DENKTAŞ: “KIBRIS TÜRK HALKI TEHDİTLE VE TELKİNLE HAREKET ETMEZ”

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Serdar Denktaş, “biz maalesef Rumların Kıbrıs Türkler alt yönetimdir algısını güçlendirdik. Bizim yapmamız gereken ilk olarak kendi irademizin bize ait olduğunu göstermektir. Kıbrıs Türk Halkı tehditle ve telkinlerle hareket etmez. Evet Türkiye ile birlikte hareket eder. Çünkü bütün dünya bizi sadece Türkiye ile hareket etmeye zorlamaktadır ama Türkiye ile hareket etmemiz bir al ver meselesi değildir” dedi.

Cumhurbaşkanlığı makamına aday olan altı isim, Kıbrıs Postası TV ekranlarında canlı olarak yayınlanan “Kıbrıs Türkü Adayını Seçiyor - Seçim Özel” programında buluştu.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik müdahaleler olduğunun da altını çizen Denktaş, “halkımız çocukları ile tehdit ediliyor. Büyükelçilikte demiyorum ne idüğü belli olmayan bu kişilere hepimiz ortak tepki koymalıyız” ifadelerini kullandı.

Denktaş, “son zamanlarda bu devlete inanıyorsanız falanca adaya, bu toprakları vatan sayarsanız falan adaya oy verirsiniz diye söylemler gelişiyor. Değerli vatandaşlarımız bu devlet ve vatan hepimizindir. Güdülen bir sürü değil varoluş mücadelesi vermiş bir halkın devamı olduğumuzu ve irademizi de ortaya koyma görevi halkındır” şeklinde konuştu.

“FARKI HALK BİLİR VE ORTAYA KOYAR”

“Cumhurbaşkanlığına aday olmamla ilgili halk o farkı bilir ve ortaya koyar. Onun için bu 10 dakikayı ben biraz daha verimli kullanmak istiyorum. Görüşmeler süreci içerisinde 1974'ten itibaren şu hata yapıldı bu hata yapıldı demek doğru değildir. Konjektürel değerlendirmek gerekir, o tarihte alınan kararlar o dönemde geçerliydi. Şimdi o tarihi algılamamız doğru değil. Bütün bu süreç içerisinde bizim bıraktığımız ve üstüne düşünmediğimiz bir olay var, o da alt yönetim algısıdır. Nedir alt yönetimden kurtulmak, ne demektir buna değinmek istiyorum. Bütün sorunların en önemli noktası alt yönetim algısıdır. Güney Kıbrıs’ın İnsan Hakları Mahkemesi’nde elde ettiği birkaç kara ile Kıbrıs Türk tarafının alt yönetim olduğu vurgulandı.”

“ALT YÖNETİM ALGISINI BİZ DE GÜÇLENDİRDİK”

“Rumlar, ‘Türkiye ne derse KKTC onu yapar, onun için de sorumlu Türkiye’dir’ algısını yarattılar. Özne Türkiye'dir, Kıbrıslı Türkler sorumlu değildir. O günden beridir Rum tarafı Türk tarafını muhatap almaya çalışmaktadır. O dönemden itibaren Rum ve Yunan ikilisi, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de hapsetme çabası içerisindedir. Biz de Rum tarafının, ‘Kıbrıslı Türklerin kendi kendine karar alma yetkisi yoktur’ algısını maalesef güçlendirdik. Bu hâlâ devam ediyor, bugün yaşadıklarımız dahil alt yönetim olgusunu güçlendirmektedir. Bizim yapmamız gereken; birincisi kendi irademizin bize ait olduğunu göstermektir. Annan Planı referandumunda aslında tescil etmiş olduğumuz self-determinasyon hakkımızın varlığının peşinden, bu süreç içerisinde hiç koşmadık. Bizler Kıbrıs Cumhuriyeti'nden kaynaklanan haklarımızı değil, Kıbrıs Cumhuriyeti'ne devredilen haklarımız olduğunu Dünya ile konuşmalıyız.”

“BİRÇOK BM ÜYESİ ÜLKEDEN DAHA DEVLETİZ”

“Türkiye ile 1974’ten sonra ortak bir hedef belirleyip o hedefe doğru adımlar atmadık. Hep günübirlik politikalarla tepkiler vererek bugünlere geldik. Şimdi artık şunu göstermemiz lazım; siyaseten tanınmasak da, siyaseten tanınan bir BM üyesi devletten biz, daha devlet bir ülkeyiz. Bu ülkedeki demokrasi, birçok BM üyesi ülke demokrasilerinden daha üst seviyededir. Kıbrıs Türk Halkı birçok yerden gelip bu ülkede vatandaş olmuş olsa da bu kültürel zenginliği birlikte yaşayabilmekte, birlikte karar üretebilmekte ve birlikte geleceğe doğru yürüyebilmektedir.”

“KIBRIS TÜRK HALKI TEHDİTLE VE TELKİNLERLE HAREKET ETMEZ”

“Kıbrıs Türk Halkı tehditle ve telkinlerle hareket etmez. Evet Türkiye ile birlikte hareket eder. Çünkü bütün dünya bizi sadece Türkiye ile hareket etmeye zorlamaktadır ama Türkiye ile hareket etmemiz, AB’nin zannettiği gibi bir al-ver meselesi değildir. Türkiye ile tarihsel bir güçlü bağın olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Ona göre alt yönetim algısından kurtulabiliriz. Dünyanın bize saygı duymaya başlaması, Güney'in bizi bir anlamda var olarak kabul etmesi için, eşit orta olduğumuzu ve bizsiz hiçbir konuda karar verme yetkisi olmadığını göstermek için, tüm uluslararası hukuk yollarını da kullanmak suretiyle ve gerekirse bugüne kadar çok yapmadığınız neredeyse hiç yapmadığımız Rum mahkemelerinden başlayarak iç hukuku bitirip yolumuza devam etmeliyiz. Bu, alt yönetimi algısının ortadan kalkması yollarından biridir.”

“HALKIMIZ ALT YÖNETİM ALGISINI KIRMAK İÇİN HEVESLENDİRİLMEKTEDİR”

“Maalesef bu seçimlerde yaşadığımız bir takım olaylar, kendini devletin temsilcisi olarak atleden insanların ortaya koyduğu yaklaşımlar, tehditler, telkinler, bütün bunlar insanımızı, işte o alt yönetim algısını kırmak için daha da bir heveslendirmektedir. Meselenin özü de budur, bunu bilerek hareket etmeliyiz. Türkiye ile bizi uzaklaştırmaya, bağlarımızı zayıflatmaya kimsenin gücünün yetmeyeceği bir olgudur. Biz kendi irademizle, kendi demokrasimizle Türkiye ile birlikte hedefe doğru adım adım gitmeliyiz bu çok önemlidir. Söylemek istediklerimizi söylemekten korkacak olursak hiçbir yere varmamız mümkün değildir. Alt yönetim olduğumuzu, yönetim bile olmadığımızı dünyadan saklamış oluruz. Bu da bizi yok oluşa doğru götürür.”

“ KIBRIS TÜRK HALKI CUMHURBAŞKANIYLA BİRLİKTE GÖRÜŞMECİSİNİ NE SEÇER”

Görüşmecilik yetkisi 1993'te Sayın Denktaş'ın müracaatı ile meclisten yetki aldığı bir şeydir. Ama onun ötesinde Kıbrıs Türk halkının seçilmiş Cumhurbaşkanı aynı zamanda görüşme parametreleri içerisinde Kıbrıs Türk lideri olarak görüşme masasında yer alır. Meclis tarafından görüşmecilik yetkisi kişi Denktaş'a verilmiş değil Cumhurbaşkanına verilmiştir. İsim değişir orada ama Cumhurbaşkanı görüşmeci olarak devam eder. Nitekim 2004 referandumu öncesinde o dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Talat ve Dışişleri Bakanı olarak beni görüşmeci yetkilendirdi. Cumhurbaşkanı dünya tarafından kabul edilen şekliyle toplum lideri olarak toplumun sesidir, toplumun görüşmecisidir. Çok yapılıyor bu tartışma. Denktaş döneminde o dönemin muhalefeti Denktaş’ın görüşmecilik yapma yetkisi yoktur diye meclise konuyu getirdiğinde karşı çıkanlardan biri bendim. Bugün Denktaş değil bir başkasıdır diye görüşmecilik yoktur diyemem. Meclise konu geldiğinde yine dur diyenlerden biri olacağım. Evet siyaseten tanınmamış bir ülkenin Cumhurbaşkanını seçeriz ama görüşmecisini de seçeriz. Bu çok iyi anlaşılmalı ve bu konuda tavrım nettir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı sonrasında ve meclisimizin Bağımsızlık Bildirgesi'nde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin iki toplumlu iki kesimli federasyonu engellemeyeceği tüm dünyaya ilan edilmiştir. O nedenle mevcut parametrelere göre devam etmiştir.

“KONFEDERASYON BENİM ÖNERİMDİR”

