Misli KADIOĞLU

Osman Balıkçıoğlu...Tiyatroya ve ülkesine gönül veren, Kıbrıslı Türk kimliğini gerek Londra’da gerekse Kıbrıs’ta başarıyla temsil eden önemli bir sanatçımız.
Bir döneme damgasını vuran ve Kıbrıslı Türkleri, Kıbrıs ağzıyla yaptıkları skeçleri “Alikko ve Caher” ile Kemal Tunç’la birlikte radyolara kilitleyen Kıbrıslıların Caher’i.
Osman Balıkçıoğlu, yıllarca tiyatro sanatıyla adını duyurdu, yazdığı ve seslendirdiği skeçlerle birçok insanı gülümsetti, hatta kahkahalara boğdu. Hatta bazı kişileri ise bu başarı rahatsız etti. Köşe yazıları ve kitaplar yazdı. Sosyal sorumluluk projeleriyle de ülkesine her zaman destek oldu.  Herkesin aslında çok yakından tanıdığı Osman Balıkçıoğlu’yla geçmişten günümüze kısa bir yolculuğa çıkıyor, sorularımıza verdiği cevaplarla onun esprili, enerji dolu ve iyimser kişiliğine yakından şahit oluyoruz.

Öncelikle geçmişinizle ilgili, özellikle sizi tanımayan yeni nesil için bizleri bilgilendirir misiniz?

1944 yılında Lefkoşa’da doğdum. İlkokulu Haydarpaşa İlkokulu’nda okudum, sonra da İngiliz okuluna girdim. 1962 yılında İngiliz okulundan mezun olmadan Lefkoşa Belediyesi’nde Vergi İşleri Şefi olarak göreve geldim.  Okuldayken tiyatroya meraklıydım.

Tiyatro ile ne zaman ve nasıl haşır neşir oldunuz? Tiyatro merakınız nereden geldi?

Ben okuldayken, Güzel Sanatlar Derneği diye bir dernek vardı o günlerde. Orada tiyatro yapmaya başladım ilk kez sahneye çıktım. “Bir ilan hatası” diye bir oyundu. 17 yaşındaydım.

Rahmetlik dedem Ahmet Burhan Bey hakim ve ressamdı. Amatör olarak tiyatrolara dekorlar çizerdi.  Tiyatroya çok meraklıydı. Ondan aldığım kültürle tiyatroya merak sardım. Bir de ağabeyim vardı 19 yaşında kendisini kaybettik. O da o günlerde Güzel Sanatlar Derneği’nde tiyatroda oynamaya başlamıştı. Ondan mı kıskandım ne onun peşinden gittim… Biraz da yeteneğimin olduğunu gördüler. Karakter yaratmaktan çok düzgün Türkçe konuşabilirseniz tiyatrocuydunuz…Benim de Türkçem  düzgündü.

Alikko’yla Caher’e başlamadan önce tiyatroyla ilgili neler yapıyordunuz?

1963 yılında belediyede memurdum. Aynı zamanda futbol oynuyordum ve tiyatrocuydum. Faal bir yaşamım vardı. O dönem biz de TMT’ye girdik. 21 Aralık’ta ben Türkiye’de eğitimdeydim. Geri döndüğümde bizi Lefkoşa Belediye evlerine yolladılar. Subay olarak görev yapmaya başladım. 5 yıl mücahitlik yaptım. O günlerde Devlet Tiyatrosu olan tiyatro yeni yaşama geçmişti. Kıbrıs Türk Tiyatroları oyunlarını “İlk sahne” adı altında sahneliyordu.
 Onlar da oyuncu arıyordu. Kemal Tunç ve Üner Ulutuğ beni davet etti. Güzel Sanatlar Derneği’ne katıldım ve “Tuzak” isimli bir oyunda yaşlı bir adamı canlandırdım. Sonra tiyatronun aranan ismi oldum.

Tabi ki sizi en çok da halk Alikko’yla Caher’den tanıyor. Özellikle o dönemi yaşayanlar skeçteki Caher’i biliyorlar. Alikko ve Caher’den biraz bahsedebilir misiniz?

Evet. Beni en çok halka tanıtan bir oyundu ve bu rol şans eseri bana geldi. O da Caher rolü. Alikko’yla Caher’deki Caher. Benden önce Caher rolünü Dinçer İsmail Aktuğ diye bir ağabeyimiz canlandırıyordu. Dinçer abinin çocuğu kaza geçirip öldü. Bu acının ardından o da adadan ayrılmak istedi. Amerika’ya gitti. Kendisi çok iyi bir radyocuydu. Rahmetlik Kemal Tunç, “Bir Caher bulmamız lazım” dedi. Çünkü Alikko’yla Caher sevilen bir ikiliydi. Bana teklif etti. Denedim. Oldu…

Hangi yıldı?

1967 yılı Caher oldum. Bu güne kadar Caher’liği taşıyorum.

Bana çok keyif veren beni insanlara sevdiren bir rol olduğu için Caher’i çok seviyorum. 72 yılına kadar Caher rolünü oydanım.

Bu oyunun en önemli özelliği neydi? Ve sizce neden halk bu skeci bu kadar sevdi?

Kıbrıs ağzıyla yazılmış ilk oyundu. Radyo skeci olarak yayınlanmaya başladı, Pazar günleri yayınlanıyordu. O saatlerde yollar boşalır insanlar radyo başına giderdi.

Enver’in kahvesi vardı. Lefkoşa’da hisarın üstünde. Arkadaşla buluşmak için oraya gittim. Alikko ve Caher’in başlama müziği duyuldu. Birisi ‘Bırakın o tavlayı’ dedi ve can kulağıyla skeci dinlemeye başladılar. Ben de onları gözledim.  Hem bu kadar çok sevilmesine şaşırmış hem de sevinmiştim.

Alikko ile Caher’in bu kadar popüler olması bazı insanları rahatsız etti. Bunların başında da rahmetlik kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş geliyordu.

Neden bir oyundan Cumhurbaşkanı rahatsız olsun ki?

‘Türk dilini bozuyor bunlar’ diye rahatsız oldu. Ama aslında Kıbrıs’ta Türk kültürün değiştirme düşüncesi vardı. 1950’lerde başlayan bir düşünceydi. Türkiye’den buraya kültür ithal etmek istiyorlardı. Bunu da bir yerde başarıyorlardı. Okullarda ve diğer başka yerlerde oynanan tiyatrolar tamamen Türkiye Türkçesiyle oynanıyordu. Hiç Kıbrıs Türkçesiyle oyun mümkün değildi. Radyolarda program yapmak söz konusu değildi. İlk kez Kıbrıs ağzıyla bir skeç radyolara girdi ve bu çok tuttu. Rahmetli Cumhurbaşkanımız bundan rahatsız oldu. “Bunlar istediklerini yapabilirler yaptırabilirler, bu bizim değiştirmek istediğimiz kültürü geri getirebilirler” diyordu.

Peki bu skeç ne zaman sona erdi. İddia ettiğiniz bu düşünce bitmesi için bir neden miydi?

1972 yılına geldiğimizde İskele panayırı olacaktı ilk kez. Larnaka’da o zaman Türkler de vardı. Alikko’yla Caher’i bu panayırda sahneye koymamızı istediler. Bu olurken bunun yanında bir de güzellik yarışması oldu o günlerde. Oraya da gittik. Halkın gösterdiği reaksiyon inanılmazdı. Saray oteldeydi. Halkın kahkahaları alkışları Girne kapısından duyulurdu. O kadar ilgi oldu.  

Siyasi konulara eleştiri de vardı…

İşlediğimiz konular güncel gelişmelerdi. Ne varsa o hafta sonu işler eleştirirdik. Siyasetçileri de eleştirdik. O zaman cemaat meclisi üyelikleri ve temsilciler meclisi üyelik seçimleri vardı bu da Cumhurbaşkanının ağrına gitmiş olabilir.

Biz bir gün Bayrak Radyosu’na skecimizi yaptık ve bize dediler ki ‘artık sizin skecinizi yayınlayamayız çünkü yasaklandı’.  
Kemal Tunç’la Dr. Küçük’e gittik. ‘Noldu da yasakladınız?’ diye sorduk. Dr. Küçük bize, ‘Ben değilim oğlum yasaklayan sizi… Benden daha büyükleri çıktı’ dedi. Biz bunu duyunca Bayraktarlığa gittik. Bayraktar devam edin dedi. Havalara uçtuk ama ertesi gün tekrar telefon geldi Alikkoy’la Caher yasaklandı. İskele panayırından sonra skeç 13 defa daha sahneye kondu. Bizi 13 oyunda 15 bin kişi izledi.

Oyun bittikten sonraki süreç nasıl gelişti?

‘Eğer oynarsanız tiyatrodan atarız’ dediler. Eşim de Fatmalı rolündeydi. O da istifa etti. Devlet Tiyatroları’ndan ayrıldık. İşsiz parasız kaldım. Ülkeden ayrılmak zorunda kaldım. İngiltere’ye gitmek zorunda kaldım.

İngiltere’de tiyatroyla hayatımı kazanmak olanaksız olduğu için lokantalarda çalıştım. Garsonluk yaptım, şeflik yaptım. Dikiş fabrikası çalıştırdım fırında çalıştım ama hiçbir şekilde tiyatroyu bırakmadım.

İngiltere’de tiyatroyla ilgili ne gibi çalışmalarınız oldu?

Amatör statüde çok zor şartlarda 1973 yılından 1980 yılına kadar her yıl bir iki oyun sahneye koyduk. Orada yaşayan insanlara da Türkçe tiyatroyu sevdirmeye başladık.

Orada yaşayan insanların tiyatroya ilgileri nasıldı?

Kıbrıs ağzıyla yazılı oyunlar çok ilgi gördü. Sahne Türkçesiyle de oyunlar oynadık ama o kadar çok ilgi olmadı.

1980 de tiyatroyu bırakmaya karar verdim. Öyle de oldu. Eşimle birlikte gelinlik üreten bir iş sahibi olduk. Popüler bir işyeridir. Hala sürdürüyorum. Ben de bir dikiş fabrikası kurdum onunla çalıştım.

Londra Türk Radyosu’nda “Mahmutla suç ortakları” skeci vardı. Bu macera nasıl başladı? Biraz da bu konudan söz etsek…

Tüm bunlar devam ederken orada bir radyo kuruldu. 1995 yılında Londra Türk Radyosu hayata geçti. Müdürü Erkan Pastırmacıoğlu, program yapmamı istedi. Ben de kabul ettim. “Mahmut’la suç ortakları” diye bir komedi programına başladık. Bu program Alikko’yla Caher’in Kıbrıs’ta gördüğü ilgiyi gördü. Herkes Cumartesini dört gözle bekliyordu. Telefon da alıyorduk. Program başlamadan telefonlar kilitleniyordu.

Sizin yazdığınız başka skeçler oldu mu?

Bunlar devam ederken 4 ayrı bölümden oluşan 4 ayrı skeç yazdım. İsmini “Kadıköy Karpaz- molehiya piyaz” koyduk. O da çok ilgi gördü 800 kişi bizi seyretti.

Sizin bir de yazarlık tarafınız var. Köşe yazılarınız ve kitaplarınız yayınlandı.

Lefkoşayla ilgili “Bizim insanımız bizim Lefkoşamız” diye gazeteye yazılar yazdım. Bu çok sevildi Toplum Postası bunu kitap haline getirdi. Hepsi satıldı. İkinci baskısını yapmayı düşünüyorum. Bu kitapta Lefkoşa’daki insanları teker teker anlatıyorum. Bundan esinlenerek “Londralılar” diye bir kitap yazdım. Londralılar, Londra Gazete de çıktı. Bit de “özgür ikili” diye bir kitabımda da Alikko’yla Caher’in hikayesini, geçirdiği evresini anlatıyor ve Kıbrıs Türk tiyatrosunun gelişiminden söz ediyorum.

“İngiltere’deki değerlerimiz” adı altında 70 kişiyle söyleşi yaptım. Onu da şimdi kitap yapıyoruz.

Harika bir enerjiniz var. Bu kadar çalışmaya imza atmak takdir edilesi bir durum. Sizi tebrik ediyoruz. Peki yeni bir tiyatro oyunu projeniz var mı?

Geçen yıl Yılmaz Özyiğit ve Hasan Gazi’nin de teşviki üzerine dört bölümden oluşan “Kıbrıs çeşitlemeleri” diye bir oyun yazdım onu sahneye koydum. Ondan sonra da Kanser Hastalarına Yardım Derneği yararına Kıbrıs’a gittik. 2 binin üzerinde izleyici bizi izledi. Gururla söylüyorum 22 bin sterlin para katkımız oldu. Hem Londra etkinliğimizden hem Kıbrıs’tan.

“Atma Recep da din gardaşıyık” oyunu çalışmaları yapıyoruz. 15 Mayıs’ta Londra’da 20 Haziran’da da Kıbrıs’ta oynayacağız.

Bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz. Sizi tanımak güzeldi.

Ben teşekkür ederim.