ÖIüm üzerine yapılmış en geniş kapsamlı bilimsel araştırma. ÖIümün fizyolojisi üzerine bugüne dek gerçekleştirilmiş en geniş çaplı uluslararası çalışmaya göre öIüm, yaşamın akışını sonlandıran bir kısa devre değil: Başladığı an kesintisiz devam eden alternatif bir akım. ÖIüIer dirilebilir mi? Sevdiklerini kaybedenler için bir umut kaynağı olan bu soru, birçok insan için de bir endişe sebebi. Keyifli okumalar dileriz.

ÖIüIerin dirilebileceğine yönelik bu endişe hâli, kutsal kitaplarda bir motif olarak işlendi, 19. Yüzyıl’da ailelerin mezarlara çan bağlatmalarına sebep oldu ve korku filmlerinin vazgeçilmez bir teması hâline geldi. Bugün de ne yazık ki yaşam-sonu bakım ünitelerinde öIenIerin yakınları ve doktorlar arasında çeşitli gerilimlere sebebiyet vermekte.

Doktorlar, yoğun bakım ünitelerindeki aileleri öIümün gerçekleştiğine inandırmak için ne kadar çaba saf ederse etsin öIüm, biz yaşayanlar için gizemini korumayı başaran bir muamma. Tıp otoriteleri, öIümün soğuk tılsımını bozabilmek için ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler, kati bilimsel dayanakların eksikliği bu çabalarına bir noktada engel teşkil etti.

Doğu Ontario Çocuk Hastalıkları Hastanesi Yoğun Bakım Başhekimi Sonny Dhanani’ye göre öIümle ilgili bu yaygın “efsaneler ve bilgi kirliliği”, beyin öIümü ve kardiyak öIüm (tüm nabız faaliyetlerinin durması) gibi konularda netleştirilememiş sorulardan kaynaklanıyor.

Dhanani şöyle diyor: “(ÖIüIerin yeniden dirilmesi konusunda anlatılanlar sebebiyle) insanlar sevdiklerinin organlarının bağışlanmasına karşı çıkıyorlar. Biz de bu yüzden öIümü salt ve kesin bilimsel bulgular eşiğinde, tıbbi bir çerçevede ele almaya ve öIümün gerçekliğini ispatlamaya kadar verdik.”

New England Tıp Jurnali’nde henüz yayınlanan araştırmada, Dhanani ve ekibi, öIlümün fizyolojisi üzerine gerçekleştirilmiş en geniş kapsamlı uluslararası araştırmanın sonuçlarını yayınladılar: Bu sonuçlara göre öIüm bir gerçek. Canlılar öIdükIeri andan itibaren (neredeyse tamamiyle) huzura kavuşuyorlar.

Bu sonuca varabilmek için araştırmacılar, 2014 ve 2018 arasında Kanada, Çek Cumhuriyeti ve Hollanda’da toplam 20 yetişkin yoğun bakım ünitesinde, yaşam desteğinden fişi çekilmiş 631 hastanın kalp hareketlerini incelediler.

ÖIüm saati ilan edilmiş vakaların yalnızca %14’ünde, nabızları durduktan bir süre sonra kalp atışı gözlendi. Yine de bu hastaların başucunda duran doktorlar, hastaların öIüm tarihlerini ilân etmek konusunda tereddüte düşmediler.

Dhanani’ye göre: “Kimse yaşamadı. Herkes öIdü. Geri dönen falan olmadı.”

Gözlemlenen kardiyak (nabız) aktiviteleri uzun sürmedi. En uzunu 4 dakika 20 saniye sürdü ve ardından kalp atmayı yine durdurdu. Gözlemlenen bu aktivite; beyin gibi organları çalıştırmaya yetecek kadar güçlü değildi.

Akciğer ve yoğun bakım doktoru ve Pensilvanya Üniversitesi’ne bağlı Perelman Tıp Fakültesi’nde asistan profesör Joanna Lee Hart‘a göre “bu çalışma öIümü tıbbi bazda nasıl tanımlamamız gerektiğine ışık tuttu: Anladık ki öIüm, hayatın akışını bozan bir kısa-devre değil, kendi halinde bir süreklilik arz eden alternatif bir akım.”

Motherboard’a yazdığı e-mail’de Hart, şunları belirtiyor: “Bedenimiz, fizyolojik olarak hayatta kalmak için tasarlanmıştır. Bunun için de gerekli doğal kimyasalları üretmeye devam eder.” Ve ekliyor: “ÖIüm süreci başladığı andan itibaren bir kişinin bedenini yeniden bu hayatta kalma durumuna geri döndürmek çok zordur. ÖIüm gerçekleştiği an yaşam net olarak biter.”

Bu bilgi aileler ve tıp uzmanları için rahatlatıcı olsa gerek.

Yine bu araştırmaya göre doktorlar, nabız durduktan beş dakika sonra öIüm saatini ilân etmekte oldukça haklılar. Sebebi ise öIünün geri gelebilme ihtimali değil; organ kurtarma gibi işlemleri başlatmak en güvenli zamanın öIümden beş dakika sonrası olması.

ÖIüm, öImek ve öIümden sonrası hakında hâlâ kafamızı kurcalayan birçok soru olsa da bu eşsiz araştırma sayesinde öIümden sonra kardiyak aktivitesi meselesinde net bir cevaba varılmış görünüyor. Dahanani’ye göre: “ÖIümün ilanı herkes için ağır bir duygusal yük. Tüm hassasiyetler oldukça anlaşılır ve insanî. Yine de öIüm üzerine soğukkanlı bir şekilde çalışmak ve bilimsel gerçekleri ilan etmekten çekinmemek, biz bilim insanlarına yakışan tavırdır.”

Onur YÜRÜR