Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs’ta müzakerelerin 50 yıl uzamasından zarar gören tarafın Kıbrıslı Türkler olduğuna işaret ederek, federasyonda ısrar etmenin anlamı olmadığını belirtti.

Artık eski süreçlerin benzeri müzaekerelere başlanmaması gerektiğini belirterek, Guterres Çerçevesi’nde görüşmelere başlamayı kabul etmenin son derece yanlış olacağını kaydeden Eroğlu, “Türk tarafı önce ambargo ve izolasyonların kalkmasını istemeli, aksi takdirde hiç bir sürece katılmayacağını, katkı koymayacağını açıkça deklere etmelidir” dedi.

Beyrut’ta 3 Haziran 1968’de başlayan Kıbrıs tolumlararası müzakereleri, 50’nci yılını tamamladı. Kıbrıslı Türk ve Rum liderler, geçen yarım asırlık süreci Türk Ajansı-Kıbrıs’a değerlendirdi.

“SORUNUN ÇÖZÜLMEMESİNİN NEDENİ, RUMLARIN BİZİ AZINLIK OLARAK GÖRMESİ”

Derviş Eroğlu, müzakerlere başlandığında  30 yaşında olduğunu ve ihtisas yapmak üzere eşi ve kızlarıyla Ankara’ya gitmeye hazırlandığını belirterek, “Ben o zamanlarda da halkın genelinde bir anlaşma umudu görememiştim. Verilen mücadeledeki esas hedef bağımsızlığımızı elde etmekti” dedi.

Kıbrıs müzakerelerinden bu kadar uzun süre sonuç alınamamasının nedenini anlamak için adanın etrafında neler olduğuna, hangi devletler bulunduğuna ve ne gibi sorunlar yaşandığına bakılması gerektiğini kaydeden Eroğlu, şöyle devam etti:

“Tarihi iyi bilmek, tarihsel olayları sebep-sonuç ilişkisiyle değerlendirmek şart. Kıbrıs konusunun temelinde Yunanistan’ın yayılmacı hayalleri vardır. Bazı ülkeler de bundan istifade ederek, Kıbrıs’a kendi çıkarları doğrultusunda şekil vermek istemişlerdir. Örneğin, kimi tarihçilere ve bizim kimi önde gelen siyasilerimize göre, İngiltere 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra adayı eski sahibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi pozisyonundaki Türkiye’ye vermeliydi. Rahmetli UBP Eski Genel Başkanı, Eski Meclis Başkanı, 1959-1960 görüşmelerinde yer alan Osman Örek bu görüşteydi. Rumlara göre ise, İngiltere, self determinasyon hakkı gereği 1950 yılında yaptıkları plebisiti ve oradan çıkan Enosis sonucunu kabul etmeli, ada Yunanistan’a bağlanmalıydı.Ancak İngiltere ne yaptı? Türkiye, Yunanistan ve kendisini de işin içine sokarak, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağladı. Bu arada kendisi de adada iki tane üs elde etti.  Bugün hala,100 mil karelik bir alanda egemenliği var.”

“STATÜKONUN DEVAMI HALA İŞLERİNE GELİYOR”

Derviş Eroğlu, 1968’den bu yana Kıbrıs meselesinin çözümlenmemesinin sebebinin, Rumların Kıbrlıslı Türkleri azınlık olarak görmesi olduğu kadar, bazı büyük devletlerin Rumların bu saçma düşüncelerine, gerçeklere rağmen ses çıkarmamaları olduğunu vurguladı.