Konfederasyon konusunda 1996 yılında bu şekilde federasyon kuramayız iki devletli bir federasyon kurmaya odaklanmalıyız görüşü bana aittir. Bunu ısrarla vurguladım Allah rahmet eylesin İsmail Cem'in Dışişleri Bakanlığı döneminde konfederasyon gündeme gelmeden hemen önce çağırıldım ve dedi ki bana müjdeler olsun kaç zamandır söylediğin iki devletli çözüm görüşülecek. 1996 yılından bahsediyorum o zaman başlayan kampanya iki devletli çözümü değil Annan Planı’nı getirdi. Bir kere sorun parametrelerde değil, mevcut parametreler gölgesinde Güney'in millet devlet coğrafya üçgeninde kendi kurduğu taahüldür. Onlara göre Kıbrıs'ın bütündür, halk elendir, devlet kendileridir. Buna da Türklerle paylaşmak istemiyorlar. Kıbrıs'ta çözümsüzlük eskiden zannedildiği gibi Denktaş değil çözümsüzlüğün esas sebebi ortaya konulan Türk tezi federasyondur. Rum taahülü ile Türkler arasındaki uçurumun bir noktaya ulaşması mümkün değildir. Bir ray değişikliği ile bir yere varabiliriz. Türk tezi olan federasyonu Rumlar 52 yıldır kabul etmiyor. Ayrıca bir de ortada Rum tezi vardır. Anastasiadis'in ortaya atıp çektiği Desentrilize Federasyon merkezi çok zayıf kanatları çok güçlü bir federasyondur. Ucu açık olmayan ama ufku açık olarak görüşme için çağırmalıyız. Anastasiadis'in ortaya attığı Desetrilize Federasyon Cumhurbaşkanı Akıncı tarafından hemen kapılmalıydı. Federasyona mahkumuz dediğimiz müddetçe karşı taraf seninle oturup pazarlık yapmaz. Ben şimdi başka bir yol öneriyorum bu yol ile uluslararası beklentileri karşılamalıyız.

“HALK OLARAK ORTAK HAREKET ETMELİYİZ”

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin insanını bu devletin geleceğini isteyen birey olarak yetiştirebilirsek ,ileriye doğru ister adını federasyon koyun, ister konfederasyon koyun, ister birleşik koyun o zaman ortak hareket edebiliriz. Bunun içinde günü birlik kararlarla hareket etmemeliyiz.

“İNSANLARIMIZ ÇOCUKLARI İLE TEHDİT EDİLİYOR”

Türkiye ile imzaladığımız protokoller çerçevesinde müdahale etmeden bahsetmiyoruz. Türkiye’nin siz niye bunu yapmadınız sorusunu sorması elbette doğaldır. Bir protokol karşılığında bir rakamı bütçenize alıyorsunuz o katkıya karşı bir şeyleri vaat ediyorsunuz. Şu anki mevcut düzen sadece ve sadece hükümetlerin sorumluluğunda değildir. Bu müşterek sorumluluğumuzdur. Zaman zaman Türkiye tarafından zaman zaman da bizim tarafımızdan bu anlamda yanlışlar ve eksikler karşılıklı olarak yapılmıştır. Burada belediyelerin hükümetler ve İçişleri Bakanlığı'nı muhatap almayarak bir başka yere gitmesi, muhtarlıkların Maliye Bakanı’nın vereceği talimatı dinlememesi ve başka yerin talimatını dinlemesi elbette doğal değildir. Ben Cumhurbaşkanlığına yapılan müdahaleden, hükümet seçerken yapılan müdahaleden bahsediyorum. İnsanların çoluğunun çocuğunun tehdit edildiğine kadar müdahaleden bahsediyoruz. Diğerleri belki çekiniyor söyleyemiyor ama ben söylerim söylemek zorundayım. Bunun durması gerekiyor ki ilişkiler iyileşsin. İstediğimiz o başka bir şey değil. Kendi demokrasimizi yaşayabilmemiz için bu şarttır. Büyükelçilik falan da demiyorum birtakım ne idüğü belirsiz insanlar ben Türkiye'nin temsilcisiyim diyerek gidip sağı solu tehdit ediyorlar. Kendi halkımız tarafından bunun sorumlusu Türkiye olarak görülüyor. Yazık bunu davet edenler var. Kendi arkadaşlarını aramızda jurnalleyenler var. Bunları açık açık konuşmamız cesaretle seslendirmemiz lazımdır. Tek tek insanlarımızın bunu açık açık reddetmesi kendisini tehdit edene dur bakalım demesi ve bunu yapan kişilere bana kimliğini göster demesi gereklidir. Bunu söylemek bile yeni Cumhuriyeti oluşturmaktır. Bunu konuşabilmek bile yeni bir Cumhuriyete yürüyüştür . Bu ülkede bunlar artık değişmelidir. Türkiye Anavatanımızdır bir şey olsa canımız da feda olsun. Ama burası ayrı bir devlettir. Mavi Vatan Türkiye'nin Ege, Marmara, Karadeniz ve Akdeniz'de egemenlik alanınıdır. Mavi Vatan hak ve çıkarlarını koruyan çizgidir bizler yeşil vatan olarak komşusu olmaktan gurur duyarız.

“HALKIMIZIN İRADESİNİ ORTAYA KOYMALIDIR”

Son zamanlarda bu devlete inanıyorsanız falanca adaya, bu toprakları vatan sayarsanız falan adaya oy verirsiniz diye söylemler gelişiyor. Değerli vatandaşlarımız bu devlet ve vatan hepimizindir. Güdülen bir sürü değil varoluş mücadelesi vermiş bir halkın devamı olduğumuzu ve irademizi de ortaya koyma görevi halkındır. İradenize sahip çıkın hayırlısı neyse o sonuç ortaya çıksın.