2015 yılında 2 bin 300’üncü yaşını kutlayan, geçmişin ihtişamlarının aynı zamanda yıkımlarının  yaşlı tanığı Mağusa’yı, medeniyetlerin kesiştiği kent ya da tarihe damgasını vurmuş parlak bir yıldız olarak nitelendirmek pek de yanlış bir benzetme olmaz.
Lüzinyan döneminin görkemli gotik mimari sanatını ve muhteşem taş işçiliğinin örneklerini yansıtan,  her köşesi tarih ve gizem kokan “Açık Hava Müzesi” durumundaki Mağusa Surlariçi, kendine özgü özellikleri ile tekrardan keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi ışıldıyor.
Şehrin kuruluşu ile ilgili birçok teori olsa da, en güçlüsü,
Mağusa'nın MÖ 3'üncü yüzyılda Ptolemeus krallarından Philadelphus tarafından kurulduğu ve kralın yeni kente kız kardeşi Arsinoe'nin adını verdiği...
Kıbrıs yazı dilinin doğduğu yer de olan Enkomi - Alashia ticaret şehri, tarih sürecinde Mağusa’nın gelişiminin ilk halkasıdır.
Ardından Kıbrıs tarihine damga vuracak, Kıbrıs’taki en önemli şehir krallıklarından muhteşem şehir, uzun yıllar Kıbrıs’ın başkentliğini yapmış Salamis'in hikayesi başlar. Salamis’in önce depremler, akabinde ise 648 yılında,  Araplar tarafından yakılıp yıkılması üzerine oradan göçen halk bugünkü Mağusa’nın bulunduğu alanda küçük bir liman kenti kurar. Kentin adına da, Arapların bulamaması umuduyla, "Kumda saklı" anlamında "Ammohostos’’ olarak telaffuz ederler.
Liman ve ticaret avantajından dolayı gelişen kent, Tapınak Şövalyelerinin çok kısa süren hakimiyetinden sonra, Lüzinyan Döneminde (1192-1489) Lefkoşa'dan sonra adanın ikinci önemli kenti durumuna yükselir. Ve  Frenklerin diliyle "Famagusta" diye tanınmaya başlar. Şehrin gelişiminde, liman ve ticaret faktörü en büyük rolü oynamıştır.

1291de Akka’nın Müslümanların eline geçmesiyle,  Mağusa (Famagusta), şövalye ve asillere kucak açar, bu sayede tüm doğunun en zengin limanı olur. 1373 de bir yüzyıl kadar Cenevizliler, 1489 dan sonrada 1571 de çok zorlu bir savaştan sonra Osmanlı adayı eline geçirene kadar Venediklilerin hakimiyetine girer. 1298-1312 yılları arasında inşa edilen Lüzinyan krallarının Kudüs Krallığı taçını giydikleri St.Nicholas Katedrali Gotik sanatının harikulade örneklerinden biri olup, Osmanlı döneminde ilave edilen minare ile camiye (Lala Mustafa Paşa Camii) dönüştürülür. Camiinin bulunduğu meydan adını 1873 de Mağusa’ya 38 ay sürgüne gönderilen hürriyet şairi Namık Kemal’den alır.

Othello Kalesi ve efsaneleşen aslan heykeli

Venedik döneminde inşa edilen William Shakespeare’in ünlü trajedyasına konu olan Othello Kalesi ve Mağusa’lıların “Git derdini aslana söyle” diye efsaneleştirdiği, Surlar içinin taş arslanları bu şehre apayrı bir gizem yüklüyor.  
Mağusa yakınlarındaki şehir krallığı Salamis ve  hıristiyanlık dininin Kıbrıs’a yayılmasında St. Paul ile birlikte büyük etkisi olan St. Barnabas’ın adını alan günümüzde ikon müzesi olarak kullanılan St. Barnabas Manastırı muhakkak surette ziyaret edilmelidir.

