6 Mayıs 1958’de Mağusa’da doğdu… Rahmetlik Ahmet beyle, Ümran hanımın ilk evladı… Mağusa’nın sevilen isimleri, merhum uzun İsmail ve kömürcü Mustafa’nın en büyük torunu olan Serdar Canaltay, ailesinin gurur kaynağı… 

Serdar Canaltay, Namık Kemal Lisesi’ni bitirdikten sonra, kontenjanla İstanbul Yüksek Denizcilik Okulu’nun Güverte Bölümü’ne kayıt yaptırdı, 1980’de mezun oldu. Mezuniyet sonrası, ticari gemilerde üç yılı aşkın bir süre çalıştı. 1985’te Limanlar Dairesi’nde kılavuz kaptan olarak göreve başladı. Yaklaşık 14 yıl kılavuz kaptan olarak görev yaptı. 1999’da baş kılavuz ve liman başkanı oldu… 1999’dan 13 Temmuz 2009’a kadar, liman başkanı olarak görev yaptı. 1997’de Limanlar Dairesi’nin müdürü oldu… Halen bu görevi yürütüyor…

Göreve başladığı ilk günden bu yana, tam 33 yıldır, görevini laikiyle yerine getirmenin gururunu yaşıyor… En alt makamdan en üst makama yükselmenin onurunu yaşıyor…

Liman işletmeciliği konusunda eğitimlere katıldı, İta Amirliği yetkisi aldı, KKTC’yi temsilen Maslak İstanbul’da 2’inci Ulusal Denizcilik Şurası dahil birçok kurul toplantısı ve eğitimlere katıldı…

Kurucularından olan Kıbrıs Türk Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Şirketi’nde yönetim kurulu üyesi olan, sert mizaçlı kaptan hayat hikayesini North Cyprus’a anlattı. Keyifle dinledik… Siz okuyucularımızın da keyifle okuyacağına inanıyoruz…

 

 

1982’de evliliğe adım attı

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun damadı, Resmiye Canaltay’ın sevgili eşi, Meral ve Derviş’in babası Serdar Canaltay, neşeli, mütevazı, fedakar bir kişi…

Sert duruşunun arkasında yumuşacık yüreği var… Gerek tanıyanları gerekse personeli tarafından sevilip sayılan bir kişi… Paylaşmayı seven bir isim… Personeline karşı bir baba, bir abi gibi… Yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmekten büyük keyif alan bir isim, başarılı bir kaptan Serdar Canaltay… İnsanlar arasında fark gözetmeyen, yalan söylemeyi beceremeyen bir kişi…

29 Eylül 1982’de, nişan olmuş başarılı iş kadını Resmiye hanımla… Bir yıl sonra, yani 7 Ağustos 1983’te evlenmiş… 3 Kasım 1985’te kızı Meral, 29 Eylül 1989’da da oğlu Derviş dünyaya gelmiş…

Kaptanın en büyük zevki, eğlencelere katılıp, mutfakta vakit geçirmek… Ahtapot ve balığı Serdar kaptan pişiriyor… En çok da çocuklarının sevdiği omlet, sandviç, kolokas, çiçek lahanası, tavuklu sebze çorbası ve patates köftesini iyi pişirdiğini söylüyor…

Ekonomik açıdan güçlenince, 10 yıl arkadaşlık ettiği Resmiye Eroğlu’nu ailesinden istemeye karar vermiş Serdar kaptan…

“Resmiye ile liseden tanıştık. Evlenmeden önce, 10 yıl arkadaşlığımız oldu. Okul bittikten ve kendi ekonomik durumumu kazandıktan sonra, O’nu ailesinden istedim. Dünürcülüğe çok kalabalık gitmiştik. Konusu açıldığında, Resmiye yaşadığı telaşı anlatır hala… Mağusa’nın köklü ailelerindeniz. Birine söyleyip, diğerine söylememek olmazdı. Kızı almak için hep birlikte gittik, en az 50 kişiydik…” diye anlatıyor kahkahalarla…

 

 

“Gemisi karaya vurdu!”

