ÜRETEN YOK OLMAZ


Selim Süren 1958 yılında İngiltere'ye taşındı. Orada restorant işine girdi ve 1973 yılında evlendi. 20 yıla yakın İngiltere'de yaşadıktan sonra 1977 yılında oğlu Atilla 3 yaşında, kızı Sibel 8 aylıkken çocuklarını Kıbrıs'ta büyütmek istediğine karar verip, tüm birikimlerini ve ailesini yanına alarak Kıbrıs'a geri döndü.  

Kıbrıs’ın ilk içki fabrikası

Selim Süren girişken bir adamdı. İngiltere'den adaya ilk döndüğünde ne yapacağını düşünmeye başladı. Kardeşi turizm işine girdi, kendi de İngiltere'deki işini devam ettirsin diye düşündü. O zamanlar Kıbrıs'ta içki kültürü çok yaygındı fakat içki fabrikası yoktu. Kıbrıslı’lar da o dönemde konyak içmeyi severdi. 1977'de alkollü içki fabrikasına Maraş bölgesinde kurmaya karar verdi. 

İlk ürün ‘Old John Brandy’

1977 yılından itibaren fabrikanın inşaatına başlandı, üretim hazırlıkları devam etti. İngiltere'deki içki fabrikalarından birinden emekli John ismindeki bir kimyageri fabrikasına getirtti. 1979 yılında tüm hazırlıkların tamamlanması ile birlikte ilk ürün olarak 'Old John' ismindeki brandy ile piyasaya girdi. 

Bir yıl sonra viski, votka ve cin

1980 yılında İngiltere’den fıçılarda viski, varillerde cin ve votka getirtti ve şişelemeye başladı. Sadece birkaç yıl içinde Maraş'ta kurulan fabrika yetersiz kalmaya başladı. 1980 yılında şu anki fabrikanın bulunduğu yeri satın aldı. Yeni fabrikanın hazırlıklarını yaparken, buraya rakı üretim tesisini de kurdu. 1982 yılında yeni fabrikanın açılmasıyla piyasada brandy , viski, votka, cin ve rakı olmak üzere fabrikanın 5 ürünü bulunuyordu. 

Her yıl yeni bir ürün

1982 yılında yeni yerine geçen fabrikada kapasite çok büyüdü, fabrikada üretime her yıl bir ürün katılmaya çalışıldı. Önce likör çeşitlerine başlandı daha sonra 1985'te piyasaya beş çeşit konsantre olup, sulandırıp içmeye uygun , 5 farklı ürün sunuldu. Bunlar portakal, mandarin, limon, sumada ve gül suyu çeşitleriydi. 1994 yılında gazlı meşrubatlar üretilmeye başlandı. Gazlı meşrubat olarak mandalina, kola ve gazoz olmak üzere üç çeşit halkın beğenisine sunuldu. Yine aynı yıl içerisinde Aqua Fresh ismiyle su üretilmeye başlandı. 

En iddiali rakı ‘Nemrut Rakı’

1982 yılında yeni kurulan fabrikada rakıda sıfırdan üretim yapıldı. İlk olarak üretilen rakının adı "Sema Rakı" idi. Daha sonra şişesi ve ambalajı değişerek "Sema Export" oldu. Şu an Sema Export, Göbek, Şıra ve Nemrut olmak üzere 4 farklı rakı üretiliyor. Aralarında en çok satılan rakı ise “Nemrut Rakı”.  

Öğretmenleri sorduğunda ‘Büyüyünce üretici olacağını’ söylerdi

Selim Süren'in oğlu Atilla Süren 1977 yılında Kıbrıs'a döndüklerinde 3 yaşındaydı. 1982 yılında 8 yaşında olan Atilla Süren, yeni fabrikanın inşaatını ve üretime başlamasını hatırladığını anlatıyor. İlkokul yıllarından itibaren yaz tatillerini Atilla Süren hep fabrikada geçirirdi. Okul yıllarında öğretmenlerinin büyüyünce ne olacaksın sorusuna arkadaşları doktor, mühendis  ve öğretmen diye cevap verirken, o hep büyüyünce üretici olacağını söylerdi. Atilla Süren’e göre 3 yaşındayken kaderi çizilmiş, ileride ne işle uğraşacağı belli olmuştu. Atilla Süren 2000 yılının Nisan ayında babası Selim Süren ile fabrikada çalışmaya başladı. 2002 yılında kız kardeşi Sibel Süren onlara katıldı. 2005 yılında baba Selim Süren emekli oldu. Şu an sadece haftada bir kaç kez fabrikaya ziyaret gerçekleştiriyor ve oğluyla kızına danışmanlık yapıyor. 

Türkiye’ye rakı gönderilememesi büyük sorun

Ülkemizde nüfusun az olması, rakının Türkiye'de tescilli ürün olması ve KKTC'nin buna dahil edilmemesi, ülkemizde bulunan üç rakı üreticisini büyük sıkıntıya sokuyor. Atilla Süren’e göre Sema İçkileri’ne, diğer alkollü içki tesisi olan Gazioğlu ve Mey'de eklenince bu üç üretici Türkiye'nin tüm rakı ihtiyacını karşılayabilecek durumda. Ülkemizden Türkiye'ye rakı gönderilememesi ise onların önündeki çok büyük bir engel. 1982 yılından itibaren üretici firmalar Türkiye'ye rakı göndermeye çalışıyorlar.

O ihracat hiç gerçekleşmedi!