Mağusa, sur içi ve sur dışı sunduklarıyla, tarih ve kültür anlamında hiç tartışmasız Adamızın  çok özel bir adresi. Şehir, kendine yergi alışkanlıkları, gelenekleri, spor kulüpleri, Hayalet şehire dönüştürürülen bir dönemin turizm yıldızı Kapalı Maraşa komşuluğu ve “gargacılar” espirisi ile anılan özelliklere sahip. Tarih sürecinde, “Doğunun gizemli limanı” ve günümüzde “Açık Hava Müzesi ve Üniversite Şehri” payelerini fazlasıyla hak ediyor.

              MAĞUSA’YI ZİYARET ETMEK İÇİN 10 GÜZEL NEDEN !

1-Açık Hava Müzesi şeklindeki surlar içi Mağusa’sını,  Deniz Kapısından ( Porta Del Mare) ya da Kara Kapısından başlayarak adım adım yürümek, benzersiz bir tarihsel zaman tüneli yolculuğu olacaktır.

 

2-Kralların taç giydiği, gotik mimarinin şaheseri St.Nicholas Katedrali önündeki, Katedrale yaşıt (yaklaşık 715 yaşında) Kıbrıs’ta yaşayan en eski ağaç Cümbez Ağacı (Ficus Sycomorus) ile tanışabilirsiniz.

3-Shakespeare’in Othello Trajedyasına konu olan, Othello Kalesi’nde Desdemona’nın trajik hikayesini hissedebilirsiniz.

 

4-Tarih sürecinde M.Ö 11. – M.S 9. yy. arasında tam 21 yüzyıl iskan gören  ve uzun yıllar boyunca Kıbrıs’ın başkentliğini yapan, Kıbrıs şehir krallıklarından etkileyici şehir Salamis’i ziyaret etmek, tarihin büyülü yolculuğuna çıkmakla eşdeğer.

 

5-5’inci İncil teorisinin temsilcisi, Hz.İsa’nın teselli kaynağı adını verdiği havarisi Aziz Barnabas’ın, Mağusa yakınlarındaki Salamis’te doğduğu ve mezarının Kuzey Kıbrıs’ta olduğu bilinmekte.  St.Barnabas Manastırı ve mezarı, inanç turizmi için önemli bir merkez özelliğinde.

 

6-İlk Osmanlı sefiri (Paris Elçisi) 28. Mehmet Çelebi’nin,  Mağusa’daki Buğday caminin avlusunda bulunan Osmanlı taş işçiliğinin nadide örneklerinden biri olan mezarının görmek, Osmanlı’nın farklı bir yönünü keşfetmek anlamında olacaktır.

 

7-1873’te 38 ay boyunca Kıbrıs’a sürgüne gönderilen, vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal’in  zindanını ve müzesini ziyaret etmek, sizi düşündürecektir.

 

8-Mağusa Bölgesinde çok sayıda bulunan butik cafe, pastane, yerel restoran ve kültürel nokta ziyaretçiler için çok özel mola durakları. Mağusa sahillerinin altın renkli kumsallarının, Adanın en iyilerinden olduğunu  da unutmamak gerek !

 

9-Kıbrıs tarihinin en önemli yerleşim yerlerinden biri olan ve tarih süreci boyunca, çok önemli buluntular veren, Kıbrıs yazı dilinin doğduğu  Enkomi-Alasia yerleşim yerinin görülmesi, tarihsel zenginliğin farklı bir boyutu olarak içinde farklı hikayeleri barındırır.

Mağusa’da düzenlenen, uluslararası kültür ve sanat festivallerine iştirak etmek, sizleri sanatsal bir yolculuğa çıkaracaktır.

 

10-Lüzinyan krallarının Kudüs kralı olarak taç giydikleri, St.Nicholas Katedrali (Lala Mustafa Paşa Camii) Ortadoğu’daki en mükemmel işçilikle yapılan katedral olup Mağusa surlar içinin merkezinde, geçmiş medeniyetlerin selamını veriyor. Bu meydan da  Luzinyan, Venedik ve Osmanlı dönemlerinin ayak sesleri yankılanıyor.

 

Farklı medeniyetlerin buluşma adresi  MAĞUSA, farklı yönleriyle keşfedilmeyi bekliyor. Keşfedin !