Çocukların tatili ve geleneksel tatil anlayışı nedeniyle Londra’dan KKTC’ye tatilin en yoğun olduğu dönem Temmuz ve Ağustos aylarıdır...

   Elimden gelse Temmuz ve Ağustos’ta Kıbrıs’ı görmek bile istemem oysa...

   Yatırsınız ter içindesiniz, kalkarsınız ter içinde... Air condition denen salak aletlere mahkumsunuz... Deniz bile sıcaktır... Hele Girne bölgesinde hava çekilmez bir hal alır...

   Dört bir yan kurudur. İçecek su akmaz çeşmelerden. Sivrisinekler ölümdür... Hele o küçük ot sinecikleri...

   Oysa şimdi KKTC cennettir...

   Çocuğu çoluğu olmayanlar için bence kolay... Helel Christmas dönemi...

   Yemyeşil olmaya başlar şimdi Kıbrıs.

   İlk yağmur düşer; topraktaki sıcaklığın havaya fışkıran kokusu, ciğerlere dopingtir...

   Zeytin zamanıdır. Harup zamanıdır... Zeytinyağı değirmenlerine sabaha yakın gitmenin keyfi şimdidir... İlk çıkan zeytinyağına sıcak çöreciği batırıp batırıp yemek... Çakıstesleri kırmak...

   Kaynat böğrülceyi kabacığnan, bas yeni zeytinyağını; hele kara yağsa... Keyfine doyum olmaz...

   Hava akşamları özellikle tadına doyulmaz bir serinliktedir... Çık verandaya otur... Gökyüzü masmavidir. Zerre rutubet yoktur.

   Kıbrıs şimdi çok güzeldir...


*****************************************

Kuzey Kıbrıs’tan Londra’ya bakış

   Kuzey Kıbrıs’ta günümüzde “eski Kıbrıs”ı aramak nostalji bile olmanın ötesinde imkansızdır... Eski Kıbrıs’ı bulmak mümkün değil.

   Yeni bir Kuzey Kıbrıs var artık...

   Yoğun nüfus akışı ile yeniden şekillenmiş bir ülke... Örneğin koskocaman Girne’de ya da Lefkoşa’da, “şeftali kebabı” bulabileceğiniz restoran veya eski deyişle “aşçıhane” hiç kalmadı dersem yalan olur ama tek tük kaldı...

   İyi ki “Kel” gibi bir iki girişimcimiz hala uğraşıyor da doğru dürüst Kıbrıs kebabı yiyebiliyoruz...

   Sadece kebap değil elbette, yaşam ve kültür çok farklılaştı...

   İnsanlar çok değişti...

   Londra bu nedenle çok önemli... Neden? Çünkü Londra’daki Kıbrıs kökenli Türkler, ya da Londra’da yaşam süren Kıbrıslı Türkler, eskinin tadını daha iyi biliyor... Ne yazık ki geldikleri zaman gördükleri manzaradan da en çok onlar etkileniyor.

   Londralılar... Londra’da yaşam süren Kıbrıslı Türkler...

   Yıllardır, seçme seçilme hakkı talep edenler var...

   Ne olacak?

   Farzedin ki seçme seçilme hakkı verildi Londralılara...

   Seçtiğiniz insanlar sizinle ilgili karar mı alacak?

   İngiliz hükümetine mi müdahale edecekler?

   Mümkün değil...

   Londra’daki vatandaşlarımızın seçme seçilme hakkı talebinin arkasında aslında “Kıbrıs sorunu” ile ilgili karar süreçlerine müdahalenin yattığını düşünüyorum...

   Bunun da ne kadar doğru bir tavır olduğunu doğrusu tam anlamıyla kavrayabilmiş değilim.

   Bir kere, “hukuken” seçme seçilme hakkı verilebilmesi için, Kraliçe’nin hükümeti ile KKTC’nin hükümeti arasında bir anlaşma yapılması ve iki ülkenin “mütekabiliyet” esası gereğince karşılıklı olarak vatandaşlarına oy hakkı vermesi gerekir... İsteyen ülke kullanmaz bu hakkı ama karşılıklılık esastır. Majestelerinin hükümetinin İrsen Küçük hükümeti ile anlaşma yapabilmesi mümkün değil...

   Efendim belirli yerlere sandıklar kurulabilir falan diyenler var... Olmaz... Seçim güvenliğini ve güvenilirliğini kim sağlayacak?

   Devletin seçimde var olması şarttır...

   Kaldı ki, siyasetinden doğrudan etkilenmeyeceğiniz bir parlamentoyu ve hükümeti neden seçesiniz ki!

   Kıbrıs sorunu mu?

   Kıbrıs sorunu kesinlikle Kıbrıslı Türklerin iradesi ile bir yere gitmiyor ve gitmeyecek... Kıbrıs sorunu artık Türkiye’nin insiyatifine kalmış durumdadır... Birileri Türkiye’yi ikna ederse, Kıbrıs sorunu çözülecek ve bunda Kıbrıslı Türklerin zerre kadar konuşma hakkı da olmayacak...

   Sevgili Londralılar... Sevgili Londra’da yaşayan Kıbrıslı Türkler...

   Yaşadığınız ülkeye sahip çıkın... Yıllardır söyleniyor; tekrar etmekte bir sakınca görmüyorum ama örneğin büyük partilerin yıllık kongrelerinde, siz de tıpkı Rumlar gibi “Fringe” toplantılar yapmayı deneyin... Daha çok günlük siyasete katılın. Daha çok yaşadığınız ülkeye sahip çıkın....

   Kıbrıs’tan umudu kesin, kopun, bir daha gelmeyin demiyorum... Kuzey Kıbrıs için çok şey ifade ediyorsunuz... ama gerek kendinize, gerek çocuklarınıza ve gerekse Kıbrıs’a bir şeyler vermek niyetindeyseniz “oraya sahip çıkın”...

*******************************************

KKTC’den Londra’ya bakışı



   Aslında KKTC hükümetinin değil, KKTC siyasetinin Londra’ya bakışı önemlidir...

   Oy vermeyen Londralılar, KKTC’de hiç bir siyasi partinin doğrudan ilgi alanında değildir...

   Ancak, “tam bir ilgisizlik” olduğunu da kimse söyleyemez.

   Çıkar ilişkisine dayandığı noktada, Londralı çok değerli hale gelir; çıkar ilişkisi bittiği anda ise Londralı “dalga geçilecek” hale sokulur...

   Londra’da bulunduğum süre zarfında, KKTC’deki siyasi partilerin İngiltere başkentindeki uzantısı olan örgütlere çok değer verdiği inancım vardı. Ancak üç yıldır bu ülkedeyim, KKTC’deki siyasi partilerin yapılanmaları, örgütlenmeleri Londra’yı kesinlikle dışlıyor...

   Bir kaç “ilgili” dışında hiç bir parti yetkilisi Londra’daki örgütlerden haberdar bile değil...

   Bu ilişkilerin daha çok “siyaset belirleme” modundan uzak tutulup, “destek sağlama” moduna çekilmesi, ilişkileri daha sağlıklı hale sokar.

   Bu destek, maddi olabileceği gibi, manevi destek de olur...

   Para toplayın ve gönderin değil; çeşitli uluslar arası kaynaklardan destek sağlanması için uğraşın... İlla ki partiye seçimlerde kullanması için değil ama örneğin bir köydeki bir binanın tamiri, yapımı için kaynak sağlamak da partiye destektir.

   Veya, bir partiye uluslar arası ağırlığı olan kişilerin desteğini, ilgisini çekebilmek de...

   Özellikle Londra’daki sol kesimde, “partiye ciddi etki etme” gibi bir tavır ya da çaba vardı üç yıl öncesine kadar... Bu hala devam ediyorsa, vazgeçin... Çünkü etki sıfırdır! “Sizi kimse sallamaz” demek istemiyorum ama Londra’da yaşayanların ne düşündüğü, KKTC’deki partilileri ilgilendirmez...

   Hatta “dozajı artan müdahale” ters de teper; “siz orada Kraliçe’nin korumasında rahatsınız, buraya karışmayın” hakaretine varır...