarafı anlaşma yönünde bir ışık görmediğini gerekçe göstererek reddetti. Dolayısıyla Hristofyas anlaşma umudu içinde değil. Zaten Hristofyas cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını söylüyor. O zaman Hristofyas ile bu sahada görüşmenin anlamı da yok.” ifadelerini kullandı.

 

 “Anlaşmazlığın mağduru Kıbrıslı Türklerdir”

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Rum tarafının anlaşma için aceleye ihtiyacı olmadığını, anlaşma olmadığı için Kıbrıslı Türklerin mağdur olduğunu ifade etti.

Derviş Eroğlu, şu ifadeleri kullandı: “Hristofyas cumhurbaşkanı seçildiği zaman başta CTP olmak üzere bazı sol partiler büyük bir sevinç içine girmişlerdi. Talat ile yaptıkları görüşmelerde anlaştıklarını da sağa sola duyurmaya çalışıyorlardı. Bir ara Sayın Hristofyas ‘CTP ile yapmış olduğumuz anlaşma metni masaya gelse ben bunun altına imzamı atarım’ diyecek kadar da ileri gitmişti. Ama Talat Bey ile 2 seneye yakın görüştüler herhangi bir anlaşmaya imza koymadılar.

Bütün dünya maalesef işgal ettikleri ortaklık devletimizi Rum devleti olarak kabul etmiştir. Şimdi AB üyesi ve dönem başkanlığını da almışlardır. Dolayısıyla bu noktada Rumların bir anlaşma için aceleye ihtiyaçları yok. Anlaşmazlığın devam etmesi Rumlara bir sıkıntı yaratmıyor ama bize yaratıyor. Anlaşmazlığın mağduru biz oluyoruz. Çünkü ambargolar altında devam ediyoruz. AB yetkililerine ambargo meselesini gündeme getirdiğimizde ‘anlaşma olunca kalkacak’ diyorlar. Anlaşma olmadığına göre biz ambargo altında yaşamaya devam ediyoruz.”

 

 “AB yetkilileri, Türkiye’nin sesiz kadığını söyledi”

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Türkiye 1995 yılında Gümrük Birliği’ne girerken Rumlarla AB’nin tam üyelik müzakerelerine başlama kararı alındığını, AB yetkililerinin kendisine bu konuda Türkiye’nin sessiz kaldığını söylediğini aktardı.

Eroğlu, o tarihi süreçte yaşananları şöyle anlattı: “O dönem Başbakandım. 1995 yılında Gümrük Birliği’ne Türkiye girerken o zaman Rum’un tam üyelik müzakerelerine başlama kararına Türkiye’nin sessiz kaldığı bize AB’nin bazı yetkilileri tarafından söylendi. Sayın Tansu Çiller imzalamıştı. Gümrük Birliği’ne girerken Ankara’da gündüz vakti havai fişekler falan atılmıştı. Gümrük Birliği’nin müzakerelerinin yapıldığı 1995 tarihli masada Rumlara da tam üyelik müzakerelerine başlama kararı alındı.

Sayın Karayalçın ile görüştüğümde ‘Bu konuda ısrarlı oldum ama AB kararını vermişti’ dedi. Neticede Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girerken toplantıda alınan kararlarda verilen bu hak Rumları AB dönem başkanı olarak karşımıza çıkardı. Burada AB’nin hatası büyüktür. Güney Kıbrıs’ı AB’ye almaları çok büyük bir hataydı. Bana AB içinden Fransız yetkili, ‘Bizi kapı önünde yapılan konuşmalar ilgilendirmez, mühim olan içerideki konuşmalardır’ şeklinde bir espri yapmıştı.

Birkaç ay önce Londra’da Eski Dışişleri Bakanı Jack Straw ile görüşmemde bana söylediği şu: ‘Biz iki hata yaptık. Bir Rumların AB’ne alınmasında. İki; Annan Planı’nda yüzde 70-76 oranında hayır demiş olmalarına rağmen tekrar müzakerelerin başlatılmasında.’ Çünkü AB, bölünmüş bir Kıbrıs’ı AB’ye almıştı. Rum’un AB’ye girmesi anlaşma umutlarını tamamen sıfırlamıştır. Çünkü hem BM üyesi, hem AB üyesi olduktan sonra Rumun bizimle anlaşmaya ihtiyacı yok.”

