Kuzey Kıbrıs’tan bazı sivil toplum örgütlerinin de aralarında olduğu dünyanın birçok ülkesinden onlarca örgüt yayımladıkları ortak deklarasyon ile ortak taleplerini ortaya koydu.

Deklarasyonda, tüm dünyada, iklim değişikliğinin gıda üretimini tehdit ettiği, insan hayatının artan sıcaklıklar ve aşırı hava olaylarının tehdidi altında olduğu belirtilerek, küresel ısıtmayı, tehlikeli bir seviye olan 1,5 derecede tutmak için küresel karbondioksit emisyonlarının en geç 2030’a kadar yarıya ve 2050’ye kadar ise sıfıra indirmek gerektiği kaydedildi.

Deklarasyonda, daha fazla fosil yakıt keşfi için rasyonel bir gerekçe bulunmadığı savunularak, “Enerjiyi kâr vurguncularının elinden alıp bölge halklarının ortak demokratik kontrolüne sunmalıyız. Demokratik kontrol altındaki enerjinin üretimi ve tüketiminin yerelleştirilmesini sağlamalıyız” denildi.

“KÜRESEL KARBONDİOKSİT EMİSYONLARINI EN GEÇ 2030’A KADAR YARIYA VE 2050’YE KADAR İSE SIFIRA İNDİRMEMİZ GEREKİYOR”

Açıklamada, Avustralya, Kaliforniya, Sibirya’daki yangınlar, eriyen buzullara dikkat çekilerek, son 40 yılda hayvan popülasyonlarında yüzde 68’lik bir düşüş olduğu belirtildi.

Deklarasyonda, “Küresel ısıtmayı, kendisi de tehlikeli bir seviye olan 1,5 °C’de tutmak için küresel karbondioksit emisyonlarını en geç 2030’a kadar yarıya ve 2050’ye kadar ise sıfıra indirmemiz gerekiyor. Küresel ısıtmayı 2 °C’de tutmak için bile, bilinen fosil yakıt rezervlerinin en fazla %16’sını kullanmayı öngören planlar yapmalıyız” denildi.

“YENİ REZERVLERİN KULLANIMA SOKULMASI DERHAL DURDURULMALIDIR”

Yeni rezervlerin kullanıma sokulmasının durdurulması gerektiği kaydedilen deklarasyonda, Akdeniz ve Karadeniz havzalarındaki halkların çıkarlarının ortak olduğu, petrol ve gaz rezervleri için savaşmaya gerek olmadığı belirtildi.

Deklarasyonda şu ifadelere yer verildi:

“Bölge için sürdürülebilir bir enerji politikası oluşturmak ve iktidarların her halükârda yeraltında bırakılması gereken kaynaklar üzerinden birbirleriyle savaşmalarını engellemek için halklar olarak bizler birlikte hareket etmeliyiz. Hükümetlerin Birleşmiş Milletler çatısı altındaki iklim zirvelerine katılması ve emisyon azaltma sözü vermesi, ardından yer kabuğunun altından daha fazla fosil yakıt çıkarmak için birbirleriyle yarışa girmeleri apaçık bir ikiyüzlülüktür.”

Karadeniz ve Akdeniz’deki doğalgaz keşiflerine değinilen deklarasyonda, kıyı devletler ve bazı büyük güçlerin, deniz altındaki fosil yakıt rezervleri üzerinden birbirlerine savaş tehdidinde bulunduğu, tehlike saçan bu çekişmelerin tüm halkların güvenliğini tehdit ettiği kaydedildi.

“ENERJİYİ BÖLGE HALKLARININ ORTAK DEMOKRATİK KONTROLÜNE SUNMALIYIZ”

Toplumsal ihtiyaca göre değil, kâra göre belirlenen enerji politikalarının, hem halklar açısından enerjinin pahalılaşmasına hem de büyüyen bir iklim felaketine neden olduğu belirtilen açıklamada, fosil yakıt alımlarındaki “tüket ya da öde” sözleşmelerinin, ödemesi yapılmış fosil yakıtların bile tamamen tüketilmediği anlamına geldiği ifade edildi.

Daha fazla fosil yakıt keşfi için rasyonel bir gerekçe bulunmadığı savunulan deklarasyonda, “Enerjiyi kâr vurguncularının elinden alıp bölge halklarının ortak demokratik kontrolüne sunmalıyız. Demokratik kontrol altındaki enerjinin üretimi ve tüketiminin yerelleştirilmesini sağlamalıyız” denildi.

Enerji projeleri için yerel ve bölgesel çevrenin tahrip edilmesini durdurmak gerektiği belirtilen deklarasyonda, enerjinin dağıtımında kâra değil, toplumsal ihtiyaçlara göre dağıtımla enerji adaletini sağlamak, enerji üretimini ve dağıtımını yeniden kamu mülkiyetine alarak enerjideki özel mülkiyete dayalı fırsatçılığı sona erdirmek gerektiği yer aldı.

Deklarasyonda, “Yeni fosil yakıt araştırmalarına ve yeni rezervlerin açılmasına hayır!' Ülkelerimiz arasındaki çatışmaya hayır! İklim adaletine ve barışa evet!” denildi.