Şiirler, Southbank Center’ın şiir dalında uzman ekibi tarafından bir yıllık bir çalışmayla 30 ülkeden şairleri arasından belirlendi. Seçmeler yapılırken modern döneme ağırlık verildi.

 

Ekip üyelerinden James Runcie, ”Gerçekten uluslararası ve üslup bakımından da çeşitlilik barındıran bir liste oldu. Zor olan, sadece 50 şiir seçmekti” dedi.

 

NazımSeçilen şiirler farklı şair ve aktörler tarafından 20 Temmuz’da Southbank’ta düzenlenecek etkinlikte seslendirilecek. Bazı şiirler kendi dillerinde okunacak. Bunlardan biri de Nazım Hikmet’in ‘Severmişim Meğer’ şiiri.

 

Severmişim Meğer

 

yıl 62 Mart 28

 

Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım

 

akşam oluyor

 

dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer

 

akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedimtoprağı severmişim meğer

 

toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen

 

ben sürmedim

 

Platonik biricik sevdam da buymuş meğer

 

meğer ırmağı severmişim

 

ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde

 

doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin

 

ister uzasın göz alabildiğine dümdüz

 

bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile

 

bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin

 

bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa

 

bilirim benden önce duyulmuş bu keder

 

benden sonra da duyulacak

 

benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere

 

benden sonra da söylenecek

 

gökyüzünü severmişim meğer

 

kapalı olsun açık olsun

 

Borodino savaş alanında Andırey’in sırtüstü seyrettiği gök kubbe

 

hapiste Türkçeye çevirdim iki cildini Savaşla Barış’ın

 

kulağıma sesler geliyor

 

gök kubbeden değil meydan yerinden

 

gardiyanlar birini dövüyor yine

 

ağaçları severmişim meğer

 

çırılçıplak kayınlar Moskova dolaylarında Peredelkino’da kışın

 

çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibar

 

kayınlar Rus sayılıyor kavakları Türk saydığımız gibi

 

İzmir’in kavakları

 

dökülür yaprakları

 

bize de Çakıcı derler

 

yar fidan boylum

 

yakarız konakları

 

Ilgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam dalına

 

ucu işlemeli

 

yolları severmişim meğer

 

asfaltını da

 

Vera direksiyonda Moskova’dan Kırım’a gidiyoruz Koktebel’e

 

asıl adı Göktepe ili

 

bir kapalı kutuda ikimiz

 

dünya akıyor iki yandan dışarda dilsiz uzak

 

hiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadım

 

eşkiyalar çıktı karşıma Bolu’dan inerken Gerede’ye kırmızı yolda ve yaşım on sekiz

 

yaylıda canımdan gayri alacakları eşyam da yok

 

ve on sekizimde en değersiz eşyamız canımızdır

 

bunu bir kere daha yazdımdı

 

çamurlu karanlık sokakta bata çıka Karagöz’e gidiyorum Ramazan gecesi

 

önde körüklü kaat fener

 

belki böyle bir şey olmadı

 

….

 

çiçekler geldi aklıma her nedense

 

gelincikler kaktüsler fulyalar

 

İstanbul’da Kadıköy’de Fulya tarlasında öptüm Marika’yı

 

ağzı acıbadem kokuyoryaşım on yedi

 

kolan vurdu yüreğim salıncak buluklara girdi çıktı

 

çiçekleri severmişim meğer

 

üç kırmızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar 1948

 

yıldızları hatırladım

 

 

severmişim meğer

 

gözümün önüne kar yağışı geliyor

 

ağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram buram tipisi de

 

meğer kar yağışını severmişim

 

güneşi severmişim meğer

 

şimdi şu vişne reçeline bulanmış batarken bile

 

güneş İstanbul’da da kimi kere renkli kartpostallardaki gibi batar

 

ama onun resmini sen öyle yapmayacaksın

 

meğer denizi severmişim

 

hem de nasıl

 

ama Ayvazofki’nin denizleri bir yana

 

bulutları severmişim meğer

 

ister altlarında olayım ister üstlerinde

 

ister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlara

 

ayışığı geliyor aklıma en aygın baygın en yalancısı en küçük burjuvası

 

severmişim

 

yağmuru severmişim meğer

 

ağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımda yüreğim

 

beni olduğum yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın

 

içinde ve çıkar yolculuğa hartada çizilmemiş bir memlekete gider

 

yağmuru severmişim meğer

 

ama neden birdenbire keşfettim bu sevdaları Prag-Berlin treninde

 

yanında pencerenin

 

altıncı cıgaramı yaktığımdan mı

 

bir eski ölümdür benim için

 

Moskova’da kalan birilerini düşündüğümden mi geberesiye

 

saçları saman sarısı kirpikleri mavi

 

zifiri karanlıkta gidiyor tren

 

zifiri karanlığı severmişim meğer

 

kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften

 

kıvılcımları severmişim meğer

 

meğer ne çok şeyi severmişim de altmışında farkına vardım bunun

 

Prag-Berlin treninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmez bir

 

yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek

 

NÂZIM HİKMET

 

19 Nisan 1962





Kaynak: Diken.com