KTEZO Yönetim Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, mevcut ekonomik ve sosyal politikaların, ülkede “eşitsizliği artırdığı ve küçükleri ezdiği”savunuldu. 

Aynı politikaların devam etmesi halinde işletmelerin ayağa kalkmasından değil, sadece “batma derecesinden” söz etmeleri gerekeceği belirtilen açıklamada, “Sosyo-ekonomik politikalarda çok ciddi biçimde radikal değişikliklere ihtiyaç vardır. Bütçenin ve kaynakların daha eşitlikçi biçimde dağılımının yeniden belirlenmesi en önemli açılım olacaktır” denildi. 

Şu ana kadar bunun yapılmadığı, açlık sınırı altında yaşamaya çalışan esnaf ve üretici sayısının arttığı ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Vicdanı, adalet hissini sarsan bu durum, örnek olarak 1500 TL’yi çalışana aktaramayan anlayışın, bundan sonra da devam etmesi halinde sonuç ürkütücü olacaktır.

Salgına ilişkin tedbirleri, ekonomik tedbirlerden ne kadar ayırırsanız ayırın bunun mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. O nedenledir ki tüm ülkeler salgınla ilgili tedbirlerinin her aşamasında ekonomik tedbirleri de açıkladılar.

Yaşamın devamını sağladığınız ölçüde salgınla mücadele edebileceğimiz çok açıktır.

O nedenle Odamız, başından itibaren bu tutumunda ısrar etmiş, devletin dışında kalan ve kapalı olan işletmeler için kaynak aktarmanın şart olduğunu savunmuştur.

Kapandığımız günden bugüne 45 gün geçti. Salgınla ilgili en azından şimdilik altyapısal sorunların varlığına rağmen iyi bir noktada olduğumuzu pek çok çevre kabul ediyor.

Şu ana kadarki sonuçların alınmasında başta sağlık çevrelerinin büyük çabasının yanında, alınan önlemlere büyük ölçüde uyan halkımızın da olduğu çok açıktır.

Bundan sonra da unutulmaması gereken daha uzun süre pandemiyle birlikte yaşayacağımız ve büyük çoğunluğun mevcut politikaların devamı halinde bu nedenlerden dolayı bedel ödemeye devam edeceğidir. Sorun başından itibaren büyük ölçüde buradadır.

Bugüne kadar geçen süre içinde dayanışma ile eldekini, avuçtakini harcayarak koronavirüsle mücadeleye katkı koyan çalışanımızın, esnafımızın ve üreticimizin, bugünden sonra dayanma gücünün olmadığı, olamayacağı biliniyor.

Çok büyük bir çoğunluk için, ne varsa gitti diyebiliriz.

Bize kimse, ‘Biz de 1500 TL’lik katkı yaptık, pandemiye karşı mücadele ettik ve katkı koyduk’ demesin, onurumuz inciniyor. Hala daha o kaynağa ulaşılamadığı bir tarafa, kaynağın da bizim geçmişte yaptığımız ödemeler olduğu unutulmamalıdır.”

Açıklamada, yapılan hesaplamalarda turizm, eğitim ve inşaatın ülkede ortalama kişi başı gelire yaptığı etkinin yüzde 60’larda olduğunın saptandığına da işaret edilerek, 2 milyar Dolar gibi yüksek değerdeki ithalatın bu sektörlerin durmasından dolayı gerileyeceği ve bir o kadar daha gelir kaybının ortaya çıkacağı belirtildi. 

Bu durumun ortaya çıkmasının devletin, hükümetlerin bugüne kadar sadece bütçe hesapları yapmış olmaları, dengeleyici sosyal açılımları yapmamalarından kaynaklandığı savunulan açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Krizler için, gelecek için ne fon, ne vergi düzenlemeleri yapılmış ne de düşünülmüştür. Dolayısıyla şu anda ciddi anlamda kaynak sorunu yaşadığımızı herkes görüyor.

Hükümetin bu sorunu çözmesi, yapacağı radikal açılımlarla bu riski üstlenmesi gerekmektedir. Aradan geçen 50 günü aşkın sürede yetersiz faiz müdahalesinden dolayı toplam borçlarda bir artış olduğu, yani çoğaldığını hemen saptayabiliriz.

Ekonomik sektörlerin pek çoğu için geçerli olan bu durumun yıl sonuna kadar devam edeceği düşünüldüğü aman, borçlardaki artışın yüzde 30’lara tekabül edeceği hesaplanabilir. 

Net olarak şunu söylemek zorundayız; pandemi ile mücadele maalesef halkın üzerinden, halka ödettirilen bedeller üzerinden yapılmıştır. 

Mevcut yapının bir sonucu olarak yaratılan bu dehşet durumun bu şekilde gitmesi mümkün değildir. 

Açlık sınırı altına düşen insan sayısının hızla arttığı, artacağı bir ortamda tehlike sınırlarının eşiğine çoktan gelmiş bulunuyoruz.

Bu halkın, bugünden sonra vereceği değil, alacağı vardır.

Yaratılacak kaynak elbette ki pandemi ile birlikte bundan sonraki sosyo-ekonomik politikaların yürütülmesi, yapılanması açısından da ele alınmalıdır.

İlan edilen ve normalleşme süreci olarak ifade edilen sürecin yeni bir başlangıç olması gerektiğini ve dolayısıyla yeniden açılmaktan başka bir şey olmadığını net olarak da ifade etmeliyiz.”

DAYANIŞMA EKONOMİSİ

KTEZO, kaynakların yeniden dağılımı için sosyo-ekonomik politikalarda ivedilikle radikal değişiklikler yapılması gerektiğine işaret ederek, her işletmenin her işi yaptığı modelden çıkılması gererktiğine vurgu yapıldı. 

Tekelciliğe ivedilikle müdahale edecek politikalar geliştirilmesi, eğitim kurumlarının eğitim faaliyeti, turizm kurumlarının ise turizm faaliyeti yapması gerektiği belirtilen açıklamada, şu önerilerde bulunuldu:

“Sektör veya kurumların birbirine zarar vermesi yerine birbirini desteklemesi, tamamlaması mutlaka sağlanmalıdır.

Tüketimin en yoğun olduğu market ve süpermarketlerin diğer faaliyet alanları ve sektörlere zarar vermesine son verilmelidir. Çalışma saatlerinin kesinlikle belirlenmesinin yanı sıra, hırdavatçı, ayakkabıcı, mobilyacı, pastacı, restorancı ve benzeri olmalarına son verilmelidir.

Ülkede üretimin, katma değer artışının sağlanması, standartların yükseltilmesi, ekonominin kayıt altına alınması için kümelenme ve üretim kooperatifleri desteklenmelidir. Ekonomik ölçeğin büyütülmesi ve buna bağlı olarak maliyetlerin düşürülmesi için kooperatiflerin yaygınlaştırılması kaçınılmazdır.

Dövizdeki artışı da dikkate alarak elzem ürünlerde, gıda ve temel tüketim maddelerinde fiyat artışları mutlaka durdurulmalıdır. Aracı, market kârlarına ve KDV oranlarına yapılacak bazı müdahalelerle bu mümkündür.
İthalat rejiminde radikal değişikliklere gidilmeli, katma değeri olan tüm üretimler korunmalıdır.

Çocuklarımız, gençlerimizin üniversiteler için para kaynağı olarak görüldüğü uygulamalardan vazgeçilmelidir, toplumu üretime katmak, istihdam oranını artırmak için kriterler çerçevesinde mesleki eğitime mutlaka yönlendirme yapılmalıdır.”

Açıklamada, “plansızlıktan, imar planlarının eksikliğinden, ranta dayalı sosyo-ekonomik politikalardan” dolayı ülkenin “işletmeler cehennemine” dönüştüğü savunularak, şunlar kaydedildi:

“O kadar ki, kimin açıldığı, kimin kapandığı dahi belli değildir. Bu yapı, işletmelerin kurumsallaşmasını çok büyük ölçüde darbelemiş ve bugünkü iflası yaratmıştır. Bu politikalara hemen son verilmeli ve ivedi olarak işyerlerinin kurulması ile ilgili planlamaya nerede ve hangi kriterlerde kurulacağı belirlenmelidir.

