En son ne zaman bir manavdan ya da kasaptan alışveriş yaptınız? Ya da en son ne zaman kokusu sokağa taşan odun fırınından yeni çıkmış çıtır çıtır sıcak ekmeğe dokundunuz? İngiltere’nin doğu kıyısındaki Louth kasabası, bildiğimiz şehir hayatından uzak sokaklarını, dükkanlarını ve en önemlisi doğal ve sağlıklıyaşam alanlarını korumaya devam ediyor.

Haftaiçinin yorgunluğunu atmak için sabahın ilk saatlarinde yola çıkıp Manchester’a trenle iki buçuk saat uzaklıktaki Louth kasabasını keşfetmeye karar verdim. Şansım yaver giderse 20 dakika uzaklıktaki Grimsby’ye de uğrayıp muhteşem doğa olayı gelgit’i de izleme olanağım olacaktı. Ta ki Louth’a varana kadar..

Louth İngiltere’nin denize kıyısı olan, buna rağmen özenle korunan doğasıve çivi bile çakılmasına izin verilmeyen yüzlerce yıllık ahşap evleriyle ünlü. En yüksek yapı en fazla iki katlı. Bu görüntüyü korumaya o kadar kararlılar ki kasabada alışveriş merkezi, fast food ve kahve zinciri görme şansınız yok.

Haftanın üç günü kurulan sokak marketlerinde aradığınız her şeyin en tazesini bulabiliyorsunuz. Çiftçi pazarında dalından yeni koparılmışsebze ve meyveler, ev yapımı peynirler, biralar, şaraplar. Evlerin balkonlarınısüsleyen bin bir çeşit çiçek ve tohum satıcıları ve mezatlar kasabanın meydanlarını renklendiriyor. Özellikle ‘climbing rose’ adı verilen ve baharda tohumları açtığında adeta köpürüp ekildiği yerde köprü şeklini alan pembe güller pek çok kişinin favorisi.

 

St. James Katedrali 295 feet uzunluğunda
Meydandan ilerleyip kasabanın her yerinden görünen, Louth’un sembolü, Ortaçağ mimarisine ait St. James Katedrali’ne uğramam şart. Keza 15. yy. sonlarında gotik tarzda yapılan, 295 feet (90 m) uzunluğundaki yapı, -rivayete göre- İngiltere’nin en uzun katedrali. Devasa görüntüsüyle adeta tüm kasabayı koruma altına almış olan katedralin çevresi oldukça kalabalık. İçini gezip 197 basamaklı merdivenlerini tırmandıktan sonraşehri bir de kuşbakışı izlemek keyifli. Louth ve çevresinde çok fazla çiftlik ve yeşil alan var.

Katedralin cafeteryasında Louth sakinleriyle sohbet ederken yeşil alanın sandığımdan fazla ve fakat oldukça değerli olduğunu öğreniyorum. Ünlü bir İngiliz oyuncak kralının buradaki 15 dönümlük çiftlikte yaşadığını öğrenince Louth’ta yaşayan kitle az çok gözümde canlanıyor. O kadar ki kasabanın terzisi sadece houte couture kıyafet dikip, özel müşteriler için çalışıyor ve kasabada yaşayan hiç kimse seri üretim takım elbise giymiyormuş.

 

Sıcak ve çok bildik mahalle havası
Katedralden çıkıp kendimi kasabanın sokaklarına atıyorum. Her yer özenli ve temiz. Sıra sıra antikacılar, çeşit çeşit peynir satan dükkanlar, kapısında uzun kuyruk oluşmuşkasap, sebzeleri müşterilerine kese kağıdıyla uzatan manav, müşterilerinin siparişlerini yetiştirmeye çalışan balıkçı bana o sıcak ve çok bildik mahalle havasını hatırlatıyor.

 

Taze ekmek ve kek kokusu
Sokakları koklayarak yürümek beni hep güzel şeylere götürmüştür. Burnum yine yanılmıyor ve başka bir meydanda, dükkanlardan gelen kokuyu takip edip kapının arkasındaki çıngırak sesiyle birlikte birinden içeriye dalıyorum. Mis gibi taze ekmek ve kek kokusu.. Pek çok ülkede cevizli, zeytinli, haşhaşlı, üzümlü ekmek tatmıştım ama burada ilk kez ‘erikli ekmek’ gördüm. Ahşap ve küçük dükkanlarda dolaştıkça kendinizi film dekorunda dolaşıyor gibi hissetmemeniz mümkün değil.

Dönüp dolaşıp kendimi katedralin karşısındaki İstanbul Restoran’da buluyorum. Tadını unutamayacağım susamlı, tereyağlı ekmeği, ara sıcakları ve saltanat kayığı şeklindeki seramik tabaklarda sıcak servis edilen Türk mutfağıyla İngilizlere yıllardır Türk mutfağını sevdirmeyi başarmışlar bile.

Kasaba sakinleri Louth’a bir de baharda gelip camlardaki ve bahçelerdeki çiçekler açtığında ziyaret etmemi öneriyor. Ne dersiniz? Yeniden ziyaret etmeye değmez mi?

 

Hülya Meral