* Bugün 80 yaşında adliye koridorlarında görmeye alıştığımız Menteş Aziz’e hedeflediği noktaya gelip gelmediğini soruyoruz. Aziz, haftanın 5 günü büyük davalara baktığını söyleyerek, “Giderim orada gıran gırana…Ya gırılırım ya gırarım” diyor.

*Menteş Aziz, “Feleğin sillesini tokatını yeyecen yoksa başka türlü adam olunmaz” derken biz de soruyoruz “Siz yediniz mi?” diye…Espri yapıyor. “Yemediğimiz zaman mı oldu? Az önce cehennem topuzu zeytin ekmek yedim...Başımıza bir mezar tahtası kaldı değmedik. Onun için sille de yedik, tokat da yedik. Yeye yeye de vurmasını öğrendik.”

* “Hukuk fazla zeka istyen meslek değil. Vasat, hatta vasatın altında zekaya sahip olan bir kişi de iyi bir hukukçu olabilir. Yeter ki geceyi gündüze katıp okuyacak…Bizim avukatlarımız arasında hakikatten zeki ve genç çocuklar vardır.”

 

Misli Kadıoğlu

Menteş Aziz, Magunda Yakacık Baf doğumlu. 1 Temmuz 1932 de dünyaya gelen Menteş Aziz 80 yaşında. Avukatlığında 52. yılında olmasına rağmen genç avukatlara taş çıkaracak bir enerjiye ve meslek aşkına sahip. Onu bu ülkede neredeyse tanımayan yok. Cesurca savunmaları, sivri dili ve esprili tavırlarıyla Menteş Aziz renkli bir kişilik. Onun yaşam öyküsü de oldukça ilginç. Polislik, atın üstünde suvarilik, polis okulunda öğretmenlik gibi mesleklerin ardından yarım asırdır avukatlık yapıyor…Avukatlık mesleğine ilk Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın yanında başlayan Aziz, 80 yıllık ömrüne acı tatlı birçok anı sığdırmış…Anıları, yaşam öyküsü, prensipleri, mesleği ve daha birçok konuda keyifli bir söyleşi için Menteş Aziz’in yazıhanesinde buluşuyoruz. Onu, kah gülerek, kah şaşkınlıkla dinliyoruz…

Polislik günleri…
Keyifli söyleşimizde hayat hikayesini anlatırken, onun yaşamıyla ilgili ilginç hikayelere de  rastlıyoruz. Mesela, avukatlık mesleğinden önce Menteş Aziz polislik yapıyormuş. 1952-1959 yılları arasında 8 yıl boyunca Yüz Başı görevi yapan Menteş Aziz, Girne Kalesi Polis talim okuluna gitmiş önce. O dönemlerine neler sığdırmamış ki. Suvarilik yapmış, motosikletçilik yanında, denizlerde görev almış. Hatta İngiltere kraliçesi evlenip Malta adasına balayına gittiğinde, o da yatta çalışıyormuş o zamanlar, devriye yapıyormuş.  O günleri anlatırken, anılar canlanıyor gözlerinde, biz de büyük bir ilgiyle dinliyoruz anlattıklarını. 1959 yılında Gray’s Inn Holborn’da 18 ayda bitirmiş hukuk okulunu. “Cebimde 69 sterlinle İngiltere’ye gittim” diyor.

“İlkokul diplomam, lise diplomam da yoktur”
Ve ekliyor… “Benim ilkokul diplomam da yoktur” diye. O zaman liseye girmek için duhul imtihanlarna girmiş kazanmış ve liseye gitmiş. Yine diploması yokmuş ve polis yazılmış. Kıbrıs polisi servis personel olarak kabul olunurmuş… “Ne ilkokul ne de lise diplomam var. Üniversite diplomam da yok bu Gray’s İnn’den mezunum” diyor. TMT’ye de katılmış…. İlk kez avukatlık mesleğine Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın yanında başlamış Menteş Aziz. Bir yıl beraber çalışmışlar. Biz de Denktaş’la anılarını soruyoruz ona…

