Arıdamı’nda doğmuşlar, özlemini hala çekiyorlar... Bir zamanlar Kıbrıs’ın en güzel köylerinden biri olan, dağ yamacındaki Artemi’de (Arıdamı) dünyaya gelmiş, her ikisi de…Yatırım olmayınca, köy sakinleri, teker teker terk etmiş köyleri Artemi’yi… Şimdilerde, bom boş olan köyden, en son Tahir ve Şerife Taştan çifti ayrılmış. Köyünü terk etmek zorunda kalışının hüznü hala yüreğinde Tahir dayının… Geçmişe olan özlemi ise sevgiyle bakan gözlerinde…

*  Ayni yastıkta 55 yıl... 55 yıl önce, “Yaşlandık, ölmeden mürvetinizi görelim” diyen ailelerinin isteğiyle, 55 yıl önce birleştirmişler hayatlarını. O gün bu gündür, bir an olsun birbirinden ayrılmayan Taştan çifti, sevginin, saygıyla beslendiğini vurgulayanlardan. Saygı olmazsa, sevginin de olmayacağını ispat edenlerden…

Bir zamanlar Kıbrıs’ın en güzel köylerinden biri olan, dağ yamacındaki Artemi’de (Arıdamı) dünyaya gelmiş, her ikisi de…

Yatırım olmayınca, köy sakinleri, teker teker terk etmiş köyleri Artemi’yi…

Şimdilerde, bom boş olan köyden, en son Tahir ve Şerife Taştan çifti ayrılmış.

"Çok çektik çok"

“Hala içim yanar” diyen Tahir dayı, şöyle devam ediyor:

“Köye her gittiğimde hasta olurum, gelirim iki gün yatırım. Yeni yaptıydım evimi. Gocagarıyla 6 ay kalabildik. Veran oldu. Söktüler mertekleri aldılar. Görürüm maraz ederim. Altyapı yoktu. Ne elektrik, ne su. Rahmetlik Denktaş’a gittiydik, ne olacak diye. O da o köyü 'kaldıracayık' dedi. Uzun süre kalmaya devam ettik, sonra mecburen Geçitkale’ye taşındık. En son ben geldim. Bunları da 40 yıldır tamir ederim. Akıdır. Sevinemedik. Çok çektik çok. Okul yoktu, gızım Filiz’i bisikletinan Gönendere’ye götürürdüm.”

Köyünü terk etmek zorunda kalışının hüznü hala yüreğinde Tahir dayının… Geçmişe olan özlemi ise sevgiyle bakan gözlerinde…

55 yıldır aynı yastıkta

Güneş yeni batmıştı, her ikisi de kapıda karşıladı North Cyprus’u, büyük kızları Filiz hanımla birlikte.

55 yıl önce, “Yaşlandık, ölmeden mürvetinizi görelim” diyen ailelerinin isteğiyle, 55 yıl önce birleştirmişler hayatlarını.

O gün bu gündür, bir an olsun birbirinden ayrılmayan Taştan çifti, sevginin, saygıyla beslendiğini vurgulayanlardan. Saygı olmazsa, sevginin de olmayacağını ispat edenlerden…

“Gomşuyduk, garı goca olduk” diyen Tahir Taştan, 22 Nisan 1944’te, Artemi’de doğdu. 74 yaşında. Annesinin adı Fatma, babasının Osman. Çiftçilikle geçimini sağlayan, 4 çocuklu ailenin en küçük evladı. Kendi tabiriyle, “Kazan dibi”. “Annem, babam, abilerim ve ablam rahmetlik oldu, galdım yalnız” diye başlıyor yaşam hikayesini anlatmaya.

İlkokulu Artemi’de , ortaokulu Gönendere’de okuduktan sonra, okul hayatı sona ermiş Tahir dayının. TMT’ye yazdırmışlar, yıllarca askerlik yapmış. 1974’te, Telefon Dairesi’ne girmiş, memurluktan emekli olmuş. “Çok şükür, iyi, kötü geçiniyoruz” diyor Tahir dayı ve devam ediyor:

“Askeridim. Yaşım gücüktü. Ben nöbete giderdim, babam da arkamdan fenerinan gelirdi. Yalnız bırakmazdı beni hiç, çok düşkündü.