Eroğlu “Oysa çıkıp, doğruyu söyleseler ve gereğini yapsalar, sorun çözülecek ama bu işlerine gelmiyor. İşlerine gelmediği için de ‘Kıbrıs’ta iki halk ve iki devlet var. Kıbrıs Türkü bir azınlık değildir. Kıbrıs Türklerinin devleti de en az Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’ni silah zoru ile gasp ederek oluşturdukları devlet kadar meşrudur’ demiyorlar. Neden? Bunun ABD, İngiltere ve Rusya açısından farklı yanıtları vardır ama sonuçta hepsi aynı kapıya çıkar: Statükonun devamı hala işlerine geliyor. Türkiye’nin güçlenmesini, Türkiye’nin Kıbrıs sorunundan kurtulmasını, Kıbrıs Türk tarafının olası bir çözümle Rumlarla siyasi eşit bir ortak haline gelmesini istemiyorlar. Mesela İngilizler Kıbrıs konusu çözülürse İngiliz üslerinin tartışılır hale geleceğinden korktuğu için mevcut durumun devamından yana sinsi bir tavır ortaya koymuş olabilir” şeklinde konuştu. 

“HİÇBİR BAŞLIKTA SAMİMİ DEĞİLLER, HEDEFLERİ GARANTÖRLÜĞÜN KALKMASI…”

Derviş Eroğlu, Rum tarafının müzakere başlıklarından hiçbirinde samimi, yapıcı ve Kıbrıslı Türklerin haklarını gözeten bir anlayış içinde olmadığını belirtti. Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, AB, Vatandaşlık, Toprak ve Mülkiyet, Güvenlik ve Garantiler konularında ciddi sorunlar vardır. Ama bana göre Rumların asıl hedefi Türkiye’nin adaya tek yanlı müdahale hakkını da içeren garantörlük anlaşmasını sıfırlamaktır ve bu sürecin tıkanmasının başlıca sebebidir. Kıbrıs Türkü bilmelidir ki güvenlik olmadan alacağımız hiç bir hakkın anlamı ve değeri yoktur. Bizim için yegane güvence ise Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devamıdır”

“ONLARIN KAFASINDAKİ ÇÖZÜM, TÜRK ASKERLERİNİN ADADAN ÇIKMASI” 

Rum tarafının, Annan Planı’nda olduğu gibi, Crans Montana’da da çözümü bir kez daha reddettiğini kaydeden Eroğlu, 28 Mayıs 2004’te BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan Annan raporunda belirtildiği gibi, çözümü reddeden Rumların kafalarında oluşturdukları bir çözüm olduğunu ve bu çözüme kadar her türlü öneriyi reddetmeye devam edeceklerini kaydetti. 

Eroğlu, “Onların kafasındaki çözüm, Türk askerinin adadan çıkarıldığı, Türkiye’nin garantörlüğünün sıfırlandığı, 1974 öncesine dönüşün önünün açıldığı çözümdür. Bunu elde edecekleri bir çözüm şekli ortaya çıkmadığı sürece tüm süreçleri çökerteceklerdir. Dünya mademki kendilerine bir yaptırım uygulamıyor, Kıbrıs Türkü’nü cezalandırmaya devam ediyor, neden bunu yapmasınlar ki?” dedi.

“FEDERAL ÇÖZÜM, DIŞ DÜNYANIN ORTAYA ATTIĞI BİR GÖRÜŞ”

Federal çözümün Kıbrıs Türkü’nden ziyade dış dünyanın ortaya attığı bir görüş olduğunu kaydeden Eroğlu, “Denktaş ve Klerides yüzde yüz olmasa da ‘federal bir çözüm olsun’ şeklinde bir mutabakata varmıştı. Bunu Makarios reddetti. Bizde ise, siyasallaşma olduktan sonra sol geçinen bazı partiler federasyona yapıştı. Devlet kurduğumuzda bunun hata olduğunu söylediler, ‘federal çözüm tek çözüm yoludur’ inancını yaymaya çalıştılar” şeklinde devam etti.

