Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar  Birliği, önemli bir vefa örneği göstererek yıllardır, 28 Kasım 2010 tarihinde yaşama veda eden Fikret Demirağ’ı, ölüm yıldönümünde doğduğu kasaba  Lefke’de anıyor. Her sene ‘Şiir Otobüsü’ ile yola çıkan sanatçılar, şairin doğduğu topraklardaki, farklı mekanlarda halk ile kucaklaşarak şiirler okuyor. Şairin doğduğu ve çocukluğunun geçtiği, şu anda yerinde yeller esen kerpiç  evin bahçesinde yer alan, şiir yolculuğunda  ise duygu yoğunluğu doruğa çıkıyor. Sanatçı arkadaşları, Demirağ’ın artık yerinde olmayan evinin,  bahçesinden şairin ölümsüz ruhuna iletilmek üzere bir ‘Lefke portakalı’ koparıyor…
Lefke’nin en güzel mevsimi ilkbahar olsa da, Kıbrıs’ta çok kısa yaşanan sonbaharın da Lefke’ye yansıyan kendine özgü renkleri bulunuyor. Havanın güzelliği ve uyumu bu mevsimlerde  çok hoş görüntüler oluşturuyor. Adım adım kasabada yürürken,  Lefke’nin, etkileyici güzellikteki, tarih, kültür ve tabiat  değerlerini farklı gözle yeniden keşfetmek mümkün. Lefke Ağaçlı Kahve ve Lefke’nin tarihi mekanları Demirağ’ın şiirlerine ortak oluyor...

“Şiirle dertleşti yıllarca...”

Fikret Demirağ çocukluğunun geçtiği, Lefke’ye olan özlemini şiirlerine de yansıtmış. Özellikle çocukluğuna dair şiirlerinde, bunu hissetmek çok daha mümkün. Fikret Demirağ,  doğduğu kerpiç ev, yıkılıp yerine beton ev yapıldıktan sonra, gelmek istememiş Lefke’ye.  Belli ki,  anıları ve çocukluğu da yıkılmış kerpiç evle birlikte… Kıbrıslı ozan, bu ağırına gitme hallerini ve kırgınlıklarını, şiirlerine yansıtarak… Şiirle dertleşti yıllarca… İşte bu etkileyici dertleşmelerden sizler için ayıklamaya çalıştıklarımız:

Yıllar var ki gitmedim çocukluğumun evine (evim mi, çocukluğum mu, ölüm mü çağıran beni ? ) … Çocukluk : Tıpılayan bir yağmurun toprakta kalan izi. Çocukluk:Bir büyü; hiçbir karşı-büyünün bozamadığı (Zaman’dan başka)  Bir kayıp dünya: Herkesin sulara gömülen ‘Atlantis’i. Bir güz serinliği.  Bir şiir kokusu. Bir su kaynağıydı çocukluğum, kayboldu bir sarsıntıyla, Zaman’ın yeraltında. ( … ve hala bir sudur çocukluğum, akar durur uzak zeytinlerin gölgeleri altında )

“Vahşi Batı” kasabaları gibi, terk ettiğimiz o yerlerde, o ayrılış gününde de, havada asılı duruyor muydu, mersin, portakal ve gül kokusu? Belki ne söyleyecek sözümüz kalmıştı bir suya, ne de söyleyecek sözü onun bize. Bırakanlar mıydık, bırakılanlar mı, biz miydik oralarda bir şiir izi bırakan, artık içimizde ölen yabancılar mı? Kimliğimizin yansıması mıydı, o ev (ler), o eşyalar, çardak altındaki masa ? Gittim eşelemeye çocukluğumun küllerini, tozlu, tenha bilge zeytinler karşıladı beni; sanki binlerce yıl önce susmuştu hepsi… “Zeytinler ne anlatır her çağda bir insana ?”

