Küçük yaştan beridir balıkçılık yaparak evine ekmek götüren Osman Abatay, alanında idol olmuş bir isim…

Gazimağusa’nın sevilen balıkçılarından olan Osman Abatay, 1959 doğumlu…

Balık avlamaya 15 yaşında başlamış… Deniz sevdasına, eğitimini de yarıda bırakmış…

Kısacasını hayatını balığa adamış bir isim, bir ekol…

Eskisi gibi her gece olmasa da çıkıyor yine balık avına… Balığın en tazesini, en iyisini satıyor balık tutkunlarına…

Ancak şimdilerde daha çok balık ağı dikerek geçiriyor zamanını… Özellikle boş vakitlerinde elinden düşürmüyor iğnesini… Ağ dikmek, eğlenceli bir uğraş onun için…

 “Mige” isimli bir Yunanlıdan öğrenmiş, ağ dikiminin tekniklerini…

Zamanla kendisini geliştirmiş ve balıklar tarafından parçalanan ağları dahi tamir etmeye başlamış… Donatmayı ve yamalamayı da öğrenmiş kısa zamanda…

 

Metresi 1 TL
Günümüzde, ekmek parası kazanmak için de balık ağı dikiliyor. Liman kentlerinde bu işten az da olsa para kazananlar var…

 “Metresini 1 TL’e dikiyoruz” diyen Osman Abatay, günümüzde balık ağı dikenlerin sayısının çok az olduğunu söyledi.

1974 öncesi kiliselerde Kıbrıslı Rum kadınların balık ağı dikerek, balıkçılara sattığını anımsatan Osman Abatay, balıkçıların ağlarını bu kişilere diktirttiğini anlattı ve ekledi:

 “Ben Mige isimli bir Yunan’dan öğrendim, ağ dikmesini…

Kimseye muhtaç olmuyorum, arkadaşlarım da ağlarını bana diktirtiyor. Zamanla kendimi geliştirdim. Mige bana ölçüleri öğretti. Ağın gözüne göre ölçü alarak dikmeyi öğretti. Donatmayı, tamir etmeyi ve yamalamayı da kendi çabamla öğrendim.

İlk kez denize attığınız bir zembil ağ, çöplük olarak da çıkabilir. Yunuslar param parça edebilir, delik deşik olabilir. O zaman tamir etmeniz gerekir. Balık ağı dikimi göz nuru ister, emek ister. Bir posta ağ 4 günde biter. Ağ dikme en zor iştir. Çok zahmetli, çok dikkat isteyen bir iş… Ölçüleri kaçırtmamak gerek…”

 

Sıkıntı var
Sektörde geçmiş yıllara göre birçok sıkıntı olduğunu da vurgulayan Osman Abatay, balık avcılığının disipline edilmesi gerektiğini vurguladı.

 “Denizde balık kalmadı” diyen Osman Abatay, ülkedeki balık popülasyonunun büyük düşüş gösterdiğini söyledi ve şöyle devam etti:

 “Bu işte ekmek kalmadı, bir çare bulunmalı. Aksi halde sektör yok olacak. Balıkçılar, limana boş dönüyor. Önlem alınmalı. Satışlar çok düştü.

Balığın yumurtlama döneminde avcılık yasak olmalı. Denizlerimizde balık tükendi. Her önünde gelen balık avına çıkıyor. Bir yasa yok! Olanları da uygulayan yok!

Av potansiyelinde ciddi düşüş var. Bir ailenin balıkçılık yaparak geçinmesi imkansız hale geldi. Kurallara uygun avlanmalı aksi halde nesli tehlike altında olan çok sayıda balık tükenecek.”

 

 

İlk kamışla başladım, bırakamadım…
Balık avlamaya can dostu, sevgili arkadaşı Alper Dede’yle başladığını anlatan Osman Abatay, avukatlık yapan arkadaşı Alper Dede’nin yaz tatillerinde tüm vaktini kendisiyle geçirdiğini anlattı.

 “Balık avlayarak, para kazanırdık” diyen Osman Abatay, geçmiş yılları şöyle anlattı:

 “Arkadaşım, Alper Dede’yle balık avlamaya giderdik. Harçlığımızdan, bir zembil ağ almıştık. Limana atıp, balık tutuyorduk. Ağ atıp, balıkları kışılardık.

Rum zamanıydı… Limandaki iskelenin altına ısgarga atardım. Rumlar kovalardı bizi.

O yıllarda Kıbrıslı Türk balıkçılar çok azdı. Sayılıydılar. Bir elin 5 parmağını geçmezdi… Küçük bir sandalım vardı, Türk bayrağı çekerdim…

Zamanla işi büyüttüm. Küçük bir sandal aldım, daha sonra daha büyüğünü. İlk sandalımı, ahtapot parasıyla aldım. 40 liraya.

Bir Kıbrıslı Rum helva satardı, liman girişinde. O’ndan bir helva alırdım, portokal, su ve yiyecek alıp, çıkardım ava… Kürek çekerek birinci fenere giderdim, ahtapot avlardım. Günde bir 50 kiloluk bir patates torbası kadar ahtapot avlardım. Şimdi nerde, kalmadı! Tükettik!

1982’de bir seferde, bin 200 okka hoppa tuttuğunu hatırlarım… Ağlar balıktan gözükmezdi…

Mararş’ta ‘Manoli’ diye biri vardı, balık malzemesi satardı… Tüm ihtiyaçlarımı ondan karşılardım. Ağ alırdım, fello, kurşun, randi ve dikerdim.”