“AYNI POLİTİKADA, FEDERASYONDA ISRAR ETMENİN ANLAMI YOK”

3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, politikaların günün koşullarına göre değişebileceğini ve değişmesi de gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:

“50 senedir görüşüyoruz bir yere varamıyoruz. Biz hala ‘federasyon olmazsa olmazdır’ demeye devam mı edeceğiz? Böyle devam edilirse ne üzerimizdeki ambargolar kalkar, ne de adımlarımız dünya tarafından kabul görür. İzlediğiniz politikadan zarar gören sizseniz bunu sizin değiştirmeniz gerekir. Müzakerelerin 50 yıl uzamasından zarar gören taraf kim? Kıbrıslı Türkler. Demek ki aynı politikada, federasyonda ısrar etmenin anlamı yok”

“GUTERRES ÇERÇEVESİ’NDE GÖRÜŞMELERE BAŞLAMAYI KABUL ETMEK SON DERECE YANLIŞ”

Artık eski süreçlerin benzeri süreçler içine girilmemesi gerektiğini kaydeden Eroğlu, Guterres Çerçevesi’nde görüşmelere başlamayı kabul etmenin son derece yanlış olduğunu ve böylesi bir sürecin Kıbrıs Türkü’ne kazandırmayıp kaybettireceğini belirtti. 

Eroğlu, “Türk tarafı önce ambargo ve izolasyonların kalkmasını istemeli, aksi takdirde hiç bir sürece katılmayacağını, katkı koymayacağını açıkça deklere etmelidir. Eğer bir süreç başlayacaksa bu kısa sürede sonuç alınacağı konusunda baştan uzlaşılan ve ilan edilen ucu kapalı bir süreç olmalıdır. Rum tarafının görüşme sürecini bizim haklarımızı gasp etmek için kullanma taktiğine daha fazla boyun eğilmemelidir” ifadesini kullandı.

 “ANASTASİADİS’İN ÇANTASINI TOPLAYIP ÇIKTIĞI ANI UNUTAMAM”

Derviş Eroğlu, Kendisinin yürüttüğü müzakerelerde Rum Lider Anastasiadis’in çantasını toplayıp, aniden masayı terk etmesini unutamadığını belirtti. 

Eroğlu “Rum lider Anastasiadis, 24 Temmuz 2014’teçantasını toplayıp masadan kaçtı. Bu anıyı unutamam. Sebebi neydi? Rum lider, tıpkı son zamanlarda olduğu gibi, BM parametrelerini ve önceleri varılan yaklaşımları kendi istediği gibi yorumlayarak, bana empoze etmeye çalışıyordu. Bense sakin bir şekilde kendisini dinliyor, parametrelerin bize göre ne anlama geldiğini izah ediyordum. Birden kalktı ve arkadaşlarına dahi bir şey söylemeden masadan kaçtı” dedi.

“RUM LİDERLER, MÜZAKERE MASASINDA BİRBİRİNDEN FARKLI DEĞİL”

Rum liderlerin, Kıbrıs konusunun çözümünde birbirlerinden özlü bir farkı olmadığını, tümünün de Kıbrıs Türkü’nü azınlık olarak gördüğünü kaydeden Eroğlu, “Tümü de Türkiye’nin güvencesinden bizi yoksun bırakıp, 1974 öncesine dönüş hayali içindedir” dedi.

“YARINLAR KKTC’NİNDİR…”

3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının KKTC’ye dört elle sarılması gerektiğini çünkü en büyük güçlerinin devletleri olduğunu belirtti. 

Eroğlu, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin sona ermesine ne Türkiye, ne de KKTC’nin asla izin vermemesi gerektiğini kaydetti.

“Ekonomik, sosyal sorunlarımız var olabilir ama bunlar var diye devlet olgusundan, egemenlikten, özgürlükten, güvenlikten taviz verilemez.  Ben halkımızın zaman içinde gerçekleri gördüğüne, Rumlarla bugünkü gidişatla bir anlaşma olamayacağını anladığına eminim. Yarınlar KKTC’nindir. Yeter ki birlik, beraberlik içinde olalım ve KKTC’nin refah seviyesini yukarılara çekelim”