KTMMOB Peyzaj Mimarları Odası Yönetim Kurulu adına Oda Başkanı Dr. Gülizar Eroğlu, Dünya yüzeyinin sadece yüzde 6’sını kaplamalarına rağmen, dünyadaki tüm canlı türlerinin yüzde 40’ını ve tüm hayvan türlerinin yüzde 12’sini barındıran sulak alanların “dünyanın doğal zenginlik müzeleri” olduğunu belirtti.

Oda Başkanı Eroğlu, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, sulak alanların doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün “en önemli ekosistemleri” olduğuna işaret ederek, bu alanların “yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bölgenin su rejimini düzenlediğini” söyledi.

Eroğlu, sulak alanların bulundukları yörede nem oranını yükselterek, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yaptığını, tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini kullanarak suyu temizlediklerini de aktardı.

Sulak alanların tuzlu su girişini ve erozyonu önlediğini, tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün “en fazla biyolojik üretim” yapan ekosistemler olduğunu belirten Eroğlu, “Başta balıklar ve sukuşları olmak üzere gerek ekolojik değeri gerekse ticari değeri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamasına olanak sağlarlar” dedi.

Eroğlu, sulak alanların “yüksek bir ekonomik değere” sahip olduğuna, balıkçılık, tarım ve hayvancılık, saz üretimi, turizm olanaklarıyla bölge ve ülke ekonomisine önemli katkı sağladıklarını da kaydetti.

“Tarih boyunca su kaynaklarını koruyup, iyi yöneten iktidarlar üretimlerini dolayısıyla güçlerini arttırmışlar, tersi durumlarda da su kaynaklarını kötü yönetenler, üretimlerini düşürmekle kalmamışlar, su ve toprak kaynaklarını da yitirmişlerdir” diyen Eroğlu, “Toprak, su, bitki ve hayvan türleri gibi fiziksel, biyolojik veya kimyasal elemanlardan oluşan bu alanların ekolojik ve ekonomik işlevleri çok önemlidir” dedi.

“Yüzyıllardır milyonlarca insanın ölümüne yol açan sıtmanın kaynağının sivrisinek olduğu 1890`lı yıllarda öğrenilince durum değişmiş sulak alanlar önemini yitirmiştir. Önceleri sadece sıtma hastalığını önlemek için başlayan sulak alan kurutma çalışmaları, gelişen teknoloji ile birlikte yeni tarım alanları elde etme amacına yönelmiş, sazlık ve bataklıkların yanı sıra taşkın ovalarını ve gölleri de kapsayarak artarak devam etmiştir” diyen Eroğlu, bu süreçte, Akdeniz ülkeleri sulak alanlarının yüzde 70’ine yakınını kaybettiğini belirtti. Eroğlu, sulak alanların kurutulması sonucu tuzlanma, rüzgar erozyonu, su rejiminde bozulmalar ve iklimsel değişmeler, birçok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunların ortaya çıktığını akardı.

“Bir sulak alanı yok etmek kısa sürede mümkündür ama yeniden doğal haline getirmek yıllarca sürecektir” diyen Eroğlu, “İklim değişikliğinin insanlar ve yaban hayatı üzerinde etkileri arttıkça sulak alanların hızla değişen koşullara uyum yeteneği vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi.