Ali KALAY
Serap Pollard London markası ile iyi bir çıkış yapan moda tasarımcısı Serap Pollard, "Hiçbir kadın çirkin olmak istemez kadınlar hoş görünmek ister. Benim işim de küçük sofistike detaylar kullanarak harika renkler ve kumaşlarla yeni, görülmemiş giysiler hazırlamaktır" dedi.
2012 İlkbahar / yaz sezonun en popüler renginin yeşil olduğunu söyleyen genç tasarımcı, "Ben sadelikten yanayım. Elimden gelse bütün kadınları sadeleştiririm" diyor. University of the Arts London'da tekstil bölümünde Master yapan Türk tasarımcı, kendi markası Serap Pollard London, çizgisi ve koleksiyonları ile ilgili içtenlikle sorularımızı yanıtladı.
Markanızı daha fazla kitleye ulaştırmak için neler yapıyorsunuz?
Aslında Serap Pollard London markası yaklaşık 6 ay önce ilk koleksiyonunu çıkardı. Bu kısa zamana
rağmen çok hızlı ilerliyo ve beğeniliyor. Tanıtımlara gazete dergiler, internet aracılığı ile tanıtım
yapıyoruz. Ama sanırım benim çevrem o kadar hazırdıki benim çok fazla bişi yapmamada gerek
kalmadı. Türkiye'den ve İngiltere'den çok talep var. Tanımadığım birçok butik bağlantıya geçip
ürünlerime yer vermek istiyor. Bunun dışında İnsanlar bize bir şekilde ulaşıp ürünlerimizden talep
ediyor. Tabiki daha fazla hizmet için çalışmalarımız devam ediyor. Pek yakında kendi web sitemizden
direk satışlarımızda başlıyor. www.serappollard.com
Türkiye’de iki diziden onların kostümlerini hazırlamam için teklif geldi. Bende büyük bir mutluluk ile
Kabul ettim. Buda çok güzel bir tanıtım şeklidir. Çalışmalarım onlar için özel olarak hazırlanıcak.
Tasarımlarınızı oluştururken hangi sanat dallarından besleniyorsunuz? Nelerden etkileniyorsunuz?
Ben 1996 yılından beri hem tekstil sektöründe çalıştım hemde Sanat & Moda eğitimini aldım ve hala
eğitime devam ediyorum. Suna inanıyorumki insan ömrü boyunca eğitimine bir şekilde devam etmeli
en zirveye ulaştığında ise gelecek nesile bildiklerini aktarmalı, öğretmeli. Evet bu kadar sanat eğitimi
aldıktan sora ve sanatın içinde bu kadar olduktan sora bir sanatçı diğer bütün diğer sanat dalından
etkileniyor. Bu bazen bir heykel bazen bir tablo bazense harika görünüm sergileyen bir köylü kadın,
onun giysileri renkleri yada o kadının hayat biçimi yaşadıkları onun hikayesi bile etkileye biliyor.
Ben 11 seneden beri Güney Batı Londra’da yaşıyorum. Son koleksiyonumda buradan ve doğadan
etkiler göreceksiniz.
İşinizin sizi zorlayan tarafları var mı?
Ben Moda için yaratılmışım diyorum. 'I don’t do fashion.. I am fashion' diyorum. Çok zor bir iş
aslında çok fedakarlık isteyen bir iş. Bazen gece yarılarına kadar çalıştığım olur çok yorulduğum,
tatilimden yada diğer zevklerden fedakarlık ettiğim olur ama eğer bu işi gönülden yapıyorsan bundan
zevk alıyorsun.
İşinizin en sevdiğiniz yanı nedir?
Mesela bir tasarımım var diyelim onun için kumaşlar aksesuarlar seçiyorum sonra onu yapıyorum
bittiğinde hemen modelimiz deniyor üzerinde değişiklikler falan.. Ensonunda o bitmiş halini
görüyorum işte benim en mutlu olduğum an odur. Renkler, kumaşlar, aksesuarlar, ilham perilerim…
Başka bi dünyada yaşıyorum ben diyorum…
Kendi çizginizi nasıl yorumlarsınız?
Hiçbir kadın çirkin olmak istemez kadınlar hoş görünmek ister. Benim işimde küçük sofistike detaylar
kullanarak harika renkler ve kumaşlarla yeni, görülmemiş giysiler hazırlamak ve SERAP POLLARD
LONDON markasını seçerek kadınları mutlu etmek.. Hedef kitlem genelde yaşadığım bölgedeki
kadınlardır. Bunlar bizim Türk değimi ile aile kadınlarıdır, annelerdir, büyük ihtimal çocukları vardır.
Rahat hareket edebilecekleri kıyafetleri tercih ederler gün içerisinde hoş ve sık görünüp aynı
zamanda alışverişi seven kadınlardır. Yarından kaygıları olmayan, mutlu, zevkli, kaliteyi iyi bilen
kadınlardır. Çok zamanları olmadığı için ben düşünürüm onları nasıl daha sık yapabilirim diye. Onlar
Serap Pollard London’u takip ederek dünya modasını takip etme şansına sahiptirler. Ben onlar için
bütün dünyada modayı ve trendleri takip ederek onlara sunan bir markayım.
Tasarımlarınızı hayata geçirirken nasıl bir süreç izliyorsunuz?
Senede iki sezon çalışıyorum. İlkbahar yaz ve sonbahar kış. Bunların dışında birde Xmas koleksiyonu
çıkar.
Önce hazırlanırım; dünya çapında bir araştırma yaparım ruhumu besleğen fuarlar, geziler,
seminerler, araştırmalar yaparım. Ama aslında sanırım bu benim hayat biçimim.
Daha sora kendi renklerimi ve koleksiyonun gözde parçalarını çizerim. Daha sora kalıplar hazırlanır
prototype/ numuneler hazırlanır ve memnun kalınan parçaların üretimine geçilir. Bazen yaptığım bir
işe bakıyorum üstüne birşey ekliyorum o an nasıl hissettiğim ile alakalı bir durum. Yada şöyle diyebiliriz
bir işin tam olarak bitmiş olduğunu hissedene kadar eklemeler ve eksiltmeler yapıyorum..
Favori renkleriniz?
En sevdiğim renk YEŞİL. Yeşil renginden herşeyim vardır. Mesela yeşil deri ceket, yeşil ayakabı, yeşil
lens, yeşil eldiven.. Ama bunun yanında beyaz çok kullanırım. Ev eşyalarım beyaz birçok kıyafetimde
beyazdır. Beyaz uçuşan elbiselere bayılırım. 2012 İlkbahar / yaz sezonun en popüler rengi de
yeşil. Benim yılım olsa gerek..
Günün her saati sık görünmek isteyen kadınlara stil önerileriniz nelerdir?
Ben sadelikten yanayım. Elimden gelse bütün kadınları sadeleştiririm. Bence sadelik güzelliği ikiye
katlar. Ama birşey olmalı bu belki renktir belki elbisenin kesimidir belkide elbise üzerinde kullanılan
farklı bir aksesuardır. Birde kendini işi bilen kişilerin eline bırakmak bazen çözüm olabilir..
Hangi vücut tipine, hangi giyim tarzını önerirsiniz?
Türk kadınlarının vücut tipleri İngiliz kadınlarının vücut tipinden farklıdır diğe düşünülür. Bizim
kadınlarımız biraz basen kısmı fazladır denir. Bu genel bir düşüncedir aslında. Ama artık günümüzde
buna biraz daha global bakmalıyız. Hernekadar günümüzde obesite çok ilerlemiş olsada kendine
dikkat eden bakımına dikkat eden kadınların kiloları kontrol altındadır. Benim hedef kitlem bu gruba
giriyor. Bakımlı ve kilolarına dikkat eden kadınlar. Tabiki aralarında örneyim bel kısmı daha fazla olan
varsa onların çok belden oturtmalı giysiler giymemelerini tavsiye ederim. Bir de eğer çok kilolu iseler
çok dar giymemelerini tavsiye ederim. Küçük kalçalardan yakınanlar ise bol yada klos eteklerle
daha orantılı görünüme sahip olabilirler. Çok kısa boylulara dizden aşağıya giyinmelerini tavsiye
etmem. Eğer boyları 160'in altında ise aşırı yüksek topuklu giymemeli..çünki Petite olmakta hoştur
bunu pozitif bir görünüme çevirmek kendi ellerindedir. Hafif bir topuklu ile çok hoş görünüm elde
edebilirler.
Sizin gibi başarılı olmak isteyen genç modacılara önerileriniz nelerdir?
Modacı olmak isteğen gençler; tabiki önce yetenek gerekiyor daha sorada eğitim derim. Kendilerini
geliştirmek için büyük modacıları takip etmeliler, bir çok fuar var moda ile alakalı onları takip
etmeliler. Fashion week, var her ülkede büyük şehirlerde. Londra, Paris, İstanbul...vs bunları ziyaret
etsinler. Yani bir şekilde içinde bulunsunlar. Ve çok çalışsınlar çünkü hiçbirşey kendiliğinden olmuyor.
Hiçbirşeyde ulaşılamayacak kadar büyük değil.
Serap kimdir
Türkiye’de doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Moda tasarımı bölümünü dereceyle bitirdi.
Öğrencilik yıllarında başarılı çalışmaları gözden kaçmıyordu, birçok yarışmada başarılar elde etti.
2000 yılında Londra'ya taşınmaya ve eğitimine orda devam etmeye karar verdi “London College of Fashion ve
Central St. Martins College” de eğitimine devam etti. Şuan University of the Arts London' da Tekstil bölümünde Master yapmakta.
2003 yılında Chris Liu ile birlikte Londra‘da asistant designer olarak profesyonel anlamda Londra'daki iş hayatına sağlam bir adım attı.
Londra’da 10 yıl sektörün önde gelen firmalarıyla (Laura Ashley vs.) çalıştı. Çalıştığı firmalar adına uluslararası fuarlara katılıp kolleksiyonlarını sergiledi.
Dünya'nın önde gelen firmalarında çalışarak kendisini Londra'da tekstil piyasasında aranan isimler içerisine yerleştirdi.
2011 yılı itibarıyla SERAP POLLARD LONDON adı altında kendi markasını kurdu. SERAP POLLARD kadınları özel olmanın sadece bir anlık değil
bütün gün ve her gün olduğunu savunur ve öyle giyinir. Sade ve küçük detaylarla tasarımlarına inanılmaz değerler katıyor.