“Bakan körler, işiten sağırlar ve konuşan dilsizlerle dolu olan bir Dünya’da o gören bir kör, duyan bir sağır ve kendini ifade edebilen bir dilsizdi.”

Herkese Merhaba! Yukarıdaki sözler “Her şey Su İle Başladı” isimli, engelli bir bireyin gerçek yaşam öyküsünü anlatan ve okuduğunuz zaman ilham kaynağı diyebileceğiniz Helen Keller isimli işitme ve görme engelli bir bireyin kitabından alıntı… Giriş cümlesinden de anlaşılacağı gibi bu aydan itibaren, sizlerle engelli bireyler, özel eğitim ve işim, ilgi alanım olan “çocuklar ve eğitim” ile ilgili yazılar paylaşmaya çalışacağım. Bir nebze olsun farkındalık yaratabilirsem, bilinmeyen konulara ışık tutabilirsem ne mutlu bana…

Yaşadığımız bu Dünya’da her birey özgür olmak, kendi kendine yetebilmek, bağımsız olarak yaşamını sürdürebilmek ister. Yetersizlik ise zihinsel, fiziksel, davranışsal ya da duyu organlarının zedelenmeye bağlı olarak tüm ya da kısmen işlevlerinde gözlenen kayıpların ortaya çıkardığı durumu ifade eder.(Ataman, 97) Yani yetersizliği bir şeyi yapmada yeterli olmama, belirli bir şekilde davranmada sınırlı kapasite olarak tanımlayabiliriz. Örneğin kulağında zedelenme olan bireyin işitememesi o bireyin yetersizliğidir.

Toplumumuzda ve halk arasında genellikle engel kelimesine rastlıyoruz. Peki neden? Yetersizlik yerine “engel” sözcüğünü neden kullanıyoruz? Yetersizlik, içinde bulunulan koşullara bağlı olarak engelliliğe neden olur. Örneğin, bireyin ayağını kaybetmesi nedeniyle yürüyememesi yetersizlik, bireyin yürüyemediği ve tekerlekli sandalye kullandığı için toplu taşıma araçlarını kullanmada, kendi ihtiyaçlarını karşılamada, asansörü olmayan bir binada istediği yere ulaşmada zorlanması engel olarak ifade edilebilir. Yetersizlikten kaynaklı kişinin gündelik veya sosyal yaşam içerisinde karşılaştığı her türlü zorluk engeldir.

Engelleri ben yaratıyorum; sen, biz, o, yerel yönetimler, devlet, yetersizliği olan bireylerin çevresindeki herkes. Bu bireyler kendi kendine yetebilecekken, toplumsal rolleri üstlenip, bağımsız olabilecekken engeller karşısında yıkılıyor, ümitsizliğe itiliyor. Yapılabilecek, atılması gereken çok adım var. Belki de en önemlilerinden biri işe “empati” yetisini katarak başlamaktır. Nazım Hikmet’in de dediği gibi parolamız “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” olsun. Birbirimizi anlamak ve birbirimize ışık tutmak adına elimden geldiğince farkındalığa yönelik bir kitap, film vb. şeyleri sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Yazının başındaki kitap bu ayki farkındalık kitabımız olsun. Kitap okumayı sevmem diyorsanız sayfa sayısının az olduğunu söyleyebilirim. Hep birlikte farkındayız diyebildiğimiz, engelsiz günlere….

Farkındalıkla kalın….