Bir film olsaydı hayatı ve birkaç versiyonu olsaydı o filmin. Oturup doya doya izleseydi "acaba ne olurdu" diye düşünüp de yaşayamadığı her anı…
Hayat, kaçırdığı anlara duyduğu özlemdi O’nun için. Öyle yapmak isterken böyle yaptığı anların toplamıydı. Çoğu için kaçırılmış, belki de hiç yaşanmamış sayılabilecek bir hayat O’nun için tam da bu yüzden, tamamlanamadığı için güzeldi.
Yaşayabileceklerinin hayali, hep yaşadıklarından, daha doğrusu yaşarken tükettiklerinden daha güzel olmuştu ve öğrenmişti aslında yaşayamadıklarının hayatında ne denli büyük bir rolü olduğunu. Hep istemek ama hiç kavuşamamak. O’nun hayal edebileceği kadar ve gibiydi kavuşamadıkları ve hayal gücü sınır tanımıyordu.
Hiç tadamadığı lezzetlerin tadı gibiydi dokunamadığı ellerin tadı da. Biliyordu. Adı gibi. Çünkü öyle olduğunu hayal etmişti ve öyleydi. Herşey O nasıl istiyorsa öyleydi çünkü O öyle hayal ediyordu.
Yaşayamadıklarıyla nasıl yaşardı bir insan? İşte bunun en güzel örneğiydi Rüya. Yaşayamadıklarınca yaşıyordu. Kim yaşayabilirdi ki bu kadar. Herkes şükrettikçe Rüya istiyor, istiyordu. Öyle çok şey istiyor ve öyle çok şeye hasret kalıyordu ki, yarım kalmışlığın o tarifsiz huzuru içinde, özlemle dost yaşıyordu.
Aşık olduklarıyla aşık kalacağı kadar vakit geçiriyor, O’na aşık olanları da aşklarına hapsediyordu. Yarım bırakmanın ve yarım kalmanın huzursuzluğuyla baş başa. Böylece yaşanmamış aşklar hep taze, yaşananlarsa aşk olmaktan çıkıyordu. En çok sevdiğinden hep en çok kaçıyordu Rüya. Gerçek olmasın diye…
Öyle demişlerdi çünkü… “Aşk gelir geçer”… İnanmıyordu aşkın geçtiğine, geçebileceğine. Aşk hep oradaydı da biz yanından geçip gidiyorduk… "Oysa hiç geçmezsek aşktan, aşk da terketmez bizi” diye düşünüyor ve biriktirdiği bütün aşklarıyla yaşıyordu. Onlarsız belki ama aşkla…
Büyüyordu biriktirdiği aşklar kadar ve yaşıyordu onlara yaşattığı aşkın ömrü kadar… Kim demiş "ölümsüz aşk yoktur" diye… "Aşık ölenlerin aşkları da sonsuz olur” diyordu Rüya. Bitmeyen aşkın aşığı ölse dahi…
İşte bu yüzdendi aşk mı özlem mi sorusuna cevabı; özlem. Çünkü hiçbir aşk, o aşka duyulan özlem kadar yoğun yaşanmıyordu.
Ve “ben yoksam hayat da yok” diyordu Rüya. Aşkları, ondan geriye kalan hayatla bağlarıydı. İstediği gibi; sonsuz ama yarım…Hayal edebildiğince gerçek ama hiç yaşanmamış...