1974’ten sonra Yüksek Denizcilik Okulu’nun ilk mezunlarından Serdar Canaltay… Denizdeki 3 yıl zorunlu görevinden sonra, Gazimağusa Limanı’nda kılavuz kaptan olarak göreve başlar…

“Niyetim gemilerde uzun süre çalışmak değildi” diyen Serdar Kaptan, kesin dönüş yaptığında, kayınpederinin sık sık kendisine takıldığını da sıkıştırdı sözleri arasına… .

“Bizim kaptanın gemisi karaya vurdu” diyen Derviş beyin, esperisini gülerek anlattı ve devam etti Serdar kaptan:

“Amacım, Gazimağusa Limanı’nda ihtiyaç olan kılavuz kaptan olmaktı. Kısaca, karada çalışmaktı… İlk mezunlardan olduğumdan, 1974’ten sonra işe girişim, çok zor olmadı. 3 yıllık süreyi tamamladıktan sonra, münhal çıkmıştı. İki münhal vardı. Ahmet Dökmecioğlu ve ben 6 ay içerisinde, göreve başladık. Tarih, 1 Ağustos 1985’ti…”

 

Yatırımlar artırılmalı!

Gazimağusa’da kılavuz kaptan ihtiyacının olduğu bilinciyle denizcilik okuluna kayıt yaptırdığını dile getiren Serdar Canaltay, Namık Kemal Lisesi’nden mezun olduktan sonra iş hayatını şöyle anlattı:

“O yıllarda, Yüksek Denizcilik Okulu paralıydı. Üç kontenjan verilmişti. Limasol’da komutan olan rahmetli Mehmet Moğaç oğlu Rıza Moğaç için Ankara’dan kontenjan çıkarırken, 2 kontenjan daha aldı. 12 bin TL duhuliye parası vardı. Babam, liman işçisiydi. İyi kazanıyordu. Yıllık okul harcı, 3 taksitte ödenmeliydi. Allah rahmet eylesin babam, bu şansı bana verdi ve beni okuttu. Ahmet Dökmecioğlu ve ben bu kontenjan için başvurduk, kabul edildik. Rıza Mehmet, Ahmet Dökmecioğlu ve ben kaydımızı yaptırdık. 1980’de mezun olduk. O yıllarda üniversite bitirmek bir ayrıcalıktı. Ülkede ihtiyaç olduğunu bilerek gittik. ‘3 yıl çok uzun bir süre değil, 3 yıl denizde çalışırız, sonra karada işe başlarız’ düşüncesiyle kayıt yaptırdık. Yatılı bir okuldu. İlk yıl, yatılı kaldık. Daha sonra Kıbrıslı arkadaşlarla, kiraladığımız evde kaldık. İş başa düşünce kendi kendimize bakmayı öğrendik. Gerektiğinde temizlik de yemek de yaptık…”

1980’de mezun olup ülkesine döndükten bir ay sonra, askere gittiğini dile getiren Serdar kaptan, bir yıl sonra askerliğini bitirdiğini anlattı ve devam etti:

“Limanlar Dairesi’nde kılavuz kaptan olarak görev yapabilmek için, 3 yıl gemide zorunlu hizmet şarttı. Göreve başlayabilmek için 3 yıl denizde çalışma mecburiyeti vardı. Mağusa Limanı’nda, 2 kılavuz kaptana ihtiyaç vardı. 1985 Ağustos itibarıyla, 4’üncü derece kılavuz kaptan olarak göreve başladım. Görevdeyken babam limanda çalışıyordu, ziyaretime bir kez geldi. Öğlen yemeklerinde buluştuğumuzda,  ‘Niye gelmen baba’ diye sorardım hep, O’da ‘Oğlu liman başkanı oldu buradan ayrılmaz’ demesinler diye 2’inci kez ziyaretime gelmemişti. Allah rahmet eylesin, babamın bu tavrı beni çok etkilerdi.

