HABERLER

Birikim Özgür yazdı: Ersin Tatar’ın Siyasetsizliği

19 Ekim Cumhurbaşkanlığı seçimine günler kala tablo aslında çok net.

Bir yanda her soruya, her meseleye doyurucu açıklamalarla yaklaşan, halkın aklındaki soruları ciddiyetle yanıtlayan Tufan Erhürman var.

Diğer yanda ise siyasetsizliğini örtmek için sertleşmekten, ortamı germekten ve bel altı sataşmalardan medet uman Ersin Tatar ve destekçileri.

Kıbrıs sorunu mu konuşulacak?

Erhürman çıkıyor ve meşru zeminde Kıbrıs Türk halkının haklarını nasıl savunacağını anlatıyor.

BM’nin çizdiği çerçeve içinde bizi dünyaya bağlayacak bir stratejiden söz ediyor.

Çözüm perspektifinin hem uluslararası meşruiyet hem de ekonomik gelecek için zorunluluk olduğunu anlatıyor.

Tatar ise “iki devlet” tekerlemesini yineliyor, altını dolduramadığı bir iddiayı slogan gibi kullanıyor.

Rakibin ne dediğine bakmaksızın federasyon tezini çürütme telaşıyla bir şeyler söylemeye çalışıyor.

Ekonomi mi?

Erhürman enflasyon, hayat pahalılığı, kamu maliyesi, turizm ve üretim üzerine somut tespitler yapıyor.

Döviz bazlı gelirlerin artırılmasından, mali disipline, yapısal reformlardan üretim teşviklerine kadar toplumun geleceğini ilgilendiren bir çerçeve çiziyor.

Cumhurbaşkanı olduğunda ekonomi ile ilgili devlet kurumlarının koordinasyonunu artıracağına dair işaretler veriyor.

Reformların takibi konusunda güven telkin eden bir lider profili çiziyor.

En önemlisi ise “ben bilirim, ben yaparım” mantığıyla değil sosyal diyalogla ilgili paydaşlardan derleyeceği ihtiyaç ve öneriler ışığında düşüncelerini somutlaştıracağına dair yarattığı izlenimdir.

Tatar cephesinde ise tam tersine “biz iktidardaysak Türkiye bize bakar, biz taş üstüne taş koymasak da ekonomi bir şekilde yolunu bulur” anlayışı hâkim.

Bu yaklaşım günü kurtaran ama geleceği ipotek altına alan bir rehavet siyasetidir.

UBP’nin siyasetsizliğinin bir diğer göstergesi de milletvekili Hasan Taçoy’un sözleridir.

Taçoy çıkıp diyor ki:

“Erhürman Türkiye ile uyumlu çalışırsa CTP onu yalnız bırakacak.”

Bu sözün arkasında ne var?

Erhürman, uygulayacağı stratejiyi seçimden önce açıklıkla paylaştığına göre; CTP’nin tarihsel misyonu olan karşılıklı kabul edilebilir çözüm ve barış perspektifi ışığında, bu zorlu yolda Cumhurbaşkanı ile verimli bir istişare ortamından kaçınmayacağından kimsenin şüphesi olmamalı.

Asıl sorulması gereken şudur:

Erhürman Türkiye ile uyumlu çalıştığında UBP ne yapacak?

Türk tezlerinin yanında duracak mı?

Yoksa geçmişte Türkiye’nin de çok önemli bulduğu Taşınmaz Mal Komisyonu kurulurken yaptığı gibi, bunu engellemek için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasına benzer bir siyaset mi izleyecek?

Bu gibi konularda düşüncelerimi paylaşmaya çalıştığım birkaç köşe yazısı yazınca Sayın Cumhurbaşkanı kükredi:

“Ben onu ziyaret etmiştim, niye beni değil de Erhürman’ı destekliyor?”

Bu sözleri duyunca az daha Ersin Beye ihanet etmiş gibi hissedip çözüm perspektifinin karşısına dikilecektim.

Eleştiriler karşısında ortaya koydukları tavırlar son derece yüzeysel.

Tamamen bireysel çıkar veya ego üzerinden siyasete yön verme çabasında olduklarını işaret ediyor.

Siyaset konuşacaklarına, tamamen alakasız şekilde ucuz çıkışlarla gündem saptırmaya çalışıyorlar.

“Birikim bizi eleştiriyorsa ne dediğinden bağımsız olarak biz 2016’daki maaş meselesini konuşarak onu alt edelim” histerisine giriyorlar.

Ben Maliye Bakanı olduğum dönemde her imzamı gelecek nesiller için attım.

Bir sonraki seçimi değil toplumun geleceğini düşündüm.

Başım dik, onurumla halkın iradesine saygı duydum.

Bunu hazmedemeyenlerin bugün tek yapabildiği bel altı vuruşlarla günü kurtarmaya çalışmak.

Böyle yapınca bugün maaşların hızla erimesi ve dahası borçla ödenmesi, KOOP iştiraklerinde çalışanlara maaş ödenmemesi ve benzeri konularda hesap vermekten kurtulacaklarını mı zannediyorlar?

Cumhurbaşkanlığı seçimi kişisel sataşmaların değil toplumun geleceğini şekillendirecek vizyonun yarışıdır.

Bu seçimde tercih aslında çok basit:

Bireylerin zayıflıkları, kırgınlıkları, kişisel beklentileri veya egoları üzerinden siyasete yön verme tarzı mı toplumsallık, geleceği inşa etme çabası ve biz duygusunun yeniden tartışmaların odağına yerleştirilmesi mi?