- ÖZEL HABER -

Esra ULUÇAY

Heyecanımdan uyuyamamıştım…Nereye gidiyordum; nasıl bir yer görecektim? Kafamda soru işaretleriyle uykuya dalmaya çalıştım. Çevremdeki arkadaşlara böyle bir düşüncem olduğunu bahsettiğimde, şaşkınlıkla yüzüme bakakaldılar.
Kimisi delirdiğimi düşünüyordu. “Senin orada ne işin var” diyen gözleri gözlerimin içindeydi. Kafama koymuştum bir kere; gidecektim….

Beni neyin beklediğini bilmeden yola koyuldum. Bin bir düşünce geçti aklımdan… Farklı şeyleri araştırmanın yanı sıra; Dünya’da farklı yaşam koşulları olan insanların hayatları, neler yaptıkları ilgilendiğim konular arasında oldu hep. Fazla empati duygusundan mıdır nedir bilemiyorum; bu özellik nereden geliyor onu da bilemiyorum..

Önce İçişleri Bakanlık Müdürü’nün odasına giriyorum. Biraz sohbet ettikten sonra, birlikte yola çıkıyoruz. Nereye mi gidiyoruz? Merkezi Cezaevi’ne.

Kapı açıldığı an vücudumda değişik bir tepki hissediyorum. Üşürken; sıcak almış gibi…Merkezi Cezaevi Müdürü Derviş Çebiç’in odasına geçiyoruz önce. Gayet samimi bir şekilde karşılıyor bizi ve ardına benim meraklı sorularım başlıyor tabi…

-Kaç kişilik bir cezaevi burası?

“Şu anki sayımız 443. Bunların 24’ünü kadın mahkumlar oluşturuyor. Kapasitemizin sayısını biraz aşmış durumdayız. Ancak istediğimiz yeni ve donanımlı cezaevinin temelleri atılıyor. İsterseniz gezerek görelim” diyor Derviş Bey. Meraklı gözlerle hemen “tabii ki” diyorum.

Her zaman filmlerde gösterildiği gibi bir yer zannederdim cezaevini. Söyleyebilirim ki gerçekten değil! Her mahkumun giydiği kıyafetler var mesela. Erkekler gri renk keten gömlek ve pantolon, kadınların ise yine gömlek ve etek giyiyor… Cezaevi kıyafetleri bunlar..

            Önce erkekler koğuşuna giriyoruz. Kapasitenin üstünde olmasına rağmen, abuk bir durum görmüyorum. Öyle büyük bir odada herkes kalmıyor. Odalar yan yana. Odalarda ranzalar mevcut.  Her odada bir serinlik var. Uzun koridor şeklinde yan yana sıralanmış odaların en başında; o koğuşun televizyon odası mevcut. En sonunda ise dışarıya çıkabilecekleri bir bahçe... Gün boyunca bahçe kapısı açık… Temizlik malzemeleri mahkumlara veriliyor. Koğuşun başında bulunan tuvaletlerin temizliğinden onlar sorumlu. “Filmlerden uzak” diyorum Derviş Bey’e; gülüyor…

            -Neler yapıyorlar burada? Bir uğraşları var mı?

            “Haftada bir yoga yapılıyor. Kütüphanemiz mevcut. Çok güzel resim çizen bir kadın mahkumumuz var. Resimlerini orada çiziyor. Kütüphaneden kitap alıp, koğuşlarında okuyabiliyorlar”.

            Kütüphaneyi geziyorum. Resimlere bakıyorum, hayret ediyorum. Ayrıca yapılmış çeşitli el işleri de mevcut.

            Çıkıyoruz oradan. Berber salonuna geçiyoruz. Mahkumlar arasında kalfa ve çırak var. Onlar diğer mahkumların saçlarını kesiyorlar. Ayrıca Esnaf ve Zanaatkarlarla da protokol yapılmış. Meslek edindirme; ustalık ve kalfalık belgesi için…

            Müzik sesine doğru ilerliyoruz. Bu ses ne? diye soruyorum Derviş Bey’e. “Orkestramız var hoca hanım” diyor…

            Kim çalıştırıyor orkestrayı?

            “Şimdiki İçişleri Bakanlığı tarafından müzik aletleri sağlandı. Gardiyanımız Ali Gümüşay tamamen gönüllü olarak çalışmalarını üstlenmiş durumda. İleriki dönemde konser vermek istiyorlar” .

            Üç şarkı çalıyorlar bize… Gerçekten başarılı…

Orkestra odasından çıkıyoruz. Beyaz tahtalar görüyorum. Bir eğitimci olarak hemen dikkatimi çekiyor tabii. Açılıyor gözlerim.