Liman başkanı olduktan sonra sorumluluklar arttı. Birtakım kararlarda söz sahibi olmam gerekirdi. Acenteler arasında dengeli olmak şarttı. İmkanlar çerçevesinde düzgün hizmet vermeye çalıştık. Liman başkanıyken, birtakım yatırımlarda payım olmasına rağmen, yatırımlar yetersiz kaldı. Ancak eldeki imkanlar çerçevesinde en iyisini yapmaya çalıştık.

Akılda kalan yatırımlar arasında, limanın modern bir şekilde ışıklandırılması, serbest Liman kapısı ile kantar arasındaki yolun genişletilmesi, ÜNİPAK’ın yıkılarak rıhtımın genişletilmesi ve yükleme ve boşaltma imkanlarının rahatlatılması gibi birçok iyileştirme yapıldı. Daha iyi yatırımların yapılması gerektiğine inanıyorum.

Limanda çalışmak bir ayrıcalıktır. Bu en üst kademeden tutun en alt kademeye kadar olanlar için geçerli. Çünkü denizin güzelliğini, günün 24 saati yaşıyorsun. Kılavuz kaptan olarak uzun süre çalıştım. Sabah erken saatlerde kalkıp deniz havasını almak mükemmel bir duygu. Kılavuzluk da riskli bir iş… 150-200 metre boyundaki gemileri kazasız belasız rıhtıma yanaştırmak, esen rüzgarla kolay olmazdı. Allah’tan büyük kazalar olmadı.

Müdür olarak da, 150 metre uzunluğundaki liman duvarını yıkılması olayında katkım büyük. Mağusa halkını denizle buluşturmakta payım olduğu için mutluyum.

Dahası müdürlüğün, araç gereç olarak personelin daha iyi koşullarda çalışmasını sağladık, fiber optik hattı çektirdik, personel odaları iyileştirildi, müdürlüğü araçla zenginleştirdik”

“Yatırımlar, yetersiz!” diyen Serdar kaptan,  kısıtlı imkansızlıklar nedeniyle gerekli yatırımların yapılmamasından söz etti ve  hükümet programında yer alan Denizcilik Müsteşarlığı’nın kurulması gerektiğini de dile getirerek, bu müsteşarlığın, uzman kadrolarla donatılmasının şart olduğunu kaydetti.

Kaptan, “Uluslar arası toplantılara katılıp, yeniliklerin takip edilmesi gerektiği inancındayım” dedi.

 

Denizcilik zor!

Deniz hayatının çok zevkli olmasının yanı sıra çok zor olduğunu, zor koşullarda çalışıldığını ifade eden Serdar kaptan, gemiye katıldığı ilk yıllarda ailesine büyük özlem duyduğunu da sözlerine ekledi.

Özellikle deniz tutmasının çok zor bir durum olduğunu dile getiren Serdar kaptan, istemese de kendisinin de bu olayı tattığını anlattı ve ekledi:

“En uzun yolculuğum 21 gün oldu. Belçika’dan Amerika’ya 13 gün, News Orleans’tan da Mersin Limanı’na 21 günde gitmiştik. En uzun yolculuğumdu…

News Orleans’tan yük almıştık. Amerika’da  Mississippi Nehri’ne demir attık. O yıllarda Amerika’ya giriş çok sıkıydı. Amerika’yı toplamda 6 saat görebilmiştim.

Depoların olduğu yerde iskeleler vardı. Yük, 21 saatte yüklenmişti. Türkiye’ye gittiğimizde, 21 saatte yüklenen yük, 21 günde boşaltılmıştı. Hiç unutmam! Sene 1982’ydi…”

Macera dolu 3 yıl olduğunu söyleyen Serdar kaptan, değişik ülkeler görüp, bu ülkelerin kültürlerini tanımaktan büyük keyif aldığını da vurguladı.