Artemi, Türk köyüydü. 1974’ten sonra yatırım olmadığından hepimiz tek tek göç ettik diğer köylere. Şimdi yalnız bir çoban var köyde, o da hayvanlarına bakar.

O yıllarda herkes mal zenginiydi, para yoktu. Malı vardı herkesin. Para yoktu. Herkes eker biçerdi, bazısı da limana işlemeye giderdi. Geçinirdi herkes, şimdiki gibi değil. Bir okka domates oldu 15 lira. O zaman herkesin evinde ekiliydi sebzesi, zerdalisi. Şimdi hep hazır. Pamuk bile ekilirdi, evlere. Kolaylık oldu, tembellik başladı. Torunu yollasan bakkala, ver anahtarı daksinin der sana. Yayan gitsin üşenir.”

5 evlat 12 torun

Babasının münasip gördüğü komşu kızı Şerife hanımla 1963’te evlendiklerini anlatan Tahir Taştan, o yıllarda abilerinin ve ablasının çoktan evlendiğini anlatıyor.

“Geçmişte, büyüklerin sözü üstüne söz söylenmezdi” diyen Tahir dayı, hayatını birleştirdiği Şerife hanımla 3’ü kız, 5 evlat yetiştirmiş. Torunlarının çocuklarını gören Taştan çifti, hepsi de birbirinden değerli 12 torunu kucağına almış.

1965’te Filiz’i, 1968’de Osman’ı, 1970’te Ayşe’yi, 1972’de Fizgün’ü, 1977’de de İsmail’i kucağına aldığını anlatan Tahir dayı, Londra’daki oğlu İsmail, gelini ve torunlarının hasretini çekiyor.

Şerife hanımla evli olduğu sürece, birbirlerine acı bir söz dahi söyleyemediklerini anlatan Tahir dayı, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Babamız kahvedeyken, biz kahveye gidemezdik. Bırak kahveyi köyden dışarı çıkamazdık. Bırakmazlarıdı bizi. Saygı vardı, ben babamın karşısında ayak ayak üstüne atmadım, ne da sigara içtim. Oğullarım da benim yanımda içmez. Anne-babadan ne gördüysek, evlatlarımızı da öyle yetiştirdik. Abam, hem abilerim evlendiydi, bir ben galdıydım. Babam, ‘Yaşlandık, mürüvvetini görelim, komşu kızını da sana alalım’ dedi, seslenemedim. Tamam dedik. Ben evde, abim Cemal’la gittiler, kızı istediler. Geldiler, nişan oldun dediler. Yıl 1963. Yüzümde daha sakal yoktu. 3 gün, 3 gece düğün yaptık Arteni’de. Davul zurnalar çaldı, fırına yemekler gondu".

“Ne o beni kırdı, ne de ben onu”

“Ne o beni kırdı, ne de ben onu” diyen Tahir dayı, geçmiş yıllarda sevginin dahi daha kıymetli olduğunu vurguladı.

Zamanın değiştiğini ifade eden Tahir dayı, yaşam şartlarının günden güne zorlaştığını, güven duygusunun azaldığını belirterek, geçmişte, kapı pencerelerinin açık bırakıp yattıkları örneğini verdi.

Tahir dayı, şöyle devam etti:

“Şimdi zaman değişti. O yıllarda konuşamazdık bile. Evlerimizi bir duvar ayırırdı. Her gün görürdük birbirimizi. Babam, komşu kızını alalım sana dedi. Seslenmedim. Dünürcülüğü babam yaptı, beni evde bıraktılar. Eve geldiğinde, hayırlısı dedi. Ben da teşekkür ettim. Şimdiye kadar geçindik, bin şükür olsun. Sevgisi, saygısı hiç eksilmedi. 1963’te nişanlandık, sene devrilmeden düğün oldu. 3 gün, 3 gece düğün yaptık. Erkekler gahvede, kızlar gelin evindeydi. O zaman adet öyleydi. Yemeli, içmeli yaptık düğünü. Hayvan bazladık, saldık fırına.

Davulcuynan zurnacı Sütlüce’den geldiydi. O zaman gelin evinden bir yastık verirlerdi, köyün gençleri toplanır, o yastığı kim damada ulaştırırsa, damat ona para verirdi. Adetdendi. Düğünden sonra, abamın evi boştu, oraya evlendik. Yavaş yavaş evimi yaptım. 11 yıl mücahitliğim var.”

“Dışarı adım atamazdık”

Annesi Ayşe, babası Hüseyin Ahmet olan Şerife hanım, 11 Şubat 1942’de Artemi’de doğdu. 7’si erkek 9 çocuklu bir ailede büyüyen Şerife hanım, hiç okula gitmemiş.

Hayvancılık yapan bir ailede, maddi sıkıntı çekmemiş ama hem baba baskısı, hem de abilerinin baskısıyla büyümüş.

“Okula gidemedim, hiç okumadım” diyor üzüntüyle, “Göndermediler. Babam geri kafalıydı, okuyup da ne olacan derdi. Kıyafetimiz biraz açık olsa, dışarı bir adım atamazdık. Dizlerinin dibinden ayırmadılar bizi… Okula giderdik, çok geçmezdi, gelip alırlardı, hade işe diye. Gomadılar, gidemedik. İşe giderdik. Erkekler ilkokula gadar gitti. Ben da istedim ama, bubam gomadı.

Babamın hayvanları vardı, yardım ederdik. Yalınız baş edemezdi. Tarlada da işledik evde da. Babamın çok hayvanı vardı. Kız, okusa ne olacak derdi. Yalınız da yetiştiremezdi, yardım ederdik mecburen. Anneme de yardım ederdik, mutfakta. O zaman buzluk yoktu. Bozulmasın diye serine koyardık yiyecekleri. Hayvan kesince kaynatırdık, kavururduk. Bozulmadan tüketirdik. Köyde dükkan bile yoktu.

Evlendireceyik dediler, ses edemedik. Abim, Tahir’in ablasıynan evliydi. Seni da Tahir’e verelim dediler. Kör da olsa, topal da olsa, onlar alacan. O’nlar dediysa bittiydi. Büyükler ne derse, o olurdu. Bir şey gonuşamazdık. O’nlar anlaştılar, bize söz düşmezdi.

Tahir’in babası, hem abisi dünürcülüğe geldi. Lokumunan gül getirdilerdi. Tahir yoktu. Ben utanırdım çok. Kapı arkasına saklandıydım. Görümcem geldi, hiç unutmam. ‘Gel böyle olmaz’ dedi. Gittim, Allah’ın emriynan istediler. Babam da verdi. Kahve yaptım, lokumlardan ağırladım. Sonra gelip ipliknan yüzük ölçüsü aldılar, nişan takdık. Nikahı kıydık, herkes evine. Tahir geldiğinde, yabancı gibi giderdi, yolladamazdım bile… Düğünden önce, haddin ne da beraber gezmeye gidecektin. O kendi evinde, ben kendi evimde kaldık. Düğün olmadan göremedik birbirimizi. Daha da gomşuyduk. Sene bitmeden düğün oldu. Lefkoşa’da dünürümüz onarttı beni. Gelin onarıcıyı ‘Ne gaşını alacan, ne boya yapacan’ diye tembihlediler. Duağımı koydular, fotoğrafçıya gidip köye geldik. 3 gün, 3 gece düğün oldu. Sonra evimize gittik.

19 Mayıs’a bile, ceketimin bağzı açıktır diye götürmedi abim bizi, hem da gidelim diye bütün işleri yaptıydık. Ağla ağla kör olduyduk. Babam bile acıdıyı bize.

Şimdiki gibi değildi o zaman. Gezme yoktu çok. Şimdi herkesin elinde bir telefon. Sarmaş dolaş. Evlenirler, bir ay sonra ayrılırlar.”

Tahir dayıyla, hep mutlu olduğunu anlatan Şerife hanım, eşiyle mutluluğu da, acıyı da paylaştığını belirterek, uzun yıllar mutlu olmanın sırrının, birbirlerine duydukları saygıdan kaynaklandığını anlattı.