1994-95 yılında Türkiye’ye rakı gönderilmeye çok yaklaşıldı. Dönemin KKTC Maliye ve Ekonomi Bakanı Onur Borman ve Türkiye'nin Tekel’den sorumlu Devlet Bakanı Eyüp Aşık arasında bir protokol imzalandı. Bu protokole göre ülkemizde bulunan üç üreticinin her birinden Türkiye yılda 1 milyon litre rakı alacaktı. O zamanlar Sema İçkileri’nde 700 bin litre kapasitesi vardı. Borç aldılar ve fabrikalarını yatırım yaptılar. Kapasiteyi 1 milyona çıkarttılar. Eyüp Aşık protokol imzalandıktan sonra ülkesine döndü ve o ihracat hiç gerçekleşmedi.  Bakan Onur Borman aracılığı ile nedenini sorduklarında, aldıkları cevap ise Türkiye'deki Tekel Yasası’nın bu protokolun gerçekleşmesine izin vermediği yönünde oldu. Bakanın imzası da olmuş olsa yasalar protokolün üzerinde yer alıyordu. 

Kapasite artışı için yapılan yatırım boşa gitti

Protokolde yer alan kapasiteye ulaşabilmek için fabrikaya başka bir iş yerini satarak yapılan yatırım boşa gitti. Bu arada bankalardan alınan borçlar içinde çok yüksek faizler ödenmesi o dönemde onları büyük sıkıntıya soktu. Hedeflenen satışın yapılamaması ile atıl kapasiteyi değerlendirmek için 1994 yılında sürümü daha fazla olan gazlı meşrubat ve su üretimine girilmek zorunda kalındı. Eğer sürümü olan başka bir işe girilmeseydi, fabrika ayda 5 gün alkol içki üretimi yapacak diğer 22 gün üretim yapamayarak atıl durumda kalacaktı. Bu şekilde fiyatı daha ucuz fakat sürümü daha kolay ve fazla olan su sayesinde fabrika tüm ay boyunca çalışır duruma geldi.

“İhracatı çok severim ama hevesimi kırdılar "

Atilla Süren Irak'ta bir pazar buldu. Teneke kutuda viski üretti. Irak'taki alıcı ayda 1 tır ürün alınmasının sözünü verdi ve karşılığında Irak'ta kendisine tescilli olan Green Garden ismiyle üretim yapılmasını talep etti. İlk sipariş olarak 3 tır gönderildi. İki ay dolmadan 3 tır daha sipariş verildi. Green Garden Fransa'da başka bir firmaya da bölgesel olarak tescilliydi ve bu ürün Türkiye'de ithalatçı bir firma tarafından iç piyasaya satılıyordu. Ülkemizden yurt dışına satılacak her mal Mersin'e gittiğinden ikinci sipariş olan 3 tır Mersin'de durduruldu. Ürünler transit olmasına rağmen Mersin'den geçişlerine izin verilmedi. İç piyasaya girmesi gibi bir durum olmamasına rağmen ve bunun için yüksek teminatlar ödenmesine karşılık, yine de transit olarak ürünler Irak'a gönderilemedi. Konu mahkemeye taşındı ve ürünler geri Kıbrıs'a getirildi. 

"Yerli ürünlerin pazarlanmasında özeleştiri gerekiyor”

Atilla Süren yurt dışında alıcı bulmakta zorlandıklarını belirtiyor. Bunun için sadece yurt dışı fuarlarının yetersiz kaldığını düşünüyor. Öz eleştiri yapmak gerekirse, yerli üreticilerin pazarlamayı geliştirmesi gerektiğinden bahsediyor. Yerli üretimin yerli halka ulaşamamasında yaşanan zorlukları ise üç sebebe bağlıyor. Atilla Süren’e göre bunlardan birincisi Kıbrıs'ta her sektörde zaman içinde küçükte olsa yapılan yanlışlar ve bunun halkta yarattığı yerli ürünlere karşı güvensizlik. Bir diğer neden ise yerli üreticinin ürettiği ürünü markalaştıramaması ve ülkeye yurt dışından gelen büyük firmaların ürünleri ile reklamda yarışamaması. En son sebep ise tüm dünyada olduğu gibi yerli halkta da pahalı ürünün kaliteli olduğu izleniminin hakim olması olarak belirtiliyor. Çünkü yerli sanayicimiz gider maliyetleri daha yüksek olmasına rağmen çoğu zaman düşük kar ile satış yapıyor ve bu sebepten fiyatlar çoğu zaman dış ülkeden gelen ürünlerden daha ucuz oluyor.  Bu da halk arasında ucuz mal, kalitesiz maldır diye değerlendiriliyor.

"Ürünlerimizin kalitesine güveniyoruz!"

Halk içinde yerli ürünlerin kalitesiz ve güvenilir olmadığı ön yargısını kırmak gerekiyor. Atilla Süren ürettiği ürünlerin kalitesine güveniyor, özellikle üretilen Nemrut Rakı’nın yurt dışından gelen ünlü ve büyük firmaların rakıları ile rekabet edebildiğini söyleyebiliyor. Yapılan analizler, tahliller ve gurme deneyimlerinin de bu anlamda onu doğruladığını belirtiyor. Gezdiği, gördüğü bir çok yurt dışı ülkesinde rakısının kalitesini büyük üreticilere de kanıtlamış durumda ve şimdi iş yerli halka buna ulaştırabilip, denenmesine sağlamak ve deneyenlerin bunu birbirine tavsiye ederek pazarlanmasının güçlenmesini başarmak.  

"Her biri benim bir evladım"

Atilla Süren evli ve üç çocuk babası. Ürettiği her ürünün onun yeni bir çocuğu olduğunu belirtiyor. Atilla Süren: "Çocuğumuz gibi onları doğuruyoruz, bakıyoruz, büyütüyoruz ve onlardan bir gelecek bekliyoruz. Ürettiğim her ürün benim "evladım" diye ekliyor.