 

 “AK Parti ile uyum içerisindeyiz”

AK Parti hükümetlerinin Kıbrıs sorununa katkısını değerlendiren KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, AK Parti’nin Rumların samimi olarak anlaşma istemediğini gördüğünü söyledi. Eroğlu, “AK Parti, iktidarı döneminde bir çözümü samimi olarak istemiştir. Annan Planı gibi bir planı AK Parti hem kabul etmiştir, hem de KKTC halkının kabul etmesi yönünde de çeşitli mesajlar vermiştir.

Kıbrıs Türkü yüzde 65 oy oranı ile Annan Planı’na evet demiştir. Rumların Annan Planı’nı reddetmesinden sonra Türkiye gerçeği görmüştür. AK Parti, Rumların samimi olarak bir anlaşma istemediğini görmüştür. O zaman BM Genel Sekreteri’nin ‘Rumlar bu anlaşmayı reddederse KKTC tanınacak, ambargolar kalkacak’ sözlerinin hiçbiri gerçekleşmedi. Genel Sekreter ve AB tarafından aldatılmış durumuna düştük.

Dolayısıyla geçmişte yaşadıklarımızdan da bazı dersler çıkararak, Türkiye ve biz Rumlar’ın gerçek yüzünü bilen kişiler olarak anlaşma arayışı içindeyiz. AK Parti ile Kıbrıs müzakereleri konusunda hiçbir problemimiz yoktur. Tam bir uyum içindeyiz. Bu da benim elimi güçlendiriyor.” dedi.

 

 “Rumların Türkiye korkuları hiç bitmedi”

KKTC’nin bundan böyle müzakerelere bir zaman limiti koyması gerektiğini söyleyen Eroğlu, her zaman B ve C planlarının olduğunu belirtti. Eroğlu: “Güney tarafta Cumhurbaşkanlığı seçimi Şubat 2013’te olacak. Seçim oluncaya kadar kurulmuş olan 7 teknik komite vasıtası ile güven artırıcı önlemleri görüşeceğiz. Hristofyas cumhurbaşkanlığına aday olmadığına göre gelecek cumhurbaşkanının politikasını göreceğiz.

Bugüne kadar müzakereler ucu açık devam etti. Müzakerelerin artık böyle devam edemeyeceğine, bir zaman limiti konması gerektiğine inanıyoruz. B ve C planlarımız var. Şu anda kurulmuş bir devletimiz var. Devletimin olması müzakere masasında elimi güçlendiriyor. Buna rağmen Türkiye ve biz anlaşmadan yanayız. Ama anlaşma olsun da nasıl olursa olsun peşinde de değiliz. 1968’den beri müzakere ediyoruz. Bir sonuç alınmadı. Türkiye korkuları hiç bitmedi bunların. ‘Eğer sizin alternatifiniz yoktur’ şeklinde bir imaj yaratırsanız Rumlar bizimle 100 sene daha masada oturur. Çünkü müzakerelerin devam etmesi onlara bir sıkıntı vermiyor.” diye konuştu.

 

 “Müzakere masasında olduğumuz sürece bizi kimse tanımaz”

KKTC’nin tanınması yönünde BM’ye başvurusunun şu an için söz konusu olmadığını söyleyen Eroğlu, müzakere masasına oturulduğu sürece hiçbir devletin KKTC’yi tanımayacağını ifade etti.

Eroğlu: “Sorunun çözümünde iki yol var. Bir anlaşarak, bir de iyi niyet çerçevesinde anlaşma olmayacağını dünyanın görmesini sağlamak. Bu konudaki en büyük dezavantajımız Güvenlik Konseyi’nde vetoya hazır Rusya, Çin ve Fransa’nın olması.

 

Genel Sekreter, Güvenlik Konseyi’ne yazacağı iyi niyet misyonunda ‘bu müzakerelerin sonuçlanması mümkün değildir, bu misyonu bırakıyorum’ şeklinde bir rapor yazsa, bilir ki Rusya bunu veto edecek. Böyle bir de çıkmaz var karşımızda. Bizim tek güvencemiz Türkiye’nin bizi tanımış olması.

Tanınma yönünde BM’ye başvurmak zaman ister. Önce bizi tanıyacak devletlerin ortaya çıkması gerekir. Şu bir gerçek ki müzakere masasında oturduğunuz sürece hiçbir devlet sizi tanımaz. Tanıma niyetinde de olsa müzakerelere engel olurum düşüncesiyle sizi tanımaz. Müzakerelerde artık bir sonuç alınamayacağına dair kesin kanaate varıldıktan sonra bazı devletlerden tanınma yönünde taleplerde bulunabilirsiniz. Müzakereler devam ederken bizi kimse tanımaz.” dedi.

 

 “Klerides ve Hristofyas dünyayı aldattı”

2013 Şubat’ında Kıbrıs Rum kesiminde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde en güçlü aday DİKO Genel Başkanı Anastasiadis’i de değerlendiren KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, sandıktan çıktıktan sonra gerçek yüzünü göreceklerini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, şunları kaydetti: “Anastasiadis’in sandıktan çıktıktan sonra gerçek yüzünü görmüş olacağız. Şimdi ortaklarını tatmin etmek için ‘Hristofyas’ın Türkler’e verdiği bütün tavizleri geri alacağız’ diyor. Hristofyas bir taviz vermiş değil ki. Hristofyas’ın dış dünyaya hoş görünmek için bazen önümüze koyduğu öneriler vardı. Bunları dahi geri alacağını şu an için söyleyen bir liderdir.

Rumlar kendilerini uzlaşmacı göstermeyi çok iyi beceriyor. Güney’de 6 lider geldi geçti. Bunların en ustaları Klerides ve Hristofyas. Bu iki lider dünyayı ‘anlaşma istiyoruz’ diye aldatmışlardır. Klarides, hatıralarında biz ‘Anlaşma ister gibi müzakere masasına oturduk ama hiçbir anlaşma metni önlerine koymadık’ diye övünen bir kişidir. Hangi Rum Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin esas görüş değişmeyecektir. Türk ve Türkiye düşmanlığı hep devam edecektir.”

 
İngilizlerin Kıbrıs’taki üsleri en büyük istihbarat merkezidir”

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, İngiltere’nin Ortadoğu’daki olayları Kıbrıs üzerindeki üslerinden takip ettiğini belirtti. Eroğlu, İngilizlerin bu istihbarat bilgilerini ABD ile paylaştığını kaydetti.

İngilizlerin Kıbrıs’ta Rum tarafına ve Türk tarafına karşı ortada durduğuna işaret eden Eroğlu, “İngiliz politikası böyledir. İngiltere AB’ye girerken üs bölgelerini AB dışında tutmuştur. Şu anda Güney Kıbrıs’taki üsler İngiliz egemen üsleridir. İngilizlerin AB’ye girmiş olmasına rağmen üsler AB’nin dışındadır. Yani bu kararı AB’ye aldırtırken ileriye dönük muhtemel gelişmeleri düşünerek İngilizleri almışlardır. Çünkü İngilizler 50 yıl sonraki politikalarını da planlayarak yapıyorlar. Bu önemli bir emsaldir.

İngilizlerin AB’ye girerken üsleri bunun dışında tutması gelecekte bölgedeki planlarının çok daha değişik olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Şimdi Amerika da bu istihbarattan faydalanıyor. Zaten Ortadoğu’daki Irak savaşlarında ABD o üsleri kullanmıştır. Şimdi de zaman zaman Afganistan’da kullanıyor.” dedi.

