Başbakan ve Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, Dışişleri Bakanı ve Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Kudret Özersay, Maliye Bakanı ve Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Serdar Denktaş, Eğitim Bakanı ve Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Genel Başkanı Cemal Özyiğit, Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Ersin Tatar ve Yeniden Doğuş Partisi (YDP) Genel Başkanı Erhan Arıklı’nın katıldığı programda ülke siyaseti ve gündemi değerlendirildi.

Başbakan Tufan Erhürman ise şöyle konuştu:

“1974’ten sonra kültürel bir oluşum görüyorum. Bir kere biz adaletsizlik üzerine bir düzen inşa etme girişiminde bulunduk ve bu girişim adaletsizliğin kültürel kodlarımızda genel olarak yerleşmesi sonucunu doğurdu. Eşdeğer mal dağıtımı sırasında yaşananlar hala bugün toplumun belleğinde en önemli kodlardan biri olarak duruyor. Adaletsiz istihdamların yapılması toplumun kültürel hafızasında yerini koruyor. Seçimlere müdahalelerin yaşanması toplum hafızasında yerini koruyor. Bunların üst üste yaşanması, adaletsizliği genelgeçer bir norm olarak konumlandırdı. Adaletsizlik bizim için ciddi bir sorundur. Adalet devletin temelidir lafı da buradan türer. Arzu ettiğimiz yönetsel yapıya ulaşamadık. Kamuya girerken, girdikten sonra terfide adaletsizlik, kamu yönetimini berhava etti. Ben daha çok çalışırsam daha iyi yerlere gelirim inancı yerleşmedi. Bu bozukluk kamu hizmetlerine yansıdı. Bunun temelinde üretilmiş bir kültürel bir sorun var. Eşdeğer meselesiyle başlarsanız ve göç etmiş bir toplumda eşitsiz bir eşdeğer söz konusu olursa ve halen daha bu adaletsizliğin giderilmesi beklenirse böyle bir deformasyon üzerine kurulu bir düzen elbette açık verecektir.

Biz 1974’e kıyasla bugün bulunduğumuz nokta elbette görece daha iyidir. Ama biz 19 üniversite, 102 bin öğrenci, 25 bin yatak kapasitesi, 1 milyonun üzerinde turiste ulaşırken planlı mı yaptık, saldım çayıra mevlam kayıra mı yaptık, bu çok önemli bir sorun. Siz eğer planlı bir şekilde kentlerde bugün konuştuğumuz imar planlarını çok önceden yapmış olsaydınız, üniversite izinlerini verirken hangi kenti kaç öğrenciyi kaldırır hesabını yapsaydınız, tek tip bir turizmle arzu edilen yere gidemeyeceğimiz bilinciyle hareket etmiş ve teşvikleri bu bilinçle vermiş olsaydınız, turizm orada dururken üretimi de o hep söylediğimiz öncü sektör lafına uygun şekilde turizme yönelik üretim şeklinde planlamış olsaydınız bugün geldiğimiz nokta çok daha farklı olabilirdi. 960 milyon dolar turizm, 800 milyon dolardan fazla eğitim gelirimiz var diyoruz ama yükseköğretimde bir noktadan sonra niceliğin değil niteliğin önemli hale geleceğini düşünmüş olsaydınız, nitelik merkezli bir teşviklendirmeyi de gündeme getirseydiniz farklı bir yerde olacaktık".