Denktaş’la anılar…
“Geldim polisim, bazı faaliyetler olur yardımcı olurdum. ‘Hukuk tahsili yapacağım’ dedim Rauf Bey’e. 18 ayda gittim geldim. Dedim ki ‘Ben okulu bitirdim’. O da ‘Ne zaman gittin da geldin?’ diye sordu. ‘Tamam bu yan oda boştur’ dedi. Avukatlığa başladık. Bir sene beraber çalıştık…Rahmetlik artık avukatlık yapamazdı. Politikadaydı. Bizi Emin Dirvana aradı Kıbrıs elçisi. O da Magundalı’ydı. 1961 yılıydı. Türkiye Cumhuriyeti Basın müşavirliğini kurşunladılar. Salahattin Sonat vardı. Bazı anlaşmazlıklar oldu. Başsavcı Oktay Feridun bizi huzuruna çağırdı. ‘Benden büyük gelecek’ dedi. O zaman Bozkurt’tan bahsederdi. Büyük gelecek derken Dirvana geldi. Denktaş da vardı. Emin Dirvana’nın elinde bir İngiliz polislerinin kullandığı çirpi gibi bir şey. Bir yeşil pano vardı. Yeşil pano üzerinde perdeyi elindeki çirpiyle kaldırdı. Altında Adnan Menderes boğazından asılmış resmi… ‘Tanışmayız’ dedik. Bize ‘Hemen gidin. Hepinizin akıbeti bu olacak….’dedi.  Dirvana, bu TMT işini Denktaş’ı Burhan Nalbantoğlu’nu onaylamazdı. Yapılanlar yanlıştır derdi.”

Avukatlıkta çömezlik yılları…Zor günler…
Avukatlığa Denktaş’ın yazıhanesinde başladıktan sonra kirayı ödeyecek durumu olmayan Aziz, daha sonra küçük bir yazıhaneye geçmiş…”Bu yıllar hakikatten kolay geçmedi” diyerek geceleri sabah ikilere üçlere kadar çalıştığını anlatıyor. Türk basınını ingilizceye tercüme edermiş…İki yıl çevirilerini bir haber acentesine götürüyormüş güneyde…O dönemler bu işten aldığı 30 TL. 30 TL’nin 10 TL’sini kira ödüyormuş. Sir Mehmet Fuat’ın şöförlüğünü yapmış ve birlikte avukatlık yapmışlar…Ondan da 5 Şilin alıyormuş. Sir Mehmet Halit, Rumlar ve Türkler arasında hukuğun allahı kabul olunurlarmış…. İpten adam alır derlermiş onun için. İlk mesleği rahmetlik Denktaş, Sir Mehmet Fuat, rahmetlik Hakkı Süleyman, Fadıl Korkut’tan öğrendiğini söylüyor.

“Hukuk fazla zeka isteyen bir meslek değildir”
1967’de İngiltere’ye gitmeye karar vermiş Aziz Menteş, Edmonton’da iki odalı bir eve yerleşmiş, Ancak 9 ay sonra Kıbrıs’a dönmüş… Sohbetimize devam ederken avukatlık mesleğiyle ilgili ilginç tesbitlerini de paylaşıyor Menteş Aziz bizlerele… “Hukuk fazla zeka istyen meslek değil. Vasat, hatta vasatın altında zekaya sahip olan bir kişi de iyi bir hukukçu olabilir. İkinci en önemli şey de takipçi olacaksın. Hiç ihmale gelmez. Müşterinin davasını takip edeceksin. Geceyi gündüze katıp okuyacaksın…” diyor. Aziz, “Bizim avukatlarımız arasında hakikatten zeki ve genç çocuklar vardır” demeden de geçemiyor. Onları geride bırakacak bir zümrenin de var olduğunu ve genç avukatların %40’ının çalışkan, zeki ve batıya açılmış olduklarını söylüyor.

Tahsil sahibi olmaması içine işlemiş…
Bazı kişilerin bizim mahkemelerimizi küçümsediğini de ifade eden Menteş Aziz, bizim mahkemelerimizde avukat, savcı ve hakimlerin çok iyi olduğuna değiniyor.
Avukatlık mesleğine kendisini yönelten nedenleri de şöyle anlatıyor: “Benim tamamı ile esaslı bir tahsil sahibi olmamam çok içime işledi. Ne ilkokul ne lise diplomam var. O hırs içimde kaldı. O hırs bir türlü komplekse dönüşür. İçinden bir his seni isyan ettirir ve mecbur eder seni uğraşıp didinesin ve başarasın. İkincisi de fakirlikten gelme birisi olarak bu yüksel tahsil görenlere karşı bir gıbta, bir kıskançlık, bir öç alma hissiyatı doğar içinizde, ben onlardan daha iyi olacağım hissi insanı kamçılar…”

