Çınarlı köyünde ‘Adak Ağacı’ olarak bilinen değirmi çam ağacı, yıllara meydan okuyor.

Ağaç, tam 400 yıllık. Çınarlı köyünün sembollerinden olan asırlık ağaç, ülke haklı ve yabancı turistler tarafından büyük ilgi görüyor.

Ağaç ayrıca, yıllardır umutsuz insanlara, manevi güç veriyor. Dileği olan kişiler, bu ağacın dallarına kuşak veya mantin bağlayıp, adaklar adıyor.
Köylü, ağacın turizme kazandırılması için yetkililerden destek bekliyor. Değirmi çam, devlet tarafından etrafına çevrilen demir parmaklıklarla korunuyor.

Köyün bir buçuk kilometre kadar kuzey batısındaki ağaç, KKTC sınırları içindeki anıt ağaçlar listesine alınmıştır. 
Çınarlı köyündeki bu ağaç oldukça geniş bir araziyi kaplamaktadır. Onu diğerlerinden farklı kılan özelliklerinden biri, yukarıya değil, enine büyümekte olmasıdır. 
Öte yandan çevresi yuvarlak olduğu ve bir daireyi andırdığı için adına “Değirmi çam” denmiştir.

 

İki cüceyi andırır
Efsaneye göre, köy, Vurmes deresi denilen yerdeki akarsu yakınına kurulmuştur. Köyün kadınlarıyla kızları, belli günlerde, bahse konu akarsu başına toplanır, çamaşır yıkarmış.

Evlilik yaşı gelen gençler de kızları görebilecekleri yerleri mesken tutarlarmış… Bu gençler arasında iki tane de cüce varmış. Birbirinden gururlu olan bu cüceler köyün, sarı saçlı yeşil gözlü, alımlı bir kızına ayni anda aşık olmuş.

Cücelerden ayakkabıcı olanı, ayakkabılarının altına, sevdiği kızın baş harfini çivilerle çakmış. Cüce, ayakkabılarıyla toprak yolda gezdikçe, aşkının baş harfleri toprağa çıkacak ve böylece aşkını yayacak düşüncesi içerisindeymiş. Bu yöntemiyle, aşkının büyüyeceğini düşünürmüş.

Diğer cüce ise, elek yaparmış. Eleğin ortasına ise sevdiği kızın baş harfini delmiş. Böylece hem elekler, hem de elenen ürün rüzgara kapılıp, aşkını yayacağına inanırmış.

Bir gün iki cüce ayni kıza aşık olduklarını öğrenir. O gün oturup ağladılar. Daha sonra güreş yapmaya karar verdiler. Güreşte, kan akıtıcı hiçbir alet kullanmayacakları hususunda anlaşırlar. Güreşi kaybeden kıza olan aşkından vazgeçecekti. Böyle başlayan güreş günlerce sürer. Daha sonra iki cüce halsiz kalarak ölür. Köylüler, cesetleri ayni yere defneder.

Aradan zaman geçmiş, cücelerin defnedildiği yerde bir çam ağacı bitmiş. Fidan gelişip, büyüdükçe arazinin, sahibi tarafından kesilmek istenmiş. Mal sahibi, ağaca balta vurmuş, ancak ağacın gövdesinden kırmızı renkte sıvı akmış. Arazi sahibi korkmuş ve ağacı kesmekten vazgeçmiş. Hemen yaşadıklarını köyde anlatmış.       

Köylülerin ileri gelenleri kırmızı sıvının, cücelerin akmayan kanı olduğunu söylemiş. Böylece bu çama, büyük   saygı başlamış.

Ağaca, iyi bakılırsa, kollarındaki kaslarının belirginliği yanındaki her dalın, ucunda yalnızca beş dal çıkması da efsaneyi doğrulamaktadır. Kalın ve kısa gövde, karakteristik cüce kalçalarını yansıtıyor. Kuzeye uzanan kol üzerinde ağaç dallarının oluşturduğu kalp ve ağaç dallarının içerisinde saklandığı kazık efsanenin son mucizesidir.

Bu ağaçtaki farklılıklar, günümüzdeki insanları büyülemektedir.

Ağaca anıt özelliğini yakıştıran efsaneye göre ise, verem hastalığına yakalanan bir ihtiyara doktorlar, şehirden uzak bol güneşli temiz havada beslenmesini önermiş.

Yaşlı adam, eşiyle bu ağacın altına yerleşmiş. Zaman içerinde yaşlı adam sağlığına kavuşmuş. Evine döndükten sonra da sık sık bu ağacı ziyarete gitmiş.

Bir ziyareti sırasında, adam kuşağını bu ağacın dalında asılı unutmuş. Bunu gören insanlar ağaca adak yapıldığını sanmışlar. Böylece ağacı ziyaret edenler çoğalmış.

Bunların arasında çocuk sahibi olmayan Cemal isminde biri varmış. Cemal isminde biri çocuğu olduğu takdirde buraya su getirmeyi adamış.

Çocuğu olduğunda su getirmemiş ancak ağacın kovuğuna yüklü miktarda para bırakmış. Böylece adağı olanlar ağaca para da bırakmaya başlamışlar.