Fikret Demirağ Şiir Festivali

Fikret Demirağ ile bir sefer kısa bir tanışmam oldu. Bu yönüm fazla bilinmese de,  dönem dönem yayınlamayı pek tercih etmediğim kısa öykü denemeleri yazıyorum. Fikret Demirağ ile yayınladığım ve neticesinde ikincilik ödülü aldığım, kısa öykü yarışması sayesinde tanışmıştık.  O dönemlerde Sanatçı ve Yazarlar Birliği başkanı olan Fikret Demirağ ile kısa bir sohbetimiz olmuştu, konuşmamız esnasında olaylara yaklaşımı ve Kıbrıslı içtenliği beni çok etkilemişti. 1 -3 Aralık 2017 tarihleri arasında düzenlenen “Fikret Demirağ Şiiri Festivali”ni, fırsat bilerek, köşemi Fikret Demirağ’ın şiirlerine ayırdım. Bu Ada toprakları üzerinden, böyle büyük bir şair geçtiği ve bize paha biçilmez kıymette bir şiir hazinesi bıraktığı için, ne mutlu bize !

Akdenizli

Bir sevdayla sevişmeyi bilmeyen

Akdenizli değildir

bir gövdeyle sevişmeyi bilmeyen

 

Bir rüzgârla konuşmayı bilmeyen

bir bulutla bir acıyla

bir Dor taşıyla konuşmayı bilmeyen

 

Bir mevzi çukurunda kurşun atarken

torbaların arasında açan çiçekle

gözlerini seviştirmeyen

 

Bir sevdanın mezar taşıyla

bir umudun külleriyle konuşmayı bilmeyen

Akdenizli değildir.

 

Üç savaşın dehşetiyle gözleri

büyüyüp iri kalmış

kadınlarla çocuklarla gözleşmeyi bilmeyen

 

Kanın kıyımın ölümün ortasında

barışla sözleşmeyi bilmeyen

sevgiyle acıyla buluşmayan yüreği

 

Bir uçurtma, ya da sünnet düğünü

karşısında bilmeyen çocuklaşmayı

Akdenizli değildir

 

Bir zeytinden, yaseminden, sevişme çalgısından

kanının debisi yükselmeyen

değildir Akdenizli

 

Bir kadınla sevişmeyi bilmeyen

Akdenizli değildir

Bir yangınla sevişmeyi bilmeyen.

BİR ÇOCUKLUĞU, YENİDEN

Bir gün yolun düşerse çocukluğunun evine

Bir portakal yaprağını ezerek avucunda

Kokusunu uzun uzun içine

çekmeyi sakın unutma,

Gövden ve yüreğinle bir daha dolaş

Artık geri gelmez çocukluğunu

Mersinleri haşırdata haşırdata

Zeytinlerin serin, kaba gölgelerinde

Bir gövdeye sırt verip

Çocukluğunu büyüten su seslerini

Uzun uzun dinlemeyi unutma,

ölmüş bir babanın umutsuzluklarını

ve bir ananın patlayan avuçlarını

sokaklardan, bahçelerden sormayı

sakın unutma

Zamanın ve betonların gövdene

Ve yüreğine sardığı kabuğu

kırmadan, çatlatmadan döneyim deme

Uğuldayan, debelenen dünyaya.

 

Bir sabah sevgiyle uyandır beni

Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni 
dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur.
 
Yüreğimde bir müzikle uyandır beni
 
tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir.
 
Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah.
 
Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim.
 
Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgarda
 
ben yanında yaralı bir dize gibi durayım.
 

Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni.

 

 

Lefke’ye şarkı

Şimdi çocukluğumun kasabasında

hala havalarda döne döne süzülerek

iniyor mu hurmalara telli kargalar

 

Hala var mı çocukluğumu anımsayan

havalarda döne döne süzülerek

hurmalara inen o telli kargalardan

 

Çocukluğumu bıraktığın o kasabada

çocuk yüzümü ve çocuk sesimi benim

anımsayan uzak bir yüz kaldı mı

 

Susmuş maden borusu, kapanmış ocaklar

tozlanmış ağaçlar, evler, anılar

artık taşlaşan dünyaya bir ağıt mı

 

İlk sevgilimin yüzü, babamın yüzü

artık neyi simgeliyorlar bu taş dünyada

neyi simgeliyor çocukluğum o kasabada.

 

Kardeşim, barışı ne zaman yapacağız

 

Bizi acıyla sözlediler, ama

Ey barış, biz senin nikahlınız;

Seninle gireceğiz eninde sonunda

Şarkıların altından geçip

Ve silahlarımızı dışarda bırakıp

Güzel günlerin dünya evine.

 

Küçük, güneşli anne toprağın, büyük yürekli oğlu,  Fikret Demirağ, ışıklar içinde uyu…