Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Ankara büyükelçileriyle Çankaya Köşkü'nde bir araya geldi.

Türkiye'nin şimdiye kadar hayata geçirdiği enerji projeleri ile Avrupa'nın enerji arz güvenliğine önemli katkılarda bulunduğunu vurgulayan Erdoğan, "Biz, Doğu Akdeniz'de hakkımız olmayan bir şeyi talep etmiyoruz. Bölgede var olan hidrokarbon kaynakları konusunda ülkemizin ve milletimizin meşru menfaatlerini korumaya çalışıyoruz. Hiçbir geçerliliği olmayan maksimalist haritalar üzerinden ülkemizin sahillerine hapsedilme girişimlerine itiraz ediyoruz." dedi.

Erdoğan, geçen aylarda yaşanan kimi hadiselerde Türkiye'nin, haklarını koruma kararlılığını gösterdiğini hatırlatarak, şunları ifade etti:

"Türkiye'nin ve KKTC'nin içinde yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmayacağı herhalde artık anlaşılmıştır. Altını çizerek ifade etmek isterim ki Türkiye, Akdeniz'de gerilimden değil, barıştan, iş birliğinden, hakkaniyetten ve adaletten yanadır. Akdeniz, bizleri ayıran değil, hepimizi birbirimize yakınlaştıran, birleştiren, iş birliğimizi güçlendiren bir denizdir, öyle olmalıdır. Akdeniz, Cezayir'den Mısır'a, Libya'dan Tunus'a, Filistin'den İsrail'e, Türkiye'den Yunanistan'a, İtalya'dan İspanya'ya kadar tüm ülkeleri ve halklarıyla büyük ailemizin çatısı, ortak yuvasıdır. Doğu Akdeniz'i bir rekabet alanı olmaktan çıkartıp uzun vadeli çıkarlarımıza hizmet edecek bir iş birliği havzası haline getirmeliyiz. Gündeme getirdiğimiz Doğu Akdeniz Konferansı'nın da bu amaca hizmet edeceğini düşünüyoruz."

Erdoğan, Kıbrıs Türkleri dahil tüm tarafları bir araya getirecek bir enerji iş birliği forumu kurulmasının faydalı olacağı kanaatinde olduklarını dile getirdi.

Erdoğan, Yunanistan'ın Navtex ilanı gibi amacı belli bir uluslararası imkanı, sahaların sadece yüzde 10'unu kullanarak yeni bir gerginlik sebebi haline dönüştürecek kadar ileri gittiğinin altını çizerek, şöyle konuştu:

"Son yıllarda, hava sahası ihlallerini ve gayri askeri statüdeki adalarda özellikle hukuka aykırı faaliyetlerini artıran Yunanistan'ı gerginliği tırmandırıcı faaliyetlerinden vazgeçmeye davet ediyoruz. Komşumuz Yunanistan ile 25 Ocak'ta başlayacak istikşafi görüşmelerin inşallah yeni bir dönemin habercisi olacağına inanıyorum. AB'nin hem bu konularda hem de Kıbrıs meselesinde samimi bir özeleştiri yapması gerekiyor. AB, Kıbrıs'ta 2004 yılında çözüme 'hayır' diyen Rum tarafını tam üyelikle ödüllendirirken, referanduma 'evet' diyen Kıbrıs Türküne verdiği taahhütleri unutmuştur. Bunları da yerine getirmesini bekliyoruz. Son dönemde, AB'nin Kıbrıs Türk tarafıyla üst düzey hiçbir teması olmamıştır. Hal böyleyken AB, Kıbrıs meselesinin çözümünde nasıl kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir?"

Kıbrıs'ta iki devletli model dışındaki alternatiflerin çözüm olmayacağını, yarım asırlık müzakere tarihinden alınan derslerin açıkça gösterdiğine işaret eden Erdoğan, "Kıbrıs'ta başarısız olmuş modelleri tekrar tekrar konuşmak yerine, yeni ve gerçekçi alternatifleri tartışmamız gerekiyor." dedi.

Erdoğan, Fransa ile ilişkileri vizyoner bir yaklaşımla yeniden ele alarak gerilim hattından kurtarmak istediklerini, son dönemde bu çerçevede iki tarafça atılan adımları memnuniyetle takip ettiklerini söyledi.

Portekiz'in AB dönem başkanlığında tüm başlıklarda müspet gelişmeler sağlanmasını ümit ettiklerini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bin yıldır aynı coğrafyayı paylaşıyor, aynı medeniyet havzasından besleniyoruz. Türk tarihini nasıl Avrupa'sız okumak mümkün değilse, Avrupa tarihini de Türkiye'siz anlamak mümkün değildir. Millet olarak geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz. Bu anlayışla 60 yıldır Birliğe tam üyelik mücadelesi veriyoruz. Bu süreçte karşılaştığımız onca çifte standarda ve haksızlığa rağmen nihai hedefimiz olan tam üyelikten hiçbir zaman vazgeçmedik.

Göreve geldiğimiz 2002'de 'Kopenhag Kriterleri'ne gerekirse Ankara Kriterleri der, yolumuza devam ederiz' demiştim. Nitekim son 18 senede bu sözümüze sadık olarak vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini genişletme noktasında tarihi nitelikte adımlar attık. Mevcut anayasamızın üçte ikisini değiştirerek darbe dönemlerinin izlerini büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Darbe, cunta ve siyasete anti demokratik müdahalelerle maruf bir ülkeyi ileri demokrasi rayına oturttuk. Sivil siyasetin önündeki engelleri kaldırıp ülkemizde sessiz bir devrime imza attık. Avrupa Birliği üyesi ülkeler bunu 'Türkiye'nin sessiz devirimi' olarak nitelemişlerdir."