Kuzey Afrika ülkelerine, İsveç, Almanya Fransa, Hollanda, Belçika, İspanya, Portekiz ve Türkiye’nin birçok limanına uğradığını söyleyen kaptan, “ Kolay bir meslek değil. Her mesleğin bir zorluğu vardır ancak denizcilik başka… Limana vardığımızda çok mutlu oldurduk. Görevlerimiz devam ederdi ancak mutlu olurduk. Ya yükleme ya da boşaltım yapardık. Paydos sonrası, çıkıp stres atardık. Eve döndüğümüzde, çok daha mutlu olurduk.” 

 

Anılar…

Evlendikten sonra, 6 ay daha zorunlu hizmeti olduğunu anımsatan Serdar kaptan, bu sürede hem tatlı hem de acı anıları bulunduğunu ifade etti.

“Yaşanması gereken güzel anılardı” diyen Serdar kaptan, anlatıyor:

“Denizdeki son 6 ayı, eşimle tamamladım. Balayını İngiltere’de yaptık. Döndükten sonra, göreve başladım. Yaz aylarındaydık. Eşim bana eşlik etti. Gemide, başmühendis, telsiz zabiti ve 2’inci kaptanın eşleri de vardı. Yaşanan güzel anılarla dolu 6 aydı…

Bu sürede, Türkiye’de 3-5 liman yaptık. Libya’ya gittik. İspanya’ya, Cebeli Tarık’a gittik. Ayrıca, İspanya’nın kuzeyinde Fransa sahillerinde San Sabastian denilen korsanların yaşadığı, ilginç bir limana gittik gemimizle. Çoğu zaman gemiden inip, gittiğimiz şehri dolaşırdık. Hatta Libya’da insanlarla iletişim kurduyduk. Gemide sabun, sakız gibi malzemeler verirdik, onlar da bize yöresel bir şeyler verirdi.  İspanya’da Bilbao şehrine de gitmiştik. Güzel anılarımız oldu. İki seferde birlikte oldu, Resmiye’yle… Bu birliktelik, denizcilik hayatımda, çok değişik duyguların yaşanmasına vesile oldu…”

Denizcilik yaşamında tatlı anıların yanı sıra acı anılar da olduğunu kaydeden Serdar kaptan, 1982’de büyük şans eseri, ölümden döndüğü korku dolu bir anısını da bizlerle paylaştı.

 “Kış ayıydı… Çok kötü bir olay yaşadım. İspanya ile Fransa arasındaki Biskay Körfezi’nde… Samsung Limanı’ndan, İspanya ve Barselona’dan konteynırlarla yükümüzü aldık. Serpe yük de vardı. Ambarlarda boşluklar da vardı. Çok kötü bir havaya yakalandık. Körfezin tam ortasındaydık, yük kayması oldu, kayma olunca, denge tanklarından bir tanesi konteynır vurmasından delindi ve gemi 38 derece bir tarafa yattı. 38 derece çok büyük bir yatıştır. Gemide çok büyük telaş yaşandı. Can yeleklerini, pasaportunu alanlar oldu. Gemi delindi diye düşünüldüydü… Çalışmayan sintine tulumbaları çalışır duruma geldi ve dengeyi kısa sürede sağlayarak yolumuza devam ettik. Geminin en eskisi bendim, 2’inci kaptanlık görevindeydim… El feneriyle, ambara kadar girdim, geminin değil balas tankının delindiğini gördüm. Çok kısa sürede ambar içerisine akan suyun, sintine tulumbalarıyla basılarak, dengenin sağlanabileceğini fark ettim. Bu arada makine dairesinde de yangın çıkmıştı. Rüzgarı kıçtan alıp, İspanya’ya gitmeyi denedik ancak ayni şekilde rahatsız ettiğini görünce kuzeye döndük. Kısa sürede fedakarca çalışarak, suyu bastık. Konteynırlar yükler tekrar bağlandı ve Anvers Limanı’na hareket ettik. Bir gün sonra karayı gördüğümüzde çok mutlu olduğumu hatırlarım.”