Londra’da 10 ve 17 Haziran’da iki festivalimiz var...

Her ikisinin de tıklım tıklım kalabalık olması, neşeli, heyecanlı ve dop dolu geçmesi en büyük dileğimdir.

Efendim “iki ayrı festival, yine birlik olamadık, yine bölündük” mü diyorsunuz?

Ben öyle düşünmüyorum!

10 Haziran’dakini organize edenleri, de 17 Haziran’dakini organize edenleri de kutlarım.

Keşke iki değil, 10 tane benzer etkinlik düzenlense!

Ne zararı var ki bunun?


***


Yılda bir kez değil, yılda beş kez, on kez, farklı örgütler bu tür organizeleri gerçekleştirse ve halkımız da buralara gidip, hem eğlense, hem kaynaşsa, hem kültürel keyif alsa, hem alış veriş yapsa fena mı?

Bence değil...

Bence asıl sıkıntı, doğal asimilasyonun verdiği sıkıntıdır.

Yıllar geçtikçe, Londra’daki toplumumuz daha da zayıflayacaktır.

Bu tür etkinlikler, o zayıflamayı bir nebze olsun yavaşlatması açısından da olumludur.


***


Doğal asimilasyon kaçınılmazdır.

Karşı da değilim.

Ama toplumsal ve kültürel değerlerimizi koruyabilmek de zenginliktir.

Bu arada, bir sıkıntı da, bu toplumsal ve kültürel değerlerimizi korurken, Kıbrıs’taki devlet ile yani KKTC ile bağların sağlam olmasıdır.

Ne yazık ki bu bağlar sağlam değildir.

Bunun çok çeşitli sebeplerini sıralayabiliriz.

Doğal asimilasyon, bağların zayıflamasının bir sebebidir.

Yani, bir gün mutlaka ülkesine dönmeyi hayal eden Kıbrıslılar hızla azalmakta, onların çocukları, torunları, torun çocukları ise daha çok doğdukları ve büyüdükleri ülkeye uyum sağlar hale gelmektedir.


***


Bunun yanında KKTC’deki hükümetler ve hatta kurumlar ve bireyler; İngiltere’de yaşayan topluma, hiç bir dönemde bir şeyler verememiştir.

Onların bürokratik sıkıntılarına çare olamamıştır.

Tam aksine, “Londralılar”, her dönemde “yolunacak kaz” olarak da görülmüştür.

Tüm negatif ilişkilerin bir kenara bırakılması ve KKTC devleti ile İngiltere’deki toplumun yeniden barıştırılması, yeniden kucaklaşması çok önemlidir.

Bunun karşılıklı kazanımlar içermesinin de mutlaka önemi olacaktır.

Ancak en önemlisi, İngiltere’de yaşam süren toplumumuzun, turizm ve tatil tercihlerinin Kuzey Kıbrıs’tan uzaklaşmamasıdır.

Ne yazık ki bu konuda son yıllarda çok olumsuz manzaralar söz konusudur.

Bu konuda KKTC devletine, Londra’daki temsilciliğine ve turizm bürosuna görevler düştüğü gibi, İngiltere’de örgütlü sivil toplum kurumlarına da görevler düştüğü apaçıktır.


***


Hiç bir şey için geç kalınmış değildir.

Festivallerimiz birer fırsattır.

10’unda ve 17’sinde, KKTC ile Londra’daki toplum arasındaki buzların eritilmesi için de düşünce ortaya konması gerektiği inancındayım.

Londra’daki Kıbrıslı Türk toplumu, 1955’lerden beri, gerektiği her zaman, Kıbrıs Türk toplumunun yanında olmayı hep başarmıştır.

Bu başarı, gurur duyulması gereken bir diaspora zaferidir.

Son dönemlerdeki kırgınlıkların ve soğukluğun sebepleri ile uğraşmadan, o ilişkiyi daha faydalı bir pozisyona çekmek, hepimizin görevidir.

Siyasi farklılıklarımız olacaktır.

Lanet olası Kıbrıs sorununa çözüm modeli konusunda çok farklı düşüncelerimiz de olabilir.

Ama hiç bir şey, bağlarımızın tamamen erimesine neden olmamalıdır.

Bu arada, içinde bulunduğumuz dönem, Kuzey Kıbrıs’ta özellikle TL’nin döviz karşısındaki erimesine de bağlı olarak, çok sıkıntılı bir dönemi işaret etmektedir.

İngiltere’den Kuzey Kıbrıs’a bu yıl, daha çok turistin gelmesi, inanılmaz büyüklükte önem arz etmektedir.

Sterlin’in TL karşısında çok güçlü olması, bu tatili de ucuza getirebilecek bir avantajdır...

Bekliyoruz...

Sevgi dolu bir Haziran ayı dileğiyle...