Serhat İncirli

 

Köye giriyoruz... Avrupa Birliği (AB) ve bilimum Birleşmiş Milletler kurumları tarafından restore  edilmiş pırıl pırıl köy meydanında bir köylü... Kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi açıklıyoruz ve “Kalavaç, gezdiğim 42’nci köy oluyor” diyorum... Adam bir bozuluyor, bir bozuluyor ki sormayın gitsin! Şaşırıyorum. Kötü bir şey mi söyledim? Sonra şakayla birlikte açıklıyor bozulma sebebini; meğer Kalavaç’a ilk gelmeliymişim. Çünkü Kalavaç kesinlikle “birinci” köy olmalıymış.

Kalavaç’a gitmeyen var mı? Vardır eminim... Lütfen gidin... Muhtarıyla ve köylüsüyle tanışın... Anlatsınlar köyü... Benim yazmam yetmez. Sayfalar sığmaz... Nereden başlasak? Geçmişinin zenginliğinden ve filmlere konu olması gereken sansasyonel hikayelerinden mi? Çevreci muhtarından mı? Ülkedeki en yaşlı zeytinin bu köyde oluşundan mı? AB’nin ve BM’nin yaptıklarından mı? Yoksa, muhtar ve eşinin, filmlerdeki komedi senaryolarını mahvedecek dünyalar tatlısı atışmalarından mı?

Köylü erkeklerin bıyığa olan düşkünlüklerinden mi? Sahi, bıyık burmak bu köyde bayağı yaygın. Mesela Mustafa Şah... 1946 Kalavaç doğumlu... Masmavi gözlü... Bıyıklar burulmuş... 13 yaşından beri bıyıkları kıvırıyor... Babası merhum Salih beyin bıyıkları çok meşhurmuş... Kimse kızmasın, aman “ırkçılık” falan diye de suçlamasın ama Baba Salih lakaplı bu bıyıklı adam bir zamanlar Kıbrıslı Rumların alay konusu olmuş... Bazı Rumlar, “Koşun, koşun, artık insan bıyığından süpürge yapılacak” diye takılmışlar “Baba Salih”e... O da “Kıbrıslı hazırcevaplığı ve tabii ki biraz da küfür severliğiyle” yanıtlamış: “Koşun koşun, artık bıyıktan süpürge yapılacak ve ananızın a...ı süpürülecek!”

Kalavaç’ı kuranlardan biri veya onların çocuklarından biri; tam olarak bilinmiyor; İngiliz döneminde idam edilmiş... “Galiba adı Hasan Hasan’dı” diyor bir köylü... İdam sebebi mi? İddiaya göre, Hasan Hasan’ın hanımı hamileymiş o zamanlar.. Köye kim bilir belki de 200 yıl öncesini konuşuyoruz ama fahişe getirmiş birileri. Hasan Hasan, ben de yatacağım diye tutturmuş... Fahişeyi getiren de kabul etmemiş. Kavga çıkmış. Hasan Hasan da adamı öldürmüş. Ve İngiliz de kendisini asmış...”

Kalavaç’ı Osmanlı’nın bıkıp usandığı üç külhan beyi kurmuş... Osmanlı, elinden kurtulmak istediği bu üç kardeşi Kıbrıs’a sürmüş. Üç kardeş, gelip Mesarya bölgesinde Tirhon yani bgunkü Demirhan’da birilerinin yanında çalışmaya başlamış. Ama sonra usanmışlar... Bugünkü Kalavaç’ın olduğu yerde bir pınar keşfetmişler. Bu pınarın başında, pınara sahip çıkmaya çalışan zavallı papazı da döverek, söverek kovup, orada bugünkü köyün temelini atmışlar...

Kalavaçlı 73 yaşındaki Niyazi Meraklı, köyün kavgacı, vurucu ve kırıcı olduğunu ve bunu da dedelerinden gelen bir miras kabul ettiklerini belirtiyor...

Sadece köylüler mi sert mizaçlı? Hayır! Köye gelin gelenler bile öyle... Şaka yaparken bile sert konuşuyorlar... Örneğin 1925 Mağusa doğumlu Münüre Davulcu... İkinci evliliğini bu köye, işadamı Mehmet Salih Sampa’nın dedesi Davulcu Tahir’le yapmış ve yarım asır önce buraya yerleşmiş. Fotoğrafını çekerken kızıyor... “Güzel çıkarma da görüşürük!” diyor...

Mehmetali Davulcu ihtiyar heyeti üyesi... Köye suyun tankerle Değirmenlik’ten geitirldiğini aktarıyor... Ancak, AB desteği ile bulunan bir pınardan köye kendi suyunu aktarma çalışmaları yapıldığını ekliyor. “su sorunumuzu AB çözecek, zaten başkası çözemez ki!” diyor...

Kalavaç Taşı çok ünlü... Renkli taşlar... Köy meydanında sergileniyor bazı örnekleri. Kalavaç, çok geniş bir toprağa sahip. Bütün bölge isimleri tamamen Türkçe... Muhtar Ömer Meraklı, 1938 yılında dönemin İngiliz yönetimi tarafından verilen tapu defterini gururla saklıyor... Ve gururla da sergiliyor... Gerçekten tüm isimler türkçe. Bir tek Rumca isim yok. Ve bilmediğim, eminim bilmediğiniz bir şey; Alevkayası piknik alanı var ya; burası Kalavaç toprağı... Ben Alevkayası’nı Rumlara ait biliyordum. Değilmiş. Kalavaç arazisi içerisinde asırlardır Türk toprağıymış... Bunu da muhtarın sakladığı tapu defterinde açıklıkla görebiliyoruz üstelik de “Alevkayası” adıyla...

