Kıbrıslıların vazgeçemediği alışkanlıklarının başında kuşkusuz kahve gelir… Hele sabah içilen kahvenin yerini hiçbir şey tutamaz…

Önce mis gibi kokusuyla sonra da tatıyla bizi ele geçiren bir lezzettir kahve…

Beni tanıyanlar çok iyi bilir… İş yerimde de, evde de kimse bana kahve içer miyim diye sormaz… Hiçbir zaman “hayır” demeyeceğimi bildiklerinden, mutlaka kahve yapılacaklar listesinde yerimi alırım. Fazlasının zararlı olduğunu unutmadan, sınırımı da biliyorum...

Bir de kahve markamdan asla vazgeçmem… Hele sabah kahvesinde…

Kahve konusunda çok hassasım. Şimdi kahve makineleriyle yapılan kahveyi çok sevmiyorum. Ocakta, fokur fokur kaynatılarak, kokusu mis gibi her yeri saran kahve, hep ilk tercihimdir.

Bakır cezvede, kumda veya kömürde pişirilen kahvenin tadı ise hiçbir şeye değişilmez.

Eskiden, Kıbrıs kahvehanelerinde kahve kumda pişiriliyormuş. Şimdilerde bu geleneği sürdüren çok az yer var. Biz o günlere yetişmedik belki ama kumda pişirilen kahvenin tadına bakma şansını elde ettim.

Bir de biz Kıbrıslılarda o günlerden kalma bir gelenek daha var. Evde veya piknikte mangal yandıktan sonra kömürde kahve pişirmek. Uzun sürede pişse de, kömürde pişirilen kahvenin tadı da bir başka oluyor.

Neriman Cahit’in “Eski Lefkoşa Kahveleri ve Kahve Kültürü” adlı kitabında araştırmacı Altay Sayıl’la yaptığı röportaja yer vermiş ve eski Lefkoşa kahveleri konusunda bilgiler aktarmıştı.

Sayıl o günlere dair şöyle demiş:

“Eski kahvelerde ikramlar farklıydı tabii. Lokum, şeker, periskan, ayran, hazır limonata, gül şurubu, nargile, cam su bardağında çay, özel kahveci fincanlarında sunulan köpüklü kahveler. Bazı tiryakiler iki üç fincanlık kahveyi alan cam bardaklarda içerdi kahvelerini.

Tabii herkesin damak zevkine göreydi kahvesi de… Şekerli, orta, az şekerli, sade gibi. Hatta bazı tiryakiler kahvesini söylerken tarifini de yaparlardı; “Sade, kaynasın ha...”, “Orta şekerli köpüklü”, “Şekerli bol kaymaklı olsun” gibi...

Bazı kahvehanelerin bir köşesinde bir dibek bulunurdu. Kavrulmuş kahveyi o an dibekte döverek müşteriye sunmak bazı kahveciler için büyük bir özendi.

Bir de kahvehanelerde elle çevrilen tunçtan yapılmış kahve öğütücüleri vardi ki, kahveci o anda öğütür yapardı kahveyi. Şimdi artık biliyorsunuz, her şey gibi onların da yerini elektrikli mutfak aletleri almıştır.

Eski kahvehanelerde kahvelerin pişirildigi tipik bir köşe vardı. Kahve ocağı, su ve tekne bu köşelerde bulunurdu. Kahveler ateş yanan bir ocak üzerine yerleştirilmiş bir su kabından alınan sıcak suda pişirilirdi. İki kahvelik veya tek kahvelik cezveler yine aynı ocak üzerinde devamlı sıcak olarak bulunan kumun üzerine konarak pişirilirdi. Kahve güğümleri eski yıllarda odun veya kömür, son yıllarda islim, şimdilerde de teknolojik araçlarla ısıtılmaktadır”.

Artık nostaljik sayılacak kumda kahve kültürünü yaşatmaya çalışan Şevket Sarıhan’ın “Kumda Kahve” adlı dükkanına konuk olduk. Misafirperverliği için Şevket Bey’e çok teşekkür ediyorum. Nostaljik eşyalarla donatılmış dükkanda, kumda kahve pişirip içmek, oldukça keyifliydi. Osmanlı geleneklerine uygun şekilde ikram edilen kahvenin yanında, gül lokumu, şerbet, suyla ikram ediliyor.

Bu anları ölümsüzleştiren Devrim Eyyubi’ye de ayrıca teşekkürler.