            Bunlar sınıflar mı?

            “Evet. Şu an 40 civarında mahkum lise ve dengi için dıştan bitirme sınavlarına hazırlanıyor. Ali Gümüşay (orkestrayı da çalıştırıyor) ve 3 gönüllü gardiyan daha gönüllü olarak onları çalıştırıyor. 2004 yılının Aralık ayından beri dıştan bitirme sınavlarına katılarak; 22 diploma alındı”.

            Ali Bey cebinden bir kağıt çıkarıyor. “Müdürüm bu kağıt da bugün sabah” geldi diyor. Koğuşlardan bir mahkum okuma-yazma öğrenmek istediğini yazmış…

            Ayrıca Cezaevine gelen uyuşturucu suçlularına ve ailelerine eğitim planı hazırlandığı söyleniyor. Gardiyanlar, mahkumlar ve aileler uzman eğitimciler tarafından bu konuda eğitiliyor.

            Peki ya sağlık? Yemekler?

            “Yemekler şu an anlaştığımız restorandan geliyor. Diyetisyenlerimiz önderliğinde yemek listesi hazırlanıyor. Şeker hastası, tansiyon hastası vb. hastalık durumlarına göre yemekler ayrılıyor.

            Haftada iki diş hekimi geliyor. Diş ünitemiz mevcut. Ayrıca revirimiz var. Bir adet de psikoloğumuz mevcut.” diyor Derviş Bey. Yeni hapishanede psikolog sayısının artması ümidimi de dile getiriyorum…

            Hepsini geziyoruz. Revirin yanında oluşturulmuş; çiçeklerle donatılmış bahçe dikkatimi çekiyor. “Ne kadar güzel bir bahçe” diyorum. Derviş Bey’den “Zaman zaman ruhsal anlamda bunalıma giren mahkumlarımız olabiliyor. Burada vakit geçirmelerinin onlar için iyi olacağını düşündük” yanıtını alıyorum…     

Alışveriş/ İhtiyaç?

            “Cezaevinde mahkumlar alışveriş yapabileceği kantin mevcut. Eskiden para ile alışveriş yapılıyordu artık bu yok. Her mahkum adına çıkartılmış bir kart var. Kartın içinde kime ait olduğu, ne kadar para yüklendiği yazıyor. Her mahkum kendi kartını kullanarak alışveriş yapabiliyor” .

            Yolumuza devam ediyoruz. Ve çıktığımız bahçede atölyelerle karşılaşıyorum…

Atölyeleriniz mi var?

“Evet. Seramik, dülgercilik, demircilik, ciltçilik, terzi, bakım-onarım atölyelerimiz var. İsteyen mahkumlar burada vakit geçirebiliyor. Ayrıca yaptıkları ürünler yaptığımız sergide sergileniyor. Elde edilen gelir cezaevinin ihtiyaçları için, atölye malzemeleri için kullanılıyor…” diyor Derviş Bey.

Atölyeleri tek tek geziyorum. İyi işler ortaya koyduklarını söyleyebilirim…

Sıra kadınlar koğuşuna geliyor. Kapı açılıyor. 24 tane gri gömlekli ve etekli kadın. Birlikte oturuyorlar. Karşılıyorlar bizi. Hepsinin yüzüne bakıyorum... Çok büyük bir bahçeleri var. Bahçe duvarlarını kendileri boyayıp, sözler yazmışlar… Kapı gün boyunca açık. Güneş ışığı içeriye giriyor. Ve yan odada yeni doğmuş bir bebek. Henüz 1 aylık… Öyle güzel; öyle habersiz.. Cezaevinde doğmuş. 24 tane kadın mahkum, annesi durumunda. Elimi minik ellerinin arasına koyuyorum; sıkıca tutuyor… Sen gerçeksin diyorum içimden…Annesi uyuşturucu mahkumu.. O ise bundan habersiz…

Değişik duygularla ayrılıyorum cezaevinden. Onlar suçlu biliyorum. Kimi yaptığı trafik kazasından içeride, kimi uyuşturucudan, kimi daha büyük suçlardan… Suçluyu affettirecek bir yan yok; ama sonuçta insan… Kimi pişman; kimi hala affedilemez durumda, öyle değişik hikayeler dinliyorum ki… Kimisine üzülüyorum; kimisi için ‘bunu hak etti’ diyorum…Ve hiçbir suçu olmayan minik bebeği düşünüyorum…         

Bir cezaevi anısıydı benim yaşadığım ve sizlerle paylaştığım… Görmediğimiz, bilmediğimiz bir Dünya’nın kapılarının ardında …