Kalavaç, Lefkoşa’ya bağlı bir köyümüz... Ama hem Girne hem de Mağusa’ya sınırı var...

Köyün temel geçim kaynağı hayvancılık. Çiftçilik. Ancak son zamanlarda köyün tamamına yakını Güney Kıbrıs’ta çalışmaya başlamış... Zanaatkar insanlar. Bir kaç yıl öncesine kadar köyde 3 marangoz 3 de demirci atölyesi varmış. Hepsi kapatıp güney’de çalışmaya gitmiş. Peki neden? “Vergi kazığı” diyor bir köylü... Çok yüksek vergiden bunalmış köylü esnaf ve zaatkarları... Mehmetali Davulcu, “40 – 50 milyar TL vergi gelirse, nasıl kapatmasın insanlar?” diye soruyor.

Tamamen Türk toprağı olan Kalavaç’ta bazı bölgelere asker el koymuş... Köylü bundan dolayı biraz sıkıntılı ama pek de ses etmiyor... Yine de “ekerik, içinde tank gezer” diyor bazı köylüler... Ses ederlerse, askere saygısızlık olacağını düşünüyor bazıları... Ama askerin el koyduğu topraklar nedeniyle de koyunu olan satmış, çiftçilik yapan bırakmış; zaten üstüne de hükümetin ilgisizliği çökünce; tası tarağı toplayan Güney’e çalışmaya gitmeye başlamış. Çalışkan ve zanaatkar insanlar ya. Güney’de kolayca ve anında kapışılmış...

Köyün 350 nüfusu var... 200 civarında da seçmeni... Üniversite bitiren gençler de Rum tarafında çalışıyor...

Köylü “bizim hükümetten” bayağı şikayetçi... bir köylünün şu sözleri dikkat çekici: “Kalavaç’a bir tek AB doğru dürüst bir şeyler yaptı, yapmaya da devam ediyor.”...

Ve muhtarlayız... Ömer Meraklı ile... “Köyde hiç sorun yok; yeter ki yaptıklarımızı takdir etsinler” diyor... Takdire gerek yok sevgili muhtar... Yapılanlar gözle görülüyor... Varsın köylü rahat olsun, mutlu olsun, temiz ve güvenli yaşasın; yetmez mi?

Muhtarı dinleyelim:

"Kalavaç, Osmanlı'dan kalma yaklaşık 300 nüfuslu, 100 haneli bir köydür. İnsanları çok çalışkan, üretken, tutumlu, misafirperver, yardımsever ve tırnaklarını toprağa geçirmiş insanlardır. Kalavaçlılar, aralarına tek yabancı karakter sokmamış, cesur ve dürüst bir halktır. Atatürk'ün ilke ve inkılaplarını uygulayan ilk köydür. Kılık kıyafet devrimi ilk burada uygulanmıştır. İngilizlerin araştırmalarına göre, insanları karakteristik özellikleri nedeniyle madalya almıştır. Endemikler, kurtlar kuşlar yaşasın diye tarlalarını hiç yakmamıştır. Köyümüzde hiçbir zeytin ağacı sökülmedi, binlerce dikildi. En yaşlı zeytin ağacı da Kalavaç'tadır."

Köye bugüne kadar çocuk oyun parkı, eko turizm yürüyüş yolları, henüz tamamlanmamış su projesi, 15 evin restorasyonu, herbaryum çalışması (Bölgeye özgü çiçek ve bitki kolleksiyonu), 100 kişilik özürlü grubun ihtiyaçlarını dahi kaşrılayabilecek tuvalet inşaatı, Osmanlı mezarlığının islahı, 30 kilometrelik ova yolu açılması, ağaçlandırma, yeşili koruma projesi, yedi noktada hayvanların su bulabilmesi için canlı pınar gibi onlarca proje yapıldı. Muhtar Ömer Meraklı, bu projeler nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne, Yardım Heyeti’ne, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na, AB’ye, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na (UNDP) ve diğer BM örgütlerine teşeşkür ediyor...

Ömer Meraklı durmak bilmiyor... Eşi Behiye hanım frenliyor... “Ey ey övünme” diye... Ama gerçekten övünmek hakkı.

Behiye hanımın karşı çıktığı bir olay daha var. O da köydeki bıyık merağı... Behiye hanım oğluna bıyık bıraktırmamış...

Kalavaç’ın tapuları için de zamanında çok kavga verilmiş. İngilizler 1930’lu yıllarda 100 kadar nüfusun bir türlü yaklaşık 8 bin dönüm toprağa sahip olmasını kabullenememiş. Ama sonuçta, topraklar tapulanmış...

Muhtarın ofisinde kahve içiyoruz... Duvarda Hz Ali’nin fotoğrafı da dikkat çekiyor... Kıbrıs’ta çok eskiden bir çok evde vardı Hz Ali fotoğrafı. 1974’le birlikte Ecevit fotoğrafları çoğalmıştı... Doğrusu Hz Ali’nin fotoğrafına rastlamak pek sık bir olay değil... Muhtar, “atamız olan üç kişi büyük olasılıkla Aleviydi” diyor... Saygı gösterdiği ve duvarına astığı resimler arasına, Hz Ali’yi de katıyor...