Yüksek gelir grupları için emlak ve varlık vergisi mutlaka getirilmelidir. Bu o kadar önemlidir ki, vergi kaçağının ve betonlaşmanın da önünü alacaktır.

Dünyadaki salgınla ilgili mücadelenin uzun süreceği dikkate alındığı zaman, uzun bir süre ada içinde kapalı yaşayacağımız biliniyor. Bu noktada, kara geçiş kapılarından karşılıklı geçişlerin ele alınması hem ekonomi hem de toplumlararası ilişkiler açısından kaçınılmazdır.

Ülke ekonomisinin yüzde 90’larda hizmetlere dayalı bir ekonomi olduğu düşünülürse, bu açılımın ne kadar zaruri olduğu anlaşılacaktır.”

MİKRO-KÜÇÜK İŞLETMELER İÇİN TEDBİRLER

KTEZO, geçen 2 ayın sosyal güvenlik ödemelerinden işletmelerin muaf tutulması ve yıl sonuna kadar da katkının azalan oranda olsa dahi mutlaka yapılması gerektiğini ifade ederek, “2 ayın iş kaybı yüzden 100’dür” dedi. 

Biriken ve artan banka borçları için düşük faizli, zamana yayılan, ödemesi ise yeni yılda başlayacak olan uygun kredilendirme planlarının mutlaka yapılması ve söz konusu kredilere 6 ay boyunca faiz alınmaması gerektiği belirtilen açıklamada, “Devlet bu konuda elini taşın altına koymalıdır” ifadesi kullanıldı ve şunlar kaydedildi:

“Yaşamın ve istihdamın devamı için maaş desteği şarttır. En az nüfusun yarısı kadar insanın soluk alıp verebilmesi buna bağlıdır. Dolayısı ile 1500 TL olarak öngörülen “katkının” bir kısmının sosyal güvenlik fonlarına aktarılması, geriye kalan meblağın da maaş desteği olarak verilmesi bir formül olarak üretilebilir.

Kira sorunu başlıca sorunlardan bir tanesidir. Ekonominin düşen kapasitesi oranında kiralar da mutlaka düşürülmelidir. Bu konuda insanlar arasında çatışma olasılığını göz önünde bulundurarak mutlaka politikalar üretilmeli, Vakıflar İdaresi, Müzeler Dairesi, Devlet Emlak gibi kamu kurumları bu konuda öncülük yapmalıdır.

Çek takas işlemleriyle ilgili olarak ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Devletin alacaklı işletmeler için ödemeleri de karşılaması, borçlu kalanlar için de uygun, uzun vadeye yayılacak şekilde soruna el atılmalıdır. Bunun için hızlı bir şekilde, oluşacak ticari anlaşmazlıklara yönelik olarak mahkeme öncesi çözüm sağlayacak ara yapılanmalar kurulmalıdır.

Kapalı ayların yanı sıra ekonominin düşen kapasitesinden dolayı elektrik, su, sanayi arsa kirası, seyrüsefer, emlak gibi biriken kamu alacaklarının zaman içinde ve faizsiz ödenmesi için mutlaka açılım yapılmalıdır.

Kamuda çalışmayan ve sadece yerli işgücü niteliğinde olan işgücünün, 50 bin kişiye tekabül ettiği ve çoğunun mikro-küçük işletmelerde istihdam edildiği düşünülürse yukarıdaki açılımların toplum açısından ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır.

Tüm bu önlemler kısa vadeli olan ancak varlığımızın devam etmesi için hükümetin alması gereken risk ve önlemleri ifade ederler.

Diğer yandan ülkede sosyo-ekonomik politikaların yeniden ele alınması ve katma değer artışının yaratılmasının şart olduğunu vurgulama ihtiyacı duymaktayız.

Turizm, yüksek öğrenim ve inşaatın yarattığı kapasite düşüklüğü ve yüksek oranlı bağımlılığı bazı kriterler çerçevesinde kaynak aktarımı ile bir yere kadar mutlaka gidermeliyiz.

Kooperatifler, üretici birlikleri ve ilgili odalarla birbirini tamamlayan politikalar hızla geliştirilmelidir.”