Hasan KARLITAŞ

“Ey Yaşlı Lefkoşa... Lefkoşa’mız... Şeher’imiz

Siz, Lefkoşa’nın taşlarının öylece sessiz duruşuna aldanmayın...

Onlar, Lefkoşa’nın en kritik tarihi dönemeçlerinin, birebir tanığı…

Güzelliklerinin ve yıkımlarının da…”

 

Ey yaşlı Lefkoşa... Ey Ortaçağ’ın görkemli şehri… Lefkoşa’mız… Şeher’imiz... Ne yazık ki, sana iyi bakamadık... Seni yeterince sevemedik. Terk ettik… Sadece, binaları ve evleri değil.  Toplumsal geçmişimizi, çocukluğumuzu, gençliğimizi ve bizi biz yapan kültürümüzi de terk ettik. Şehrin kalbinin attığı bir çok sokak şimdilerde keder yüklü...
Şeher artık eski şeher değil. Lefkoşa’nın insan simgelerinden, ne Çoronik, ne Karanfilli, ne Ahmet Becerikli, ne Filozof (Felosof), ne Vedia Barut, ne Kamran Aziz, ne Ciğerci Ahmet, ne Boyacı Rauf, ne Saffet Anibal, ne de Ali Dayı kaldı... Aşağıdaki yazı yaklaşık iki sene önce
“Lefkoşa’nın Son Kalan İnsan Simgelerinden; Ali Dayı” ismiyle yayınlaşmıştı.
Ali Dayımızı, 26 Mart 2018 Pazartesi günü sonsuzluğa uğurladık. Yitirilenlerden sonra, Nam-ı diyar Şeher, her geçen gün biraz daha nostaljisini yitiriyor. Yalnızlaşıyor. Lakin, eskiye özlem duyup, yeniye sitem edip, silinmez hatıralara sahip çıkıp, umutla onları halen yaşatmaya çalışanlar var. Aidiyet duygusu azalsa, Ahmet Okan “Anılar da silinip gider bir gün. Kulaklarımızda bir ses kalır.” dese de, yaşlı başkent Lefkoşa’nın gizemli tılsımı ve heyecan veren ışığı hep bizimle var olacak...

Lefkoşa’nın son kalan insan simgelerinden: Ali Dayı

Ali Dayı, hiç görmediği halde Lefkoşa’yı hepimizden daha iyi tanıyor...Onu her gördüğümde, eski Lefkoşa nostaljisi aklıma düşüyor…Lefkoşa’nın o sıcacık yüreğini düşünüyorum... Haşmet Muzaffer Gürkan’ın, Hizber Hikmetağalar’ın, Kamran Aziz’in, Ahmet Okan’ın ve Pembe Marmara’nın eski Lefkoşa’sını, Ali Dayıda görüyorum...
O herkesin ‘Ali Dayısı’
Çünkü herkes ona  ‘Ali Dayı’ diye hitap ediyor.. 
‘Ali Dayı’ Lefkoşa Arasta çarşısının yaşama direnen tarihi değerlerinden birisi..
Arasta çarşısının en yaşlı esnafı…
Yakın tarihimiz olmasına karşın, çok eskiden kalmış gibi gözümüzde farklılaşan  Lefkoşa’nın, son kalan insan kalelerinden…

Hiç görmediği halde Lefkoşa’yı hepimizden daha iyi tanıyor

Ali Dayı, kendini bildi bileli esnaflık yapıyor. Gözleri küçükken geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı görmüyor…  âmâ… ama hiç görmediği halde Lefkoşa’yı hepimizden daha iyi tanıyor…Lefkoşa’yı bizden çok daha fazla sahipleniyor... O herkesin ‘Ali Dayısı’. Ancak benim gerçekten de büyük dayım. O rahmetlik Münevver nenemin kardeşi,  ‘Ali’. Lefkoşa’nın nostaljik insan sembolleri arasında, adeta yaşayan bir abide  ‘Ali Dayımız’.
Birkaç sene öncesine kadar, her gün evinden çıkarak, bilge bir gezgin gibi adımlıyordu, Lefkoşa sokaklarını...
Kumarcılar Hanı, Büyük Han, boylu boyunca Arasta, Bedesten ve Bandabuliya... Günümüzde, yürüme zorluğundan dolayı, Lefkoşa Belediyesi’nin sağladığı ulaşım aracı ile çok sevdiği Bandabuliyasına her gün gitmeye devam ediyor....
Eski helvacının önünde veya en çok da 1932 yılı yapımı tarihi Bandabuliyanın önünde, meyve sebze satışı yaptığı tekerlekli tezgahının önünde ona rastalayabilirsiniz.

Çocukluğumdan beri çalışıyorum

Ali Dayı, yaşını soranlara “Doğduğumdan beri yaşıyorum” dese de,  1932 doğumlu…Tam 84 yaşında ve halen daha çalışıyor. Elinde bastonu, her zaman belinden dizlerine kadar uzanan taktığı önlüğü, gözündeki siyah gözlükleri ve hiç çıkarmadığı şapkası ile sizleri selamlamaya hazır… “Domades var, karpuz var, hıyar var, gulumbra var, badadeze, bulleze, kolakasa gel” diye yanık sesi ile çağırıyor müşterilerini… Görmeyen gözleri ile para alıp veriyor, paraları dokunarak tanıyor...Küçücük evinde yaşam sürüp, hayatını çalışarak kazanıyor…Ali Dayı, “Gözlerim görmüyor” deyip, çaresizliği seçmedi hiçbir zaman…Mücadeleyi seçip, sımsıkı tutunuyor  hayata...Aslen Akaça Peristeronası yakınlarında küçük bir köy olan Denyalı.
Ali Özyamacı olsa da adı ve soyadı, o herkesin Ali Dayısı…Mehmet ve Emine Çavuş’un evladı...Akrabaları Alsancak (Garava),Yılmazköy, Zümrütköy ve Londra’da...Yakınlarının anlattığına göre, çocukluğundan beri çalışma hayatının içinde...Kuyu kazma  gibi ağır işlerde, orak biçme gibi, maharet isteyen gözü görenlerin bile zorlandığı işlerde  çalışmış...
Haftanın belirli günlerinde, köyleri gezip çeşitli ürünlerin satışını yapmış yıllarca... Hatta eşeği ile köyleri dolaşıp, ev gereçleri satışı ve seyyar manavcılık yapmış bir dönem. İki haftada bir cuma günleri gerçekleştirilen, CMC maden işçileri ödeme günlerinde, Lefke’yi mesken tutmuş kendine... Denya, Peristerona ve Akaça’daki yaşlı Rumlar onu halen hatırlıyor.. Lefkoşa’da görüştüğümüz bir gün, “Napan Ali Dayı ?”  dediğim zaman... “Oo Hasan napan? Hoş geldin, sizinkiler napar?” cevabını aldım...Gözleri görmeyen insanların hassasiyetinden ve Ali Dayının güçlü sezgilerinden olsa gerek, o bir çok kişiyi sesinden tanıyor... O, hayatı boyunca kimseye yük olmadan, çalışmakla geçirilen bir hayatın temsilcisi...O her gün değişen Lefkoşa’nın, değişmeyen yüzü…Kıbrıs’ın, tertemiz, hoşgörülü, güzel insanlarından ‘Ali Dayı’, Ali Dayımız… Hiç görmediği halde, Lefkoşa Surlariçini bizden daha iyi tanıyor ve onu terketmeyip sahip çıkıyor…
Peki biz, gören gözlerimizle ne yapıyoruz ?