* Derviş Çobanoğlu: “Her yokuşun bir de inişi vardır. Evliliğin ilk yılları zordur. Katlanacan. Yılmayacan. Birbirine dürüst olacan. Yokluğu da bilecen varlığı da...”

* Fatma Çobanoğlu: “Günümüzde gençler en ufak bir kavgada evliliklerini bitirir. Başta sıkıntı olabilir. Cefa olmazsa sefa olmaz. Cefa olacak ki, sefa olsun”

Geçitkale’de yaşayan ve yarım asırdan fazladır bir yastığa baş koyan Derviş Çobanoğlu ve eşi Fatma Çobanoğlu’nun evlerine konuk oluyoruz bu sayımızda.
“Bondigo” lakabıyla bilinen Derviş dayı ve eşi Fatma hanımın mutlu birlikteliklerinin sırrını öğreniyor, günümüz gençlerine adeta ders olacak bir öyküye şahitlik ediyoruz.

Kıbrıs’a özgü eşyaların bulunduğu evlerinde, Fatma hanım elinde işlediği Lefkara işiyle karşılıyor bizleri. Hemen arkasından bir telefonla Derviş dayı, her gün gittiği kahveden koşup eve geliyor.

Çobanoğlu çifti, hayatlarının ikinci baharını yaşadıkları evlerinde, birbirlerinden hiç ayrılmadıklarını anlatıyorlar. Hemen hemen her işi birlikte yaptıklarından söz eden Çobanoğlu çifti, kendilerini “ayrılmaz ikili” olarak tanımlıyor.  Sonrasında ise onlarla geçmişe bir yolculuğa çıkıyoruz, onlar anlatıyor, biz dinliyoruz.

“Zorluk da gördük bolluk da”

Çiftçilik yaparak yaşamını kazanan, 75 yaşındaki Derviş Çobanoğlu, dedesinden kalma ‘Bondigo’ lakabıyla tanındığını belirterek, “Zorluk da gördük, bolluk da” diyor.

1 Ocak 1943’te Köfünye’de doğan Derviş Çobanoğlu kısaca hayatından söz ediyor bizlere. Ve şöyle diyor: “Babamın adı İbrahim, annemin Havva’ydı. 1’i ben 6 evlat yetiştirdiler. Babam çobandı, annem ev hanımı. Ablalarım Siddika ve Peyker’den sonra ben doğdum. Arkamdan Hasan, Ayşe ve Fatma geldi. İlkokul bitince, hadiseler nedeniyle çocuk yaşta askere çağırdılar. Emekli olana kadar asker kaldım. Londra’ya evlenen ablamlardan sonra, ailem beni de evlendirmeye niyet etti. 1966’da.”
“Birbirimizden ayrılamayız”

Derviş dayı, eşi Fatma hanımla 52 yıllık birlikteliklerinin başlangıcını da şu sözleriyle anlatıyor:
“Anam, olur olmaz insanı beğenmezdi. Önceden bildiğimiz Fatma’yı teyzesi olan bir yakınımızın evinde görüp beğendi. Anam namus düşkünüydü, aile kurmaya büyük önem verirdi. Bir gün, ‘İsteyelim sana Münüse hanımın kızını?’ diye sordular. Fatma’yı tanırdım, babası ahbabımdı. ‘Fatma beğenirse, kısmetse olsun’ dedim. Evlendik. Çok şükür, geçinip giderik. Düğünümüz çok güzel oldu. Acı günlerimiz de tatlı günlerimiz de oldu. Askerken, komutandan izin alır, Fatma’yı görmeye giderdim. Fatma benim hayatımdır. Birbirimizden ayrılamayız.”

Eşinin hünerli olduğunu anlatan Derviş Çobanoğlu, “Tatar böreği ve bulgur pilavına bayılırım. Her gün yapsa yerim” diyerek gülümsüyor ve  devam ediyor:

“Nikahlıyken, askerdim. İki kez esir düştüm. 1967 ve 1974’te. Zor günlerdi, maalesef şimdi de zor günler yaşıyoruz. Türkiye’nin müdahalesiyle kurtulduk, inkar edemeyik. Ama bu kavgalar da hoş değil. Ülkede Kıbrıslı Türkiyeli ayrımcılığı yaratıyorlar. Benim komşum Türkiyeli. Yıllardır birlikte yaşıyoruz. Evlerimizin arasında duvar bile yok, kavgamız da hiç olmadı.”

“Her yokuşun bir inişi var”

Evliliklerde iniş çıkışların olduğunun da altını çizen Derviş Çobanoğlu, yeni evleneceklere nasihatte bulunarak, şöyle konuşuyor:

“Her yokuşun bir de inişi vardır. Evliliğin ilk yılları zordur. Katlanacan. Yılmayacan. Birbirine dürüst olacan. Yokluğu da bilecen varlığı da. 1983’te İngiltