Mağusa sevdalısı Rifat Yalınç; Kıbrıs’ın kültürüyle, tabiatıyla, bitkisiyle ve havasıyla dünyanın en güzel memleketi olduğunu söyledi

Ahmet İLKTAÇ
 

Mağusa’nın önemli isimlerinden, tam bir Mağusa sevdalısı Mağusa Suriçi Derneği (MASDER) Başkanı Rifat Yalınç, hayatı, doğup büyüdüğü kenti ve genelde Kıbrıs özelde de Mağusa Suriçi ile ilgili gazetemiz NORTH CYPRUS UK’un sorularını yanıtladı.
Tüm sorularımıza içtenlikle cevap veren Rifat Yalınç, Kıbrıs’ın kültürüyle, tabiatıyla, bitkisiyle ve havasıyla dünyanın en güzel memleketi olduğuna dikkat çekti. Kıbrıs’ın güzelliklerinin başka ülkelerde bulunmayacağını işaret eden Yalınç, “Üzerinde yaşadığımız toprağın, havanın, burada yetişen bitkileri; gabbarı, zeytini, gavulyası başka ülkede bulunamaz. Bunlar benim memleketimin ürünleridir. Bu ülkede, bu ürünlerle ve bu kültürle olmak benim için çok büyük mutluluktur” dedi.


 

“Suriçiliyim”

Rifat Yalınç, 1951 yılında Mağusa Suriçi’nde doğduğunu söyledi. Dolayısıyla da “Suriçiliyim” diyen bir insan için Suriçi’nde doğan Rifat durumunda olduğunu kaydeden Yalınç, sırasıyla Pertev Paşa İlkokulu, Gazi İlkokulu ve Canbulat İlkokulu’nda okuyarak Mağusa Suriçi’nde bulunan 3 ilkokulda da okuduğunu dile getirdi.
Rifat Yalınç, ilköğreniminin ardından Namık Kemal Lisesi’ne değil de kazandığı Giriş Sınavı ile İngiliz Okulu’na gittiğini ifade etti.
O dönem İngiliz Okulu’nun Lefkoşa’da ve yatılı olduğunu anımsatan Rifat Yalınç, 12 yaşında başladığı İngiliz Okulu’nda 1963 olayları olduktan sonra bir sömestri ancak bitirip sonradan Namık Kemal Lisesi’ne geçiş yaptığını aktardı. Rifat Yalınç, İngiliz Okulu öğreniminin bir sömestrlik de olsa kendisine büyük tecrübe kattığını ifade etti.
Mücahitlik görevine ise lise yıllarında başladığını anlatan Yalınç, o dönemle ilgili anılarını şu sözcüklerle ifade etti:
“Hem öğrenci hem mücahitlik yapar duruma geldik. Lise mezuniyetinden sonra 1 yıl zorunlu mücahitlik yaptım. Ardından sınavlara katıldım ve kazanıp tercih ettiğim okula gitme fırsatım oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi Elektronik ve Haberleşme Bölümü’nü okudum. Dolayısıyla Elektronik ve Haberleşme Mühendisi olarak mezun oldum. Öğrenci ve mücahitken son zorunlu mücahitliğimi Canbulat Radyosu’nda yaptım. Biz Canbulat Radyosu’nda hem spiker, hem operatör, hem program yapımcısı hem de teknisyenlik yapıyorduk. Çok yönlü bilgiler edindiğimiz ve bu bilgileri uygulamaya çalıştığımız atmosferi Canbulat Radyosu’nda yaşadık.

Orada elektroniği öğrendik. Yayıncılığın ne kadar etkili olduğunu öğrendik. Bu nedenle meslek seçimi yaparken Elektronik Mühendisi olmayı amaçladım. Sınava girdiğimde ilk tercihime Elektronik Mühendisliği yazdım”.
Rifat Yalınç, bitirme ödevinin 1974 Harekâtı’na denk gelmesiyle bu ödevi teslim edip, mezun olamadığını söyledi. 1974 Ağustos ayında mezuniyeti bir kenara atıp, çıkarma gemisiyle Kıbrıs’a çıktığını ifade eden Yalınç, 1974 Eylül-Ekim aylarında terhis olur olmaz tezini vermek için yeniden İstanbul’a gittiğini ve 1975 yılı Şubat ayında da mezun olduğunu dile getirdi.

 

Elektronik haberleşmede 2 havalimanı kurdular
Rifat Yalınç konuşmasına şöyle devam etti:
“30 Mart 1975’de Kıbrıs’a geri döndüm. 1 Nisan 1975’de göreve başladım. Yani hiç beklemeden göreve başladım. Şimdi insanlar belki de yıllarca münhal açılmasını bekler ama o dönemde her yer münhaldi. Her yer münhal olduğu için ben Sivil Havacılık Dairesi’nde göreve başladım. Sivil Havacılık Dairesi’nde Ercan Havalimanı’nın elektronik olarak haberleşmesini sıfırdan kurma şansı bize nasip oldu. Buna şans diyorum çünkü 1975’de işe başlamak ve hiç bir şeyi olmayan bir havalimanında görev yapmak bir şanstı. Bu şans bana düştü. Arkadaşlarımla birlikte Ercan Havalimanı’nı sıfırdan yarattık. 1984 yılında da Geçitkale Havalimanı’nı sıfırdan kurduk. Dolayısıyla meslek hayatımda 2 tane havalimanı kurma fırsatı yaşamış ve bu konudaki tecrübelerimizi pekiştirmemize sebep olmuştur. Elektronik olarak haberleşme yönüyle”.
25 yılını bu görevde tamamladıktan sonra ileriki yıllarda Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (KIB-TEK) Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunduğunu söyleyen Rifat Yalınç, KIB-TEK yönetim kurulu üyeliği sırasında 1994 yılında Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) hükümette olduğunu ve o dönem bakanlık müdürü görevine de atandığını hatırlattı.

 

Eve giden değil, görev yapan müşavirlerden oldu
Rifat Yalınç, daha sonra DP-CTP Hükümeti’nin bozulup DP-UBP Hükümeti’nin kurulduğunu, DP-UBP Hükümeti döneminde Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş’ın olduğunu anımsattı.
Yalınç o dönemi şu şekilde anlatmaya devam etti:
“Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı da DP’ye geçmişti. Tarım Bakanı da Kenan Akın olmuştu. Kenan Akın benimle çalışmak istemişti. Tarımdan anlamadığım için bu teklifi kabul etmemiştim. Elektrik, Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş’ın bakanlığına gitmişti. Serdar Denktaş o dönemde hiç yapılmamış bir şeyi yaptı ve beni elektrikten sorumlu müşavir olarak görevlendirmişti. Yani ben müşavir oldum ama eve giden müşavirlerden değil, görev yapan müşavirlerden oldum. Yanılmıyorsam da bu ilk olmuştu.

KIB-TEK Yönetim Kurulu üyeliğim de devam etti. Sonradan bu hükümet bozuldu. Daha sonra DP hükümetten gitti. İrsen Küçük Tarım ve Enerji Bakanı oldu. İrsen Küçük de benimle çalışmak istedi. Kabul ettim. Daha 60 yaşıma gelmemiştim. ‘Hangi partinin altında görev yapıyormuşum değil, devletime görev yapıyormuşum bilinciyle görev yaparım. Yeter ki bana güvenin’ diyerek görev yaptım. İrsen Küçük ile de çalıştım. Ama bir süre sonra çok nifaklar sokuldu ve bana görev verilmemeye başlandı. Bu nedenle istifa ettim ve emekliliğimi istedim”.
Rifat Yalınç, 1975’ten 1999 yılına kadar kamuda görev yaptığını dile getirdi. Kamu görevi yaparken dolaşmadığı yer kalmadığını işaret eden Yalınç, “Hâlbuki benim arzum Sivil Havacılık Dairesi’ne müdür olmaktı. Çünkü orada kendimi yetiştirip, bilgiler edindim. Müdür muavini olabildim. Ama müdür yapılmadım. Müdürlük siyasi bir erkti. Dolayısıyla siyaseten beni oraya atamadılar. Ama siyaseten müşavir olarak bana görev verdiler” dedi.
1999 yılında emekli olunca aslında gerçek anlamda emekli olmadığını söyleyen Rifat Yalınç, 1999’da Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Bilgisayar Teknoloji Yüksek Okulu’nda öğretmenliğe başladığını kaydetti.
Öğretmenlik görevinin 2004 yılına kadar devam ettiğini, ardından CTP’nin hükümete yeniden geldiğini ve kendisinin de Vakıf Yöneticiler Kurulu (VYK) Başkanlığı’na atandığını belirten Yalınç, dolayısıyla 1 buçuk yıl DAÜ VYK Başkanlığı yaptığını anlattı.

 

Özerkleşme için önerileri kabul görmeyince istifa etti
Görev süresinde üniversitenin ekonomik olarak tedbir almasını gerektiren bir dönemi yaşadıklarına vurgu yapan Yalınç sözlerine şu şekilde devam etti:
“ Üniversitenin özerk ve demokratik yapısını yükseltmek için önerilerim vardır. Bu önerilerim dönemin Maliye Bakanı Ahmet Uzun tarafından kabul görmeyişi istifa etmeme sebep oldu. İstifamın nedenini ilk kez açılıyorum. Eğer ben yapabileceklerimi yapamayacaksam özerk bir üniversite kurabilme yönünde adım atamayacaksam bu görevde bulunmamın anlamı yoktu”.
Takvimlerin 2006 yılını gösterdiğinde farklı bir teklifle karşı karşıya kaldığını ve yine tam emekli olamadığını aktaran Rifat Yalınç, “Bu teklifte arkadaşlarım bir ilaç dağıtım firması kurmak istiyorlardı. ‘Sen gelir misin?’ diye sordukları zaman da yardımcı olmayı seçtim. 10 yılım da Tıp-Med isimli ilaç firmasında ilaç ithal etme, pazarlama ve temin etme yönünde bir tecrübe yaşayarak geçti” dedi.
Rifat Yalınç, 2016 yılında tam emekli olduktan sonra torununa bakmaya başladığını ve zamanını yoğunlukla torununa ayırdığını söyledi.
Mağusa Suriçi Derneği (MASDER) ile de ilgilendiğini belirten Yalınç, MASDER’in ilk tohumunu 2006 yılında attıklarını, dernek olarak kuruluşunun ise 2010 yılını bulduğunu bildirdi.
Dernek olarak faaliyetlerinin 9 yıldır devam ettiğini belirten Rifat Yalınç, MASDER’in faaliyetleri hakkında detaylı bilgi verdi.

 

“Mağusa’yı Mağusa Suriçi olarak tanımlıyorum”
Mağusalıların, Mağusa Suriçi’ne her zaman Mağusa dediklerini, Mağusa Suriçi’nin dışında kalan yerleşim bölgelerini ayırdıklarını ifade eden Yalınç, Baf’ın ise bunun tam aksine Susuz ve Poli gibi bölgeleri kabullendiğini ve oralı insanların önce “Baflıyım” dediklerini ardından hangi bölgesinden olduklarını söylediklerini belirtti.

Rifat Yalınç, Mağusalılar ve Baflıları en fazla ayıran özelliğin bu olduğunu ifade etti ve “Ben de bir Mağusalı olarak Mağusa’yı Mağusa Suriçi olarak tanımlıyorum” dedi.
Mağusa Suriçi’nin sadece Kıbrıs’taki kentler içerisinde değil dünyada hatırı sayılır yoğunlukta ortaçağ eserini barındıran bir sur kenti olduğuna vurgu yapan Yalınç, Mağusa’nın övünebileceği bir durumun ise bin yılı aşkın süre içerisinde mevcut tarihi yapılarını korumuş olması olduğunu ifade etti.
Rifat Yalınç, tarihi yapıların yıkılan veya hasar gören kısımlarının İki Toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi tarafından sağlamlaştırıldığını anımsattı.
“Mağusa eski eserlerini çok iyi korumuştur ve korumaya devam etmesini de dilerim” diye konuşan Yalınç, bunun çok pozitif bir durum olduğunu ancak bunun yanında düzeltmemiz gereken daha birçok şey olduğuna dikkat çekti.
Rifat Yalınç, Mağusa Suriçi’nde turizme dönük hizmetlerin kalitesinin artırılması gerektiğinin altını çizdi ve bu kaliteyi artırmaya yönelik her türlü yaptırım ve eğitimi uygulamak zorunda olduğumuzu bildirdi.
Genelde Kıbrıs özelde de Mağusa sevgisiyle ilgili sorumuzu da yanıtlayan Rifat Yalınç şu şekilde konuştu:
“Yabancı ülkelere herhangi bir amaçla gidip de geriye dönme durumunda kaldığımız zaman ülkeye döndüğümüz anda sanki daha rahat nefes alırmışım gibi bir duygu hissederim. Doğasıyla, tabiatıyla Kıbrıs bana çok daha güzel bir yer olarak görünüyor. Hatta biraz daha şoven davranacağım belki ama Lefkoşa’ya gidip dönerken, Mağusa girişine geldiğim zaman ‘Oh ne güzel hava’ dediğim durumlar da oluyor. Bu üzerinde yaşadığımız toprağın, havanın, burada yetişen bitkiler, gabbarı, zeytini, gavulyası başka ülkede bulunamaz. Bunlar benim memleketimin ürünleridir. Bu ülkede, bu ürünlerle ve bu kültürle olmak benim için çok büyük mutluluktur”.