Diva Uluçay

Manchester’a gitmek için Cuma günü 3 buçukta arabayla Londra’dan yola çıktık. Amacımız akşamüstü trafiğine takılmadan otobana çıkıp aşağı yukarı 3 saat süren Londra – Manchester yolculuğunu keyifle tamamlayıp akşamın ilk saatlerinde Manchester’a varmaktı. Hava durumunu önceden kontrol ettiğimizde Cuma akşamüstü havanın gayet açık olacağını gösteriyordu ta ki son geceye kadar. Perşembe gecesi BBC’nin hava raporu bize son dakika sansasyonu yaratıp Cuma akşamüştü için kar haberi veriyordu. Hem yola erken çıkıp kar başlayana kadar varmayı hedeflediğimizden, hem de “nasıl olsa çok ağır yağmaz, yolları kaplamaz” diye düşünerek bu hava raporuna pek aldırmadık. Ancak aksilikler Londra’da beklenmedik bir şekilde trafiğe yakalanmamız ve navigasyonun aklının karışıp bizi saçma yollara saptırmasıyla başladı. İki saat boyunca Londra’da dolaştıktan sonra otobana çıkabildik. Yarı yola geldiğimizde, son 3 buçuk saattir yolda olduğumuzdan ara verme ihtiyacı duyduk. Biz karnımızı doyururken dışarıda kar yağmaya başladı. Hem de baktık ki kar yağışı adam akıllı hızlanmış. Yerler de kar tutmaya başlamış. Yolculuğumuzun geri kalanı, kar fırtınası içinde, çizgileri kaybolmuş önü görünmeyen bembeyaz bir yolda, tutmayan frenlerle gitmeye çalışarak geçti. Neyse ki 6 saatin sonunda sağ salim Manchester’a vardık. Biz ertesi gün beyaz bir Manchester’a uyanmayı beklerken hava başka bir sürpriz yapıp Cumartesi ve Pazar günleri bize güneşi gösterdi.

Cumartesi günü ilk durağımız Manchester Üniversitesi’ydi. Manchester Üniversitesi’nin şehrin çeşitli yerlerinde binaları mevcuttur fakat birçok fakülte, kütüphane ve öğrenci merkezi yoğun olarak ‘Avrupa’nın en fazla otobüs geçen yolu’ olarak da bilinen ‘Oxford Yolu’nun (Oxford Road) üzerinde bulunmaktadır. Oxford Yolu’nda yürüken özellikle üniversitenin kuruluşundaki tarihi ilk binası ve az ilerisindeki kilise gözümüze çarpıyor. Bu sene açılan ‘Yeşil Bina’ da oldukça ilginç; bu binanın özelliği tamamen geridönüşüm malzemelerinden yapılmış olması ve karbon dioksit emisyonunun düşük olması.

Manchester şehrinde 90.000 civarı öğrenci yaşıyor. Bu öğrenci nüfusunun çoğunluğu Manchester Üniversitesi’nde okuyor. Manchester’da iki üniversite daha var. Biri yine şehir içinde, Manchester Üniversitesi’nin hemen yanındaki Manchester Metropolitan Üniversitesi, diğeri ise şehrin biraz dışında, Salford bölgesindeki Salford Üniversitesi.  Manchester şehrinde eğitim gören birçok Kıbrıslı Türk genç de var.

Üniversiteyi gördükten sonra otobüse binip 5 dakikada şehir merkezine, yani Piccadilly Bahçeleri’ne (Piccadilly Gardens) gidiyoruz. Manchester’ın civar köylerine yolcu taşıyan tramvaylar şehrin merkezine hoş bir hava katıyorlar. Orada ‘İngiltere’nin bir şehir merkezinde olan en büyük alışveriş merkezi’ ünvanına sahip Arndale Alışveriş Merkezi var. Bu alışveriş merkezinin hemen karşısındaki tarihi bina eskiden besin ticaretinin gerçekleştiği yermiş. Dışarıdan gelen meyve - sebzeler burada toplanılır ve bölgede yetişen ürünlerle değiş tokuş edilirmiş. Az daha yürüyünce karşımıza Printworks binası çıkıyor. Bu bina 1929 yılında inşa edildiğinde Avrupa’daki en büyük gazete basımeviydi. Şimdilerde birçok cafe ve barların olduğu bir eğlence mekanı olarak kullanılıyor. Yürüyerek şehir turumuza devam ediyoruz. Manchester Katedrali ile modern iş merkezi Spinningfields görülmeye değer yerlerden. Spinningfields bölgesindeki lüks mağazalar ve kanal manzarası dikkat çekici. Financial Times gazetesi 2007 yılında Manchester’ın Spinningfields’ını, Londra’nın Canary Wharf’u ve Paris’in La Defense’ına benzetmiş; gerçekten de o yerleri andırıyor.

Akşam yemeği için Northern Quarter bölgesindeki bir Brezilya lokantasını tercih ediyoruz. Brezilya lokantaları et sevenler için ideal yerler. Northern Quarter bölgesi alternatif bir bohem yeri olarak göze çarpıyor. 1990’ların ikinci yarısından itibaren Northern Quarter, cafe – barların, nostalji müzik ve alternatif giyim dükkanlarının olduğu bir yer haline geldi. Bölge aynı zamanda moda tasarımı ve kreatif sanatlara da ev sahipliği yapıyor.

Bizim vakit darlığından dolayı ziyaret etme imkanı bulamadığımız fakat görülmeye değer başka yerler de var. Futbola ve İngiliz Premier Ligi’ne meraklıysanız Manchester United’ın meşhur Old Trafford stadyumunu ziyaret etmeyi unutmayınız. Kanal manzaralı gay barların olduğu eşcinsel bölgesi Gay Village ve şehrin biraz dışında doğal güzellikleriyle Salford bölgesi de görülebilecek yerlerden.