Yıl 1969. Şubat’ın 14’ü. 49 yıllık aşk hikayesi.

   Kıbrıs’ın Köfünye köyünde doğup büyüyen Şengül Palu, köylerine göçmen gelen abisinin sınıf arkadaşı Lefkaralı ‘Garip’ lakaplı Derviş Deran ile hayatını birleştirir. 

   Davullu zurnalı düğünle evlenen Deran çifti, evliliklerinden kısa bir süre sonra, birinin yaşam koşullarını iyileştirmek için  Avusturalya’ya gidişiyle yıllarca hasretlik çeker.

   Kızı Derşen’e 7 aylık hamileyken, eşini gurbete gönderen Şengül Deran, eşinden her gün gelen mektupları okuyarak, ona kavuşacağı günü bekler.

   Derşen, bir buçuk yaşına gelince kavuşur Deran çifti ve bir daha hiç ayrılmaz.

   49 yıldır, ayni yastığa baş koyan Deran çiftinin, Geçitkale’deki evlerine konuk olduk.

   Sabah kahvelerimizi yudumlarken, onlarla geçmişe doğru yol aldık.

   “Kanaatkâr yaşadık. Olanla yetindik. Hep mutlu olduk” diyor her ikiside...

   Deran çifti, topluma örnek, iki kız evlat yetiştirip, birlikte 4 torun bakmış...

 

“Kısmetidi oldu”

   “Kalabalık bir ailede büyüdüm. 11 kardeştik. Ben 5’inciyim” diyen Şengül Deran, babalarının tüm isteklerini yerine getirdiğini anlattı ve “Babam gün işlerdi, gün yerdik. Hiçbir şeyimizi eksik değildi” diye ekledi.

   Şengül Deran, 1947 doğumlu.

   Resmiye ve Hasan Palu’nun kıymetlilerinden olan Şengül Deran, liseyi bitirdikten sonra, kendisine talip olan abisinin arkadaşı Derviş Deran ile dünya evine girdiğini söyledi ve kısa bir süre önce kaybettiği ablasını anımsayarak gözyaşları içinde , bizi 1968’li yıllara götürdü:

   “ Dikiş kursundaydım. Ablam, heyecanla geldi. O zaman,  şimdiki gibi gezme yoktu. Sinemamız vardı bir tek. Ben ablamla dikiş kursuna giderdim. Kurstayım, ablam geldi yanıma, ‘Babama haber geldi, seni isterlermiş’ dedi.

   Ben ‘Kim? Garip?’ dedim. Hiç şaşırmadıydım.

   Garip, kardeşimin sınıf arkadaşıydı. Kardeşimi ziyarete geldiğinde görürdüm. Köyde sevilen, saygılı biriydi.

   Derviş’in babası Londra’ya göç edince, liseyi yurtta okudu. Kayınvalidem, Lefkara işleyerek büyüttü Derviş’i. Arada sırada okula gider görürdü Derviş’i ve arkadaşlarına da ‘Garpçiktir göz kulak olun’ derdi diye,  Derviş’e Garip lakabı kaldı.     

   Ablam seni isterler deyince, hiç şaşırmadım.  Büyükler konuştu, ilk önce sonra babam isteyip istemediğimi sordu. sEs etmedim.

  Derviş, annesi, teyzesi ve yakınlarıyla beni istemeye geldi. Kısmetidi oldu.  İstemeseydim, babam zorla evlendirmezdi.”

 

   1968’de nişanlandıklarını anlatan Şengül Deran, 1969’da nikahlayıp, 1970 de düğünü yaptıklarını dile getiri.

