Medeniyetlerin buluşması noktasında ülkemiz Kıbrıs bir kesişme noktasıdır. Bu çerçevede yıllardır bu buluşmayı gerçekleştiremediğimiz gibi dünyadan izole olmuş bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz.
Tüm bunlar bize sahil-güneş-otellerle bütünleşen turizme farklı bir boyutta bakmayı dayatmaktadır.
İşte tam da bu noktada 2250 yıllık geçmişi ile beraber ortaçağdan günümüze ulaşan kale-kent yapısıyla dünyanın en güzide örneklerinden olan Mağusa çaresiz durumdadır.
Tüm dünyada yılda yaklaşık 300 milyon insanın, 18 milyar dolar ödeyerek gerçekleştirdiği inanç turizm faaliyeti mevcut olup bu konuda piyasadan pay alabilmek için İnanç Turizm Fuarları önemli bir yere sahiptir.
Bu çerçevde 3 adımlı bir proje ile bu konuya yaklaşmamız şarttır.
Öncelikle Mağusa suriçinde turistlerin konaklayacağı küçük otel-motel ve residenslere ihtiyaç vardır. Suriçinde yüzlerce konut, otel ya boş yada terkedilmiş durumdadır. Buraları turistlerin kale içinde konuklayacağı yapılara bir proje dahilinde dönüştürmek mümkündür. Sahiplerinden uzun süreliğine kiralanarak, elden geçirilmesi ve turizm şirketleri ile beraber pazarlanması gerekmektedir.
Diğer önemli bir konu halen suriçinde birçok medeniyete ve inanca ait dinsel yapı ile ibadet yerleri ve anıtsal değere sahip yapılar mevcuttur. Kimisi ilk yapıldığı günkü sağlam ve ayaktadır. Kimisi ise küçük bir restorasyon faaliyeti ile yaşam bulabilecek durumdadır. Bir de harabe durumunda ama mevcut tarihi değeri yüksek yapılar vardır. Tüm bunları elden geçirecek ve aktif duruma sokabilecek iradeyi oluşturmak şarttır.
Ve sonunda bu yerlerin tüm dünyaya duyuracak ve pazarlayacak fuarlara katılım ve diğer yöntemleri de hayata geçirmek gerekmektedir.
Avrupa’da benzer kentlerin yılda milyonlarca turist çektiğini düşünürsek Mağusa’nın hakkettiği değeri görmesi bizlerin çabasıyla doğru orantılı olacaktır.
Altta Mağusa’nın çeşitli dinlere ve medeniyetlere ev sahipliği yaptığı yıllardan bugüne sahip olduğu anıtsal değere sahip yapıların isimleri vardır.
Mağusa ve civarının anıtsal değere sahip yapıları ile ibadet yerlerimiz
Yunanistan’dan gelen Aka’ların kurduğu ve yer yüzüne çıkarmak için hala daha kazı çalışmalarının devam ettiği Salamis, sonraları Asur, Mısır, Pers, Roma ve de Bizans medeniyetlerine de zaman zaman ev sahipliği yapmıştır.
Salamis’te milattan sonra 45 yılında doğmuş Yahudi bir ailenin oğlu olan Barnabas, Kudüs’te eğitimini aldıktan sonra, doğduğu topraklara döner ve Hz.İsa’nın 12 havarisinden biri olarak Hristiyanlığı yaymaya çalışmıştır. Hz.İsa ile beraber olmuş, mezarı bilinen tek havarisi olan St.Barnabas’ın doğduğu, sonra da öldürüldüğü ve gömüldüğü yerde şimdi St.Barnabas Manastırı vardır.
Bizanslılar, Latinler, Yunanlılar, Nasturiler, Maronitler, Süryaniler, Lüzinyanlar, Cenevizliler, Venedikliler, Osmanlılar, Türkler, İngilizler ve daha niceleri gelip geçtiği Mağusa’nın, kiliselerinden başlayacak olursak;
Katoliklerin St.Nicholas’ı,
Nasturilerin Ay.Xerinos’u,
Maronitlerin St.Ann’ı,
Süryanilerin Tanners’i,
Ermenilerin St.Mary’si,
Bizanslıların St.Zoni, St. Nikolaos ve St.Simeon’u,
Latinlerin St.George ve St.Francis’i
Yunanlıların St. George Greek’i,
İspanyolların St.Dominik’i,
Suriyelilerin St.Peter&St.Paul’u
Katolik Rahibelerin Ayios Photou’su (St.Clara),
Osmanlıların St.Nicholas kilisesinden camiye dönüştürdükleri, dünyanın tek Gotik tarzında minaresi ve camisi olan Lala Mustafa Paşa’sı ve Hamamları (Kertikli, Kızıl ve Cafer Paşa Hamamları),
Venediklilerin Surları, Martinengo Burcu, Sea ve Land Gate’leri,
Venediklilerin yapıp, İngilizlerin en büyük edebi eserlerinden birinin geçtiği mekan olan Othello’su, tüm dünyanın “Kültür ve İnanç Turizmi” çerçevesinde Mağusa’yı bu turizmin Akdenizdeki merkezi yapabilir.