“Ya gırılırım, ya gırarım…”
Bugün 80 yaşında adliye koridorlarında görmeye alıştığımız Menteş Aziz’e hedeflediği noktaya gelip gelmediğini soruyoruz. Aziz, haftanın 5 günü büyük davalara baktığını söyleyerek, “Giderim orada gıran gırana…Ya gırılırım ya gırarım” diyor. Hukuk camiyasına kendisini itenin Kaçak Mida’nın davası olduğunu da eklemeden geçmiyor. Orta 3’teymiş o zamanlar…Mida’yı balkona çıkarmışlar. Çavuş bir sigara yakalım demiş…Arkaya devrilip birinci kattan elleri kelepçeli ayakları prangalı ayaklarının üzerine düşmüş…O günden içinde bir şey duymuş Menteş Aziz…

“Başımıza bir mezar tahtası kaldı değmedik”
Hayatta herşey gibi hukuk ve polisliğin de uğraş istediğini ifade eden Menteş Aziz, “Feleğin sillesini tokatını yeyecen yoksa başka türlü adam olunmaz” derken biz de soruyoruz “Siz yediniz mi?” diye…Espri yapıyor. “Yemediğimiz zaman mı oldu. Az önce cehennem topuzu zeytin ekmek yedim...Başımıza bir mezar tahtası kaldı değmedik. Onun için sille de yedik, tokat da yedik. Yeye yeye de vurmasını öğrendik.” diyor. Onu üzen bir dava oldu mu sorumuza ise, “Avukatlıkta müşteri yazıhanemizde olduğu müddet, kah üzülüp kah seviniyoruz. Mehkemede kapıyı girdikten sonra çıkacak saate kadar ya üzünün ya sevinin…Ama mesai bitti lazım kendini soyutlayasın aksi halde 52 sene kolay geçmez” diyor. Sevinçlerinin üzüldüklerinden çok çok daha fazla diyor. “Bu daha çok kazandınız mı demek?” diyoruz…Gururla “Tabi” diye cevap veriyor.

“Avukat olmasam çoban olurdum”
Sohbetimiz ilerlerken avukatlık yapmasa hangi mesleği seçerdi sorusunu yöneltiyoruz ona. “Avukat olmasam çoban olurdum. Seni temin ederim benim davarım, kuzularım, koyunlarım, oğlaklarım bölgenin en iyisi olurdu. Çünkü bakımlarını yapacaktım. İşime meraklıyım. Çoğu zaman özlerim bir yüz baş davarım olsun çıkayım dağa kafamı dinleyim…”

Menteş Aziz’in prensipleri
Menteş Aziz şöyle devam ediyor konuşmasına: Polislikten üç şey kaldı bana, ayakkabı boyama, düğme parlatma ve hergün traş olma…Avukatlıktansa, polislikten gelen disiplinin devamı olarak erken kalkma…Oturacan o sandalyenin üstüne kaltığında sıcaklık vuracak. Isıtmazsan hiçbir yere varman..Yaş seksen her gün sabah bir saat yürürüm. Yazıhaneye yayan gider yayan gelirim…Babam derdi iki şeye vakit harcama. Birincisi uyuku. Ebediyette çok uyuyaycan zaten. İkincisi de yemek…Tok oturacan aç kalkacan….Tok yemişin gibi otur aç kalk yani…Çünkü yemek için fazla vakit ayırdığında sıhatinden olun…

Fiyatları neden yüksek?
Menteş Aziz pahalı bir avukat olarak bilinir. Biz de bu konuyu soruyoruz ona.  “Buraya gelenin söylediklerini doğru kabul ederim. Fiyatlarımız yüksektir. Kimseden şimdiye kadar mal almadım. Bir türk kahvesi içmek istersin Sarayönü’nde en çok 25 TL’dir. Tadı damağında kalır. Londra’da Piccadilly Circus’da Royal Cafe var. Oraya düke, prenses prens gider. Sende kendini öyle hissetmek istersen gidersin yandaki kafeye, eşek sidiği bir kafe getirir, 250 pound. 25 TL’ye var 250 sterline var. Bana kim dava verirse, hangisine verirsen ver ben daha iyi iş yapacağım derim. Kurtaracağım diye bir teminat vermem yanlış anlamayın. Beğenmezseniz avukatlığımı gelecen benden paranı alacan…”  diyor.

Emeklilik düşünmüyor
Sohbetimizin sonuna yaklaşırken, Menteş Aziz’e emeklilik düşünüp düşünmediğini de soruyoruz.  Küçük çocukken odun sabanıyla çift sürdüğünü ve o zaman çok yorulduğunu söylüyor. “Odun sabanıyla çift sürmüyoruz ya. Mahkeme kapısını girdiğimde ben dinlenirim. Ne zaman yoruldum ki tatile çıkayım…” diye yanıtlıyor sorumuzu. Espri dolu ve sıcak bir sohbetin ardından onun yazıhanesinden gülümseyerek ayrılıyoruz.