Obezite (şişmanlık), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ''Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal ve aşırı yağ birikmesi'' olarak tanımlanmaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-20'sini, kadınlarda ise %25-30'unu yağ dokusu oluşturmaktadır. Erkeklerde bu oran %25'i, kadınlarda ise %30'u aştığı zaman obezite gündeme gelmektedir. Son yıllarda araştırmacılar vücuttaki toplam yağ dokusundan çok, yağın vücutta bulunduğu bölge üzerinde durmaktadırlar. Vücuttaki yağ dokusunun bulunduğu bölge bazı hastalıklarla ilişkilendirilebilmektedir. Örneğin; yağ dokusunun karın bölgesinde ve iç organlarda toplanması insülin direncinin göstergesi olabilmektedir. Bölgesel yağ dağılımı genetik olarak erkek ve kadınlarda farklılık göstermektedir. Erkek tipi obezitede yağ, vücudun üst bölümünde (bel, üst, karın ve göğüs bölgelerinde), kadın tipi obezitede ise yağ vücudun alt bölümünde (kalça, bacak ve uyluk bölgelerinde) toplanmaktadır. Daha basit bir deyişle, erkek tipi obeziteyi elmaya, kadın tipi obeziteyi ise armuta benzetebiliriz.

Günümüzde, obezitenin görülme sıklığı tüm dünyada artmıştır. DSÖ verilerine göre dünyada 400 milyonun üzerinde obez birey bulunmaktadır. 2015 yılında bu rakamın 700 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir ki bunu önlemek bizim elimizde.

İnsan ömrünün çok uzun olmadığı dönemlerde, güç, sağlık ve refah kelimelerini vurgulayan obezite, günümüzde bir halk problemi, tedavi edilmesi gereken bir ''hastalık'' olarak kabul edilmektedir. Evet ''hastalık'', hatta pek çok hastalığa davetiye çıkaran bir ''hastalık'': Kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, bazı kanser türleri, kas- iskelet sistemi hastalıkları vb. Yani yaşam kalitesinin azalmasına, hatta ölümlere bile yol açabilen bir ''hastalık''.

Gelelim tedavi sürecine. Obezite tedavisi, bireyin etkin katılımını ve kararlılığını gerektiren uzun bir süreçtir. Unutmayalım; kararlılık, azim ve isteklilik başarmanın yarısıdır.

Tedavide amaç, gerçekçi bir vücut ağırlık kaybını hedeflemek, bireye yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak ve en önemlisi yaşam kalitesini arttırmaktır. Tedavide 6 aylık dönemde vücut ağırlığındaki %10 azalma, obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarında büyük ölçüde azalma sağlamaktadir.

Obezite tedavisinde tıbbi beslenme tedavisi anahtar rolü oynamaktadır. Beslenme tedavisinin bireye özgü olduğu unutulmamalıdır. O yüzden internette yer alan ''diyet listesi'' başlıklı yazıları bir kenara bırakalım. Uygulanacak beslenme tedavisi yeterli ve dengeli beslenme ilkeleriyle uyumlu olmalıdır. Amaç, bireye doğru beslenme alışkanlıklarını kazandırmak ve bu alışkanlıkların sürdürülmesini sağlamaktır. Vücut ağırlığı boya göre olması gereken düzeye geldiğinde, tekrar ağırlık kazanımı önlenmeli ve erişilen ağırlık korunmalıdır. Günümüzde sık karşılaşılan bir sorun: Vücut ağırlığı boya göre olması gereken düzeye ulaşıyor ancak ne yazık ki erişilen ağırlık korunamıyor. Verilen kilolar fazlasıyla geri alınıyor. Hani demiştik ya obezite tedavisi bir süreçtir diye. İşte bu süreçte kişiye beslenme alışkanlıkları kazandırılmalı ki kişide eriştiği ağırlığı koruyabilsin.

Yukarıda tıbbi beslenme tedavisinin, obezite tedavisinde anahtar rolü oynadığını savunduk, ancak fiziksel aktivite olmadan tedaviyi başarılı kılmak pek de mümkün değildir. Fiziksel aktivitenin ağırlık kaybını sağlamadaki etkisi halen tartışmalı olsa da, yağ dokusu ve karın bölgesindeki yağlanmayı azalttığı, beslenme tedavisi ile görülebilen kas kütle kayıplarını önlediği kesin olarak kabul edilmektedir. Beslenme tedavisini egzersizle birlikte desteklemek tekrardan kilo kazanımlarını da büyük ölçüde azaltmaktadır. Egzersizden kastımız illa ki spor salonları, spor aletleri vb değil. Günde 45 dakika tempolu yürüyüş ya da günlük yaşam aktivitelerindeki artışlar da egzersizdir. Egzersiz tedavisindeki en önemli nokta: Önerilen egzersiz programı bireye özgü olmalı, eğlenceli, uygulanabilir ve bireyin günlük yaşam alışkanlıkları ile uyumlu olmalıdır.

Şimdi gelin sağlıklı olmak ve formda kalmak için aşağıdaki 10 püf noktaya göz atalım:

* Kahvaltı öğününü atlamayın

* Azar azar sık sık beslenin

* Kızartmalardan kaçının

* Gece yeme alışkanlığınıza son verin

* Porsiyonlarınızı azaltın

* Yemeklerinizi iyice çiğneyerek, yavaş yavaş yiyin

* Günde en az 30 dakika egzersiz yapın

* Günlük notlar almaya çalışın. Yediklerinizin ve yaptığınız egzersizin miktarını yazmak başarı oranını arttırmakta

* Tüm bunları gerçekleştirdiğiniz haftalarda, kendinize yiyecek olmayan bir ödül verin. Örneğin; alışveriş.

 

Diyetisyen Banu Özbingül

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi