Birikim ÖZGÜR

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, ABD’nin İsrail’in İran’daki nükleer tesislerine yönelik saldırısına ilişkin açıklaması, uluslararası sistemdeki çifte standartlara sert eleştiriler içeriyor.

Ancak asıl amacı, Kıbrıslı Türkleri çözüm perspektifinden uzaklaştırmak ve içine kapanık bir kaderciliğe ikna etmektir.

Oysa dünya yeni bir enerji jeopolitiği kurarken, biz ancak çözüm perspektifi doğrultusunda diplomatik temaslarımızı artırarak yerimizi alabiliriz.

Sözle değil, diplomasiyle güvenlik sağlanır.

Kurban psikolojisiyle değil, akılcı stratejilerle gelecek kurulur.

Sayın Tatar’ın “Güney komşumuz İsrail’den farksız değildir” çıkışı, hem retorik hem de stratejik olarak yanlıştır.

Bu zehirli siyaset, çözümü düşmanlaştırmak üzerine kurulmuştur.

Bu anlayış bizi yalnızlığa mahkûm eder ve Kıbrıslı Türkleri enerji haritasından siler.

Enerji güvenliği, yeşil dönüşüm ve bölgesel entegrasyonla şekillenen yeni dünya düzeninde, Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanacak enerji koridorlarında stratejik bir çıkış kapısı olabilir.

Ancak bu fırsat, uluslararası hukuk kadar diplomatik cesaret ve çözüm perspektifine bağlıdır.

Tatar’ın açıklamaları ise bu kapıları kapamaktadır.

Dünya ekonomik olarak sarsılıyor.

Küresel enflasyon hâlâ kontrol altına alınamadı.

Avrupa Merkez Bankası, durgunluk endişelerine rağmen faizleri yüksek tutuyor.

ABD’de sıkı para politikaları gelişmekte olan piyasaları zorluyor.

Almanya gibi dev ekonomiler teknik resesyonla karşı karşıya.

Bu küresel fırtına kırılgan ekonomileri sarsıyor.

KKTC gibi dövize bağlı, dar ekonomiler için sonuçları ölümcül olabilir.

Yüksek faiz politikaları KKTC’de maaşı Türk Lirası ile ödenen ama kirayı, gıdayı dövize bağlı ödeyen vatandaşın belini büküyor.

ABD faiz artırıyor, dolar güçleniyor, bizim ithalat maliyetlerimiz artıyor.

İşletmeler için kâbusa dönüşen ve rekabet gücümüzü ortadan kaldıran personel maliyetlerimize rağmen asgari ücretlinin alım gücü hızla eriyor.

KKTC statükosunun ürettiği süper emekliler haricindeki emeklilerin maaşı ay ortasında bitiyor.

Türkiye büyük zorluklara rağmen ekonomiyi rasyonelleştirme hedefine bağlı kalmaya çalışsa da mevcut politika faizi oranlarıyla Türk Lirası dövize karşı hala oldukça savunmaz durumdadır.

Haliyle çözüm bizim açımızdan sadece siyasi değil, mutfağa yansıyan bir meseledir de aynı zamanda.

Avrupa’da büyüme durmuş durumda.

Almanya ve Fransa teknik resesyonla boğuşuyor.

Bu KKTC turizmini, ihracatını ve döviz girişini doğrudan etkiliyor.

Resesyon korkusu büyürken Avrupa vatandaşları tatil planlarını kısıyor.

Çözümle Avrupa sistemine entegre olmadıkça her kriz Kıbrıs Türk ekonomisini görünmez kılacak.

Mevcut koşullarda yeni yatırım, yeni turist ve iş ancak çözümle mümkün gözüküyor.

Bu yüzden çözüm perspektifi siyasi ideal değil, ekonomik zorunluluktur.

Diplomatik temaslar yalnızca tanınma değil; yabancı yatırım, ticari ortaklık ve finansal destek anlamına gelir.

İsrail gazının Avrupa’ya ulaşması tartışılırken KKTC’nin pasif kalması mevcut politikaların sonucudur.

“Rumlarla çözüm olmaz” diyenler dikkat buyursun:

“Annan Planı’na hayır dediler, Crans Montana’da masayı terk ettiler” söylemi siyaseti tarihe hapseder.

Siyaset değişen dengeleri okuma, fırsatları görme ve geleceği kurma cesaretidir.

Meclis Başkanı Töre: İsrail'in amacı Hamas değil, tamamen Filistin'i haritadan silmek
Meclis Başkanı Töre: İsrail'in amacı Hamas değil, tamamen Filistin'i haritadan silmek
İçeriği Görüntüle

Federal çözümden vazgeçmek, Rum tarafını yükümlülükten kurtarırken KKTC’yi uluslararası hukuk dışında bırakır.

Rumların gerçekten çözüm istemediği iddia ediliyorsa, bunu gösterecek olan diplomatik süreçtir.

Diplomasi mücadele alanıdır; terk edilen masanın yerine geçecek tek meşru alternatif, barışçıl ve çözüm odaklı vizyondur.

Kıbrıs Türk halkı artık “adaletsizliğe sitem” değil; çözüm için diplomasi, ekonomi için işbirliği, güvenlik için vizyon bekliyor.

Sloganlarla değil, stratejilerle yol alınmalıdır.