   “Evimiz yoktu, köyde kiraladığımız bir eve yerleştik. O yıllarda yokluk varı. Tek kurtuluş yurt dışına kaçmaktı. Akrabası olan gizlice kaçardı.  Biz de gitmeye karar verdik. Ancak ben gidemedim. 7 aylık hamileydim, izin vermediler. Derviş gitti,  sonra ben de gidecektim, olmadı. Derviş gidince evi boşalttık, annemlerin yanında kalmaya başladım. Dervş her gün mektup yollardı bana. Ben de ona. 1971’de kızımız Derşen doğdu. Kızımız doğunca mektuplar iki oldu, biri bana biri kızıma. Derviş, Derşen bir buçuk yaşındayken geldi, hasret dolu yıllarımız geçti. Ayrılık acısı yaşadık.  Derviş’in gönderdiği parayla ev almıştık, ta gelsin dayadık döşedik. Evi hazırladıktan sonra birlikte dönecektik ancak hadiseler çıkınca kaldık. İyi ki kalmışız. 1976’da Gülder’i doğurdum. Derşen’i Gönendere’ye, Gülder’i de Kufez’e evlendirdik. 2’si kız 4 torunum var. En küçüğü 15, en büyüğü 22 yaşında. Şengül Teyfide, Derviş ve Mustafa. Hepsine de seve seve baktım.”

   Eşiyle evliliği süresince kavga etmediğini anlatan Şengül Deran, “Hiç kavgamız olmadı. Bana sesini hiç yükseltmedi. Kanatkar yaşadık biz. Gözümüz yükseklerde olmadı hiç. Olanla, mutlu olmayı bildik. Olanla yetindik” dedi.

 

“Her gün mektup yazardım”

     Eşini bırakıp, ailesine daha iyi yaşam için sunmak için, Avusturalya’ya işlemeye giden Derviş Deran, o yıllarda mektupla haberleştiklerini anımsattı.

   Eşinden her gün haberdar olabilmek için, fabrikadan eve döndüğünde ilk işinin mektuplu yazıp postalamak olduğunu söyleyen Derviş Deran, eşinden de her gün mektup aldığını dile getirdi ve  hasretliğin zorlu bir sınav olduğunu hatırlattı.

   Eşini, 1963 hadiselerinden sonra göç ettikleri Köfünye’de tanıdığını yineleyen Derşen, şöyle devam etti:

 

“Uçaktan inince, kızım tanımadı beni”

   “Ben 1945’te Lefkara’da doğdum. 1963 hadiseleri çıkınca, tüm köy, 7’den 70’e herkes, bir gecede Köfünye’ye göç ettik.  1974’e kadar Köfünye’ye yaşadık, sonra kuzeye göç ettik. Şengül, arkadaşım Mehmet’in kız kardeşiydi. Beğenirdim genni, niyetimi söyledim. Kısmettidi oldu. Evlendikten kısa bir süre sonra Avusturalya’ya çalışmaya gittim. 1973’te döndüm. 1974’te göç ettiğimiz Geçitkale’ye yerleştik. Rum’dan kalma evi tamir edip, neredeyse yeniden başladık. O yıllarda belediye yoktu. Belediye kurduk, sorumlu ben oldum. Daha sonra başkan seçtik. Ben de belediyede muhasebeci olarak görev aldım. 30 yıl fiili hizmetim var. O yıllarda yoksulluk vardı. Ama biz birbirimize hiç saygısızlık etmedik. Birbirimizi sever sayardık. Sevgi ve saygı evliliğin temel taşıdır. Yıllar geçti, bugünlere geldik. Her türlü mahrumiyeti yaşadık, ama katlandık.”

“Düğünler bir başkaydı”

   Kalabalık bir düğünle evlendiklerinden söz eden Derviş Garip ve eli, kına gecesi ve düğünü anlatmaya başladı.

   “Kına gecesinden önce hamam günü olurdu. Erkekler, kahvede. Kızlar da hamama olurdu. Kahve önünde davullar zurnalar çalınırdı. Akşam üzeri, gelin kına kıyafetini giyer, elinde Türk bayrağı tutan bir kişinin öncülüğünde tüm köy  dolaşılırdı. Daha sonra kız evine gidilip kına yakılırdı. Yorganlar kaplanır, seleler içinde kuruyemiş ve kına gezdirilirdi. İsteyen, sele içine, gelin ve damada yardım olsun diye para bırakırdı.

   Kına gecesinin ardından nikah kıyılırdı. Gelin evinde yeme içme düzenlenirdi. Bahçeye sofralar kurulurdu. Geç saatlere kadar eğlenilirdi. Nikâhtan sonra önce kız girerdi eve. Daha sonra damat, evinin kapısına kadar getirilirdi ve sırtına vura vura evin kapısından içeriye sokulurdu. Daha sonra herkes evine dönerdi. O yıllar düğünlerin tadı bir başkaydı.”