 

 “Güney Kıbrıs’a Ercan Havalimanı’ndan giriş üzerinde çalışılıyor”

Rum Yönetimi, geçen ay turistlerin Güney Kıbrıs’a Ercan Havalimanı ve KKTC’deki diğer limanlardan geçişinin serbest bırakılmasını kararlaştırmıştı. Eroğlu, bu kararın geri çekilmesini şöyle yorumladı: “Türkiye vatandaşlarına bu izni vermediler. Aslında güven arttırıcı önemler konusunu geliştirmek için yeni komitemiz var. Eşit sayıda Türk ve Rum bu komitelerde hizmet etmektedir. Geleceğe yönelik kurma ihtimalimiz olan ortaklık devletinde öncelikle bu gibi alt yapıların tamamlanması, yani güven eksikliği vardır. Güven arttırıcı önlemlerin hayat bulması gerekmektedir. Onun için bu da güven arttırıcı önlem paketleri içerisinde bana göre tartışılabilecek bir konudur. Bunu bizim komiteler de değerlendiriyor.“

 

 “Mavi Marmara olayı olmasaydı İsrail ile gemi seferleri başlayacaktı”

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin bozulmasını değerlendiren Derviş Eroğlu, New York’ta Yahudi lobilerinde yaptığı görüşmelerdeki detayları anlattı. Eroğlu, şöyle konuştu: “Mavi Marmara’dan önce bizim İsrail ile bazı temaslarımız başlamıştı. Gemi seferleri olacaktı. İsrail ile o seferler başlamadı. Onun dışında fazla bir etkisi olmadı. Ama Rumlara çok etkisi oldu. Rum tarafıyla karşılıklı ziyaretler gerçekleştirildi. Bu ziyaretler doğalgaz işbirliğine götürdü iki tarafı. New York’ta 3 Yahudi lobisiyle görüşmem oldu. İçlerinde fanatik olan Yahudi’ye ‘Bir özür dilemeyle bu olay kapanabilirdi bunu yapmadınız. Hemen Yunanistan, Güney Kıbrıs ile dostluk ilişkilerini geliştirdiniz.’ dedim.

‘Biz daha önceleri Türkiye yüzünden Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile mesafeli ilişki içindeydik. Şimdi hem Yunanistan hem de Güney Kıbrıs ile dost olduk yine Türkiye yüzünden.’ diyerek sitemde bulundu. Bana ayrıca ‘Yaşamak için hep kararlı hareket ettik. Biz vuracağız dediğimizde vurduk. Vuracağız deyip de vurmaz isek o bölgede varlığımızı sürdüremezdik. Biz vuracağımızı söylemiştik.’ dediler. ‘Siz suçsuz insanlara yardım etmeye giden suçsuz insanları öldürdünüz. Bunun affı yoktur.” cevabını verdim.”

 

 “Ergenekon örgütünün KKTC’de varlığı olduğuna inanmadım”

Özden Örnek’in Ayışığı ve Sarıkız darbe günlüklerinde Kıbrıs’ın gerekçe gösterilerek plan yapılmasını değerlendiren Cumhurbaşkanı Eroğlu, KKTC’de oturup da Türkiye’de hükümet düşürmeyi planlamanın aptallık olduğunu söyledi. Eroğlu: “Kıbrıs’ın 2003, 2004 yıllarında bugünkü durumundan farklı bir durumu yoktu.

2003’de ben Başbakan idim. O günlükleri okuduğumu söyleyemem. Sadece basından takip ettim. Bu Türkiye’nin iç meselesidir. Bu tarz günlükler de bazı olaylara çanak tutacak yazışmalar varsa elbette Türkiye Cumhuriyeti hükümeti’in tedbir alması asli görevlerinden biridir.

Bu nereye kadar gider onu bilemem. Ergenekon örgütünün KKTC’de varlığını sürdürdüğüne hiç inanmadım. Çünkü KKTC’de oturup da Türkiye’de hükümet düşürmeyi düşünmek bence aptallıktır. Bu düşünce nasıl ortaya çıktı. Türk-Rum kavgaları devam ettiği zamanlarda biz de yer altı teşkilatı kurulmuştu. Bu yer altı teşkilatını Denktaş, Dr. Küçük başlattı desek de kısa bir süre sonra Türkiye’den subaylar gelerek bu yer altı teşkilatını geliştirmiştir. Onu dikkate alarak bazı yakıştırmalar oluyor. Ama o teşkilat KKTC halkını korumak amacıyla kurulmuştu.” dedi.

 

Kaynak : CHA