GÜNDEM

Özgür: 20 Temmuz’dan seçim sandığına

Kıbrıslı Türk siyasetçi Birikim Özgür, 20 Temmuz’un yıldönümünde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lefkoşa’da yaptığı “iki devletli çözüm” vurgusunu ve bunun Kıbrıs müzakere sürecine etkilerini değerlendirdi. Özgür, federasyon modelinin hâlâ geçerliliğini koruduğunu, iki devletli çözümün ise Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole eden bir çıkmaz sokak olduğunu belirtti. Yazısında yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçiminin sadece bir lider seçimi değil, çözüm ile çözümsüzlük arasında bir yol ayrımı anlamına geldiğini vurgulayan Özgür, Tufan Erhürman’ın önerdiği federasyon odaklı yol haritasını öne çıkardı.

İşte Birikim Özgür’ün yazısı:

20 Temmuz’un yıldönümünde Lefkoşa’da konuşan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki devletli çözüm vizyonuna destek beyan etti.

Bunu seçim arifesinde önemli buluyorum.

Türkiye müzakerelerin bir 50 yıl daha devam etmemesi gerektiğinin altını çiziyor.

Çözümsüzlüğün kurumsallaşmamasını sağlayabilecek bir irade ortaya koymak tam da bu nedenle büyük önem taşıyor.

BM Güvenlik Konseyi kararları ve uluslararası aktörlerin pozisyonları göz önünde tutulduğunda federasyon fikri hâlâ geçerliliğini ve meşruiyetini koruyor.

Kaldı ki, iki devletli çözüm önerisinin uluslararası toplumda karşılık bulmadığı gerçeği artık bir diplomatik tespitten çok daha fazlasıdır.

Bu model, Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole eden bir çıkmaz sokak hâline geldi.

Son beş yılda yaşananlar, Kıbrıs Türk halkının çözümsüzlüğün en mağdur tarafı olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Bu süre zarfında içe kapanmamız bir yana, sistemde kalıcı iyileştirmeler de yapılamadı.

Tam tersine, “çözüm olmasa da biz kendi yapısal reformlarımızı yapar, sistemimizi geliştiririz” iddiası yerle bir oldu.

Beceriksizlik, yolsuzluk ve yönetim krizleri peş peşe yaşandı.

Ekonomi altüst oldu, toplum kendi yurduna yabancılaştı.

Öyle ki birçok aile çocuklarına ve torunlarına artık “bu ülkeden git ve mümkünse geri dönme” demeye başladı.

Bu ağır tablo karşısında, Kıbrıslı Türkler Ekim ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu gidişata ilişkin güçlü bir mesaj verme yolunu seçecektir.

Bu yalnızca bir lider tercihi değil, aynı zamanda çözüm ile çözümsüzlük, uluslararası hukuk ile tanınmamışlık, umut ile umutsuzluk arasında bir tercihtir.

Tufan Erhürman’ın temsil ettiği siyaset, dünyayla kuracağımız onurlu ilişkiyi merkezine alan bir çizgi sunuyor.

Bu çizgi, sadece federasyon hedefini değil, bu hedefe ulaşmak için BM’nin daha önce teyit ettiği dört temel ilkeyi yeniden masaya koyuyor:

  1. Siyasi eşitlik pazarlık konusu yapılamaz.
  2. Süreç takvimli olmalı; ucu açık müzakereler yerine sonuç odaklı ilerlemeli.
  3. Varılmış mutabakatlar tekrar açılmamalı.
  4. Eğer müzakereler başarısız olursa, statükoya dönüş kabul edilmemeli.

Bu dört madde, aslında yeni bir ön koşullar dizisi değildir.

BM’nin bizzat kendi sözlerinin sahiplenilmesi çağrısıdır.

Aynı zamanda Türkiye’nin “iki eşit taraf” vurgusuyla da çelişmemektedir.

Öte yandan, Ersin Tatar’ın “iki devletli çözüm” vizyonunu sürekli olarak ön koşullarla güçlendirmeye çalıştığı görülüyor.

Son olarak, New York’ta müzakere sürecine başlanabilmesi için 3D şartını dile getirdi.

Ancak bu ön koşullar, çözüm zemini oluşturmak yerine onu sabote eden taktikler gibi algılanıyor.

Daha da dikkat çekici olan, Tatar’ın, “Ben ‘KKTC tanınmazsa müzakereye oturmam’ demedim” ifadesidir.

Bu söylem, dışarıya verilen mesajla içeride seçmene anlatılan arasında ciddi bir tutarsızlık barındırıyor.

Temcit pilavı gibi iki devletli çözüme vurgu yapan ve bunu yıllardır tekrarlayan bir siyasetin temsilcisinin şimdi böyle bir cümle kurması, aslında savunduğu pozisyonun sürdürülemezliğini kendisinin de fark ettiğini gösteriyor.

Bu noktada Erhürman’ın önerdiği yolun önemi bir kez daha belirginleşiyor.

Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini esas alan bir federal çözüm modeli, hem BM parametreleriyle birebir uyumludur hem de Türkiye’nin “eşitlik, güvenlik” gibi temel diplomatik hassasiyetleriyle örtüşebilir.

Erhürman, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği ve kendi devletlerini yönetmeleri yönündeki taleplerini federal bir yapı içinde güvence altına alabilecek bir diplomatik yol haritası sunuyor.

İki kurucu devletten oluşan bir federasyon modeli, Kıbrıslı Türklerin sadece bir toplum değil, eşit kurucu ortak olarak tanınmasını sağlar.

Bu yapı, uluslararası toplumla da müzakere edilebilir bir çözüm zemini sunar.

Dolayısıyla Erhürman’ın yaklaşımı, Ankara’nın “iki ayrı eşit varlık” söylemini doğrudan sahiplenmeden, onun altında yatan meşru talepleri federal çerçeveye entegre ederek kapsayıcı bir çözüm modeli geliştirme imkânı tanır.

Böylece hem Türkiye ile ilişkileri bozmadan ilerlenebilir, hem de uluslararası meşruiyet yeniden inşa edilerek Kıbrıslı Türklerin sesi dünyaya taşınabilir.

Ekim seçimleri, bu denklem içinde bir yol ayrımına işaret ediyor.

Bir yanda umut, çözüm ve meşruiyet…

Diğer yanda izolasyon, tutarsızlık ve statükonun uzatılması var.