Türkiye’den denizaltı boru hattı ile KKTC’ye su getirilmesini öngören su projesi Güney  Kıbrıs'ta da gündem oluşturdu. Güney Kıbrıs’ın AB’deki eski daimi temsilcisi Büyükelçi Theofilos Theofilu "BM ve AB'a şikayet edelim" derken; Türkiye’nin bu projedeki gayesi Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik kalkınması ve refahı değil Kıbrıs’ın tamamını denetimi altına almaktır” ifadesini kullandı. Simerini gazetesi ise, "Fakir Kıbrıslı Türkleri satın alacaktık, şimdi Türkiye hepimizi satın alacak" yorumunu yaptı.

Türkiye’den denizaltı boru hattı ile KKTC’ye su getirilmesini öngören su projesini, Güney Kıbrıs’ın AB’deki eski daimi temsilcisi Büyükelçi Theofilos Theofilu Politis’te yayınlanan makalesinde değerlendirdi.

“Türkiye’den İşgal Bölgelerine Su Taşıyacak Hattın Önemi... Su Kaynakları ve Kıbrıs’taki Türk Politikası” başlıklı makalede, boru hattının hem yılda 70 milyon tondan fazla su taşıyacağına vurgu yapıldı.

Theofilu, özellikle teknik zorluklarına; inşası, işletilmesi ve idamesinin büyük bir ekonomik bedel gerektirmesine karşın Türkiye’nin Asrın Projesi’ni gerçekleştirmek için kararlılıkla ilerlediğine dikkat çekti.

“Açıklandığı ve bazılarının ilk bakışta kandığı gibi Türkiye’nin bu projedeki gayesi Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik kalkınması ve refahı değil, uzun vadede Kıbrıs’ın tamamını denetimi altına almaktır” ifadesini kullanan Theofilu, görüşünü özetle şöyle aktardı:

“Türkiye ve Eroğlu tarafından barışçıl bir kalkınma faaliyeti olarak ortaya konulan bu hattın inşası ve işletilmesi siyasidir ve işgal bölgelerini, dolayısıyla Kıbrıs’ın tamamını Türkiye’ye daimi ve kopmaz şekilde bağlayacak bir göbek bağına benzetilebilir. Yapabileceğimiz ve yapmamız gereken asgari şey Türk maharet ve projelerine tepki göstermek, yetkili uluslararası örgütlere, BM’ye ve AB’ye delilli ve yazılı olarak şikâyet etmektir.

Özellikle AB konusunda, daha önce yazdığım bilgi notumda ifade ettiğim gibi,  Kıbrıs sorununun çözümü çerçevesinde bütün bölgeleri ve bütün sakinlerinin çıkarına olacak şekilde Kıbrıs’ın su kaynaklarının üniter kalkınma ve değerlendirme planı hazırlanması için Avrupa finanslı bir proje önerisi sunulması faydalı olacaktır. Adamızın kısıtlı ancak çok kıymetli su kaynakları siyasi sorunun çözümünün birleştirici unsurlarından biri olabilir.  Böyle bir öneri sunarak olumlu ve yapıcı niyetimizi göstermekle kalmayacak AB’nin Kıbrıs sorununun çözüm çabalarına daha aktif katılımını da başarmış olacağız.”

 


"Fakir Kıbrıslı Türkleri sataın alacaktık, şimdi Türkiye hepimizi satın alacak"

Öte yandan Simerini “Federasyonun Dağılması ve Ankara Tarafından Satın Alma” başlıklı haberinde, Rum tarafında yaşanan ekonomik kriz bağlamında Kıbrıs sorununun çözüm zemini olan iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu değerlendirdi.

Federal sistemin demokratik veya diğer eksikliklerden değil ekonomik nedenlerle dağılabileceği görüşünü ortaya koyan gazete, “Annan planı kabul edilmiş olsaydı, ağır ekonomik kriz nedeniyle bugün muhtemelen ayrılığı ve bundan çok daha tehlikeli başka bir şeyi konuşuyor olacaktık” ifadesine yer verdi; özetle şunları yazdı:

“Avrupa Komisyonu tarafından geçen çarşamba günü yayımlanan Türkiye ilerleme raporu incelendiğinde Avrupalı ortakların Türkiye’yi önemli ülke görme nedenlerinden birinin de ekonomi dinamiği olduğu anlaşılır.

Birkaç yıl önce tezlerinin doğruluğuna ikna etmek için iki bölgeli iki toplumlu federasyonu savunanlar şu iddiayı ortaya atıyordu: ‘Biz yani Kıbrıslı Rumlar zengin, Kıbrıslı Türkler ve yerleşikler fakirdi, onları satın alacağız!’

 

Her şeyin bir fiyatı olduğu mantığından hareket eden bu teze Türkler Annan planına Kuzey’de ve Güney’de yalnız nüfusa göre değil, toprağa göre de ayrı çoğunluğu öngören emniyet supapları koydular. Gerçek şudur ki Türk devleti Kıbrıslı Türklerin ve yerleşiklerin arkasında duruyor ve durmaya devam edecek. Türkiye zengin, biz ise fakiriz. Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türkleri ve yerleşikleri satın alması yerine Türkiye hepimizi satın alacak.

 

Dahası Kıbrıs Rum liderliği, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye karşı sözde devrimi coşkuyla karşılamıştı. Kavga yorgan için, Türk yardımlarının işgal bölgelerindeki paylaşım yöntemi içindi. Erdoğan Kıbrıslı Türk devrimcilere kızdı, hemen ardından da çoğunu para ile satın aldı. Ve ‘devrim’ paraya boğuldu.”