“Biz bölgenin çocukları da hep işlerdik. Bisikletçi Ali’nin oğlu Bülent Panter işlerdi. Jack’ın oğlu Cahit işlerdi. Melemendi’nin oğlu Hüseyin fırında işlerdi. Biz ‘çarşı çocukları’ boş vakitlerde Namık Kemal Meydanında oyunlar da oynardık. Hepimiz de okula giderdik, aynı zamanda babalarımıza yardımcıydık.”

“1977 yılından bu yana 1 Mayıs’ları hiç kaçırmadım. Her zaman yürüyüşün başlangıcında durdum. Ama şimdi rahatsız olduğum için 100 metre yürüyebiliyorum. Alana toz ve toprak olduğu için gidemiyorum...”  

“Sendikacılık dönemimde anım çoktur. Ama en önemlilerden diye düşündüğüm anım, işten ayrılmadan önce hastayken ve hasta olduğumun farkında bile değilken, açlık grevi yapacağımızı ortaya koyduğumuz dönemdedir.”

Ahmet İLKTAÇ

Kıbrıs Türk sendikacılık tarihinin yaşayan efsanelerinden Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu (DEV-İŞ) eski Genel Başkanı Mehmet Seyis, grev ve hak arayışları ile geçen onur dolu yaşamını gazetemiz North Cyprus UK’e anlattı.
Mehmet Seyis’in, babasının kahvehanesinde başlayıp, Sanayi Holding’de doruğa çıkan, ardından da kamyonculuk ve profesyonel sendikacılıkta devam eden emek hayatında, mücadele hiç eksik olmadı. Mehmet Seyis, 59 yıllık yaşam öyküsünün başlığına “Onur ve mücadele” kelimelerini altın harflerle yazdırdı.

“ 7 yaşında babamın yanında çalışmaya başladım”

7 Mayıs 1958 yılında Mağusa Suriçi’nde doğan Mehmet Seyis, 6’sı kız, 5’i erkek 11 çocuklu ailenin evladı.

Babası İsmail Seyis’in önceleri Sünger avcılığı, Lefke’de maden işçiliği ve Mağusa liman işçiliği yaptığını daha sonra Mağusa Suriçi’nde kahvehane işlettiğini kaydeden Mehmet Seyis, ilkokula giderken daha 7 yaşında iş hayatına da atıldığını, babasının yanında kahvehanede tepsi taşıyıp, sandalye düzelttiğini anlattı. İlköğrenimini evlerine çok yakın olan Gazi İlkokulu’dan tamamlayan Seyis, 11 kardeş olmalarını, eski insanların evlat tutkularının çok olmasına bağlarken, babasının “ Allah rızıklarını verir” sözünü hatırladı. Babasının evlatlarının büyüdüğünü göremeden hayatını kaybettiğini aktaran Seyis,  bu sırada kendisinin de  Namık Kemal Lisesi’ne gittiğini söyledi.

Mehmet Seyis o dönemlerle ilgili şöyle konuştu:

 “Biz bölgenin çocukları da hep işlerdik. Bisikletçi Ali’nin oğlu Bülent Panter işlerdi. Jack’ın oğlu Cahit işlerdi. Melemendi’nin oğlu Hüseyin fırında işlerdi. Biz ‘çarşı çocukları’ boş vakitlerde Namık Kemal Meydanında oyunlar da oynardık. Hepimizde okula giderdik, aynı zamanda babalarımıza yardımcıydık.”

Sanayi Holding’le yolları kesişti

Babasının vefatının ardından okulu bıraktığını, bunun hemen ardından zaten 1974’de savaş çıktığını, belirten eski sendikacı, 15 Temmuz günü de silâh altına alındığını ve 30 aylık askerlikten sonra 1977 yılının Ocak ayında askerden çıktığını söyledi.

Askerliğin hemen ertesinde Sanayi Holding’de işe başladığını kaydeden Seyis, işçilerin başka bir sendikada üye olduğu, memurların da sendikasız olduğu o yıllarda da Dev-İş’in Sanayi Holding’de üye toplamaya çalıştığını ifade etti ve şöyle devam etti:

“Hepsini birleştirerek Dev- İş’e bağlı Genel- İş’e üye olduk. Sanayi Holding bize okul görevi yaptı. Sanayi Holding’de bugün dahi olmayan birçok hak vardı. Doktoru, kreşi, düzenli aşılar, çalışanların sağlıkçıları vardı. Sanayi Holding’de düzgün bir çalışma temposu vardı. Diyebilirim ki günümüzdekinden çok daha iyi diyebileceğim çalışma ortamı vardı. Ancak, Sanayi Holding’de de siyaset bizi çok rahat bırakmadı. O yıllarda devlette çalışan sayısı her sektörüyle 2 bin kişiyi geçmezdi. Sanayi Holding’de bin 450 çalışan vardı. Devletten sonraki en büyük işveren konumundaydı. Orada son dönem yaşanan sıkıntı sürekli bizim ‘İndirek’ dediğimiz üretim dışı personelin memur, şef, müdür gibi istihdamı yapılmasıydı. Bir dönem 900 işçinin, 500 üretim dışı oldu. Bu da Sanayi Holding’de neredeyse her iki işçinin birinin müdür, şef veya üretime dahil olmayan personel olmasına yol açtı. Dolayısıyla daha işin içine bir de ülkemize biçilen ‘üretmeden, kamu çalışanı olmak’ gibi siyasi tercih de girdi ve sonra kapatılması istendi ve kapatıldı”.

Parmağını kaybetti

Mehmet Seyis, 1980 yılında Sanayi Holding’de çalıştığı esnada bir iş kazası geçirerek bu kazada bir parmağını kaybetti ve elinin sakatladı.

Geçirdiği iş kazasının ardından hafif işlere nakledildiğini ve fabrika içinde alım satım işlerinde görev yaptığını anlatan Seyis, kendisinin daha sonra insanlarla daha rahat temas kurabileceği kamyon şoförlüğünü istediğini söyledi.

Mehmet Seyis, daha sonra fabrika kapanınca ödeneksiz izne çıkarıldıklarını, binden fazla insanın eve gönderildiğini sadece 300 kişinin yeniden işe çağırıldığını kaydetti.

Kendisinin geri çağırılmayan personeller arasında olduğunu belirten Seyis, İlkay Genç’in yanında çalışmaya başladığını, 6 ay orada çalıştıktan sonra İhtiyat Sandığı ve Kıdem Tazminatı primlerini alıp kendine küçük bir kamyon aldığını ifade etti.

Mağusa Limanı’nda kamyonculuğa başlayan, Kamyoncular Birliği’nin siyasetten etkilendiği için kendisini içlerine almadığını, bu nedenle serbest kamyonculuk yaptığını dile getiren Seyis, bu sırada aldığı bir teklifi kabul ederek,  1994 yılında asgari ücretle Dev-İş’e bağlı Genel- İş’in çalışanı olduğunu kaydetti.

Mehmet Seyis kamyonculuk yaparken unutamadığı bir anısını da bizlerle paylaştı.  Seyis, “Limana girişte kamyonlarla bütün yolları kestiğimiz ve kamyoncuların önemli haklar elde ettiği eylemi unutamıyorum. Tabi ben bu yüzden devamlı ambargolu oldum. Birileri sürekli bana iş vermeme yönünde eğilim gösterdi. Başka iş bulunca da gitmeyi tercih ettim” dedi.

“Fiili 35 yıl sendikal yaşamım oldu”

Emekli olana kadar da sendikada çalıştığını dile getiren Seyis, zaman zaman hem sağ kanattan hem de sol kanattan siyasi baskılar aldıklarını, 1996 yılında Genel –İş’in genel sekreteri, 1999 yılında Genel-İş’in başkanı olduğunu,  bir süre sonra Dev-İş’in genel sekreteri, 2005 yılının Şubat ayında vekâleten Dev-İş’in federasyon başkanı, ayni yıl sonunda da asaleten başkan seçildiğini anlattı. 2015 yılının Şubat ayına kadar başkanlık yaptığını ifade eden Seyis, hasta olduğu için istifa ettiğini kaydetti.
Seyis, “Fiili 35 yıl sendikal yaşamım oldu ama bu sürelerde son  10 yıl federasyon başkanlığı yaptım” dedi.

“Oksijen kullanıyorum”

Son zamanlarda rahatsızlık yaşayan Seyis, emekli olmasının ardından oksijen kullanma zorunluluğu başladığını, geceden sabah kadar ve 3-4 saat gündüzleri oksijen kullandığını söyledi.  Bu nedenle çok fazla dışarı çıkmadığını, toz- toprak ve sigara dumanının kendisini çok etkilediğini belirtti.

1977’den sonra 1 Mayısları kaçırmadı!

Mehmet Seyis, ilk kez 1977 yılında 1 Mayıs etkinliklerine katıldığını kaydetti. 1977 yılında 1 Mayıs etkinliğinin sinema salonunda yapıldığını anımsatan Seyis, 1 Mayıs’ların iki kez salonda yapıldığını, Türkiye’deki 1980 darbesinin ardından gelen 1 Mayıs’ta sendika güvenlik düşüncesiyle etkinliği salonda gerçekleştirdiğini hatırlattı.

 1977 yılından bu yana 1 Mayıs’ları hiç kaçırmadığına değinen Seyis, her zaman yürüyüşün başlangıcında durduğunu, 100 metre yürüdüğünü ancak son zamanlarda hastalığı nedeniyle alana toz ve toprak olduğu için gidemediğini ifade etti.  

Bu onurlu mücadelesinde, hayatındaki dönüm noktalarından birinin, lise yıllarında sınıf kaptanı iken, o yıl Türkiye solunun ortak adayı olan Bülent Ecevit’in resmini sınıfa astığı için, öğretmenle kavga ettikten sonra okulu bırakması olduğunu ifade eden Seyis,  bu olaydan bir süre sonra Ecevit’in solun desteklediği aday olarak Başbakan olduğunu anlattı.

Sanayi Holding’de çalıştığı ve grevde oldukları bir dönemde kızı Filiz’in daha küçük bir çocukken, kucağında bakkala gittiklerini, bakkalın çocuğa yemiş verdiği bir sırada aynı anda bakkalda olan sağ görüşlü birinin “Bunlara yemiş bile vermeyin. Çocukları aç kalsın bunların” dediğini bunun da kendisinde unutulmaz bir anı olarak kaldığını dile getirdi.

Sendikacılıkta özellikle Sanayi Holding’deki eylemlerde herkesin “hiçbir şey olmaz” dediği noktalarda örgütledikleri grevlerin kendisi için çok önemli olduğunu vurgulayan Seyis, Mağusa’da 1987 yılının Ocak ve Şubat ayında, 24 gün tüm gün süren grevi sendika yönetimi dahil kimsenin ihtimal dahi vermemesi rağmen bir gecede Cahit Koreli  ve bazı arkadaşlarıyla birlikte örgütlediklerini kaydetti. Mehmet Seyis, o grevi sendikanın bilgisi dışında organize ettiklerini, grevin başlamasıyla da sendikanın grevi kabullendiğini belirtti.  Grevin sonunda Sanayi Holding’de kaldırılan toplu sözleşmenin yeniden yürürlüğe sokulduğunu aktaran Seyis, kısa süre sonrada Sanayi Holding’in faaliyetlerinin  durdurulduğunu ve herkesin kapının önüne konduğunu hatırlattı.

Açlık grevi hazırlığı

Mehmet Seyis sendikacılık anılarını anlatmaya şöyle devam etti:

“Sendikacılık dönemimde anım çoktur. Ama en önemlilerden diye düşündüğüm anım, işten ayrılmadan önce hastayken ve hasta olduğumun farkında bile değilken, açlık grevi yapacağımızı ortaya koyduğumuz dönemdedir. Dedik ki açlık grevine başlayacağız. Nedeni Toplu İş Sözleşmeleri’nin sosyal haklarının kamu iştirakli, yönetiminde kamunun atadığı birisi olan ve belediyelerde geçersiz kılınmasıydı. Toplu İş Sözleşmeleri’nin kaldırılması ancak diktatörlüklerde ve askeri cunta rejimlerinde olur. 2 Eylül’de başlayacağız dediğimiz açlık grevini, Ağustos ayının başında açıkladık. Kararımızda, iyi propaganda süreci başlatmamız gerektiğini düşündük. Yoksa çıkarız açlık grevine kırılıp dökülürüz. Hastaneye gideriz biter. Bir ayı aşkın propaganda sürdürdük. Son iki gün kala Toplu İş Sözleşmeleri’nin uygulanmasını emreden bir yazı çıktı bakanlıktan. O günden bu yana belediyelerde Toplu İş Sözleşmesi’nde doğan haklar korunuyor. Bir sendikacı için olabilecek en iyi anıdır. Sendikal yaşam kamu sendikacılığı haricinde Toplu İş Sözleşmesine dayalıdır. En önemli anım budur”

Kendisinin de sendikacı olduğu dönemin belli aşamalarında, sendikacılığın daha etkin olduğunu, belli döneminde ise de zayıflama başladığını anlatan Seyis, bunu nedeni üretimin yok olmasına bağladı. Son olarak da sendikacılığın üretim ve işçiden ibaret olduğunu vurguladı.