Ey Özgürlük! Ne zamandır yoksun?

Ilk-okulda, okulla başlıyor, sadece senden olanları, hep birilerine benzeyecek binbir türlü ötekiyle değiştirme çabaları. Diğer çocuklarla anlaşamadığında aykırı oluyorsun mesela, sessiz sakinsen asosyal, fazla hareketliysen de hiperaktif. Illa ki "bir şey" koyuyorlar adını ya da mutlaka adı olana dahil ediyorlar seni de.

Sonra bir gün büyüdün diyorlar, büyümüş oluyorsun. Yine seni aslında olduğunla değil, ne olman gerektiğiyle şekillendiriyorlar. Sadece sanat yapıyorsan yetersiz sayıyorlar mesela, illa bir patron sahibi olacaksın. Erkeksen paralı, kadınsan hem çocuk hem kariyer sahibi olacaksın. Hayatının sahibi olmamak için ne gerekiyorsa onu yapacaksın. Hayatına zaman kalmasın, sen gerçekten ne istiyorsan "sadece zevk için yap" diye planlar yapılacak adına. Zevk aldığın anların azlığını farketmeyecek kadar yoğun olduğunda büyümüş sayacaklar. Aslında hayattan atıldığında, "hayata atıldın" diye kandıracaklar seni. 

Yetmezmiş gibi, ne istediğine de karar verecekler. Isteklerinin hep "en önemli" olduğuna da. Böylece "büyüdüğün" anda isteklerin ihtiyaçlarını ezip geçecek. Istediklerine sahip oldukça özgürleştiğini düşünecek, özgürleştikçe kaybedeceksin hayatının kontrolünü. Zaten herşey istemek, sadece çok istemek üzerine bu kadar bu kadar yoğunlaşmışken ve herkes çok isterken, sen nasıl "sadece" ihtiyaç duyabileceksin ki? 

Oysa sen "gerçekten zenginleştikçe" özgürleşeceksin. İhtiyaçlarını doyurdukça, isteklerinin yerine. Gerçekten sevgi duymayı bildiğinde mesela ve gerçekten verdikçe sevgini ihtiyaç duyana, düşündükçe varolacaksın gerçekten ve varoldukça tadacaksın hayatın dayanılmaz hafifliğini. "Sadece istemeyi" bıraktığında yaratabileceksin "sadece içinden geleni".

Sil baştan başlaman gerekecek bazen. En küçük yaşından beri neyin nasıl yapılacağını söyleyen öğütleri bir kenara atıp, yerine kendi derslerini koyacaksın. Soracaksın ta o zamandan beri kötüledikleri "yalnızlıkla nasıl barışırım" diye ve yalnız kalacaksın isteyerek, kendinle bir kez daha tanışmak üzere. 

Onların sınırlarıyla değil, her seferinde sadece kendi hayatınla ölçeceksin vardığın noktayı. Yoksa ya çok gerisinde kalacaksın diğer hayatların, ya da geride kalanlar yanıltacak seni, zannedeceksin sadece.    

Sana herkesle aynı olmanın tekdüzeliği pazarlanırken, sen olabildiğince sensen ancak verebileceksin dünyaya başkasından farklısını. Ve özgürlüğün senden ne kadar, nasıl uzaklaştırıldığını farkettiğin gün anlayacaksın dünyayı değiştiremeyeceğini. Ve yine o gün farkedeceksin dünyanın seni değiştirmesine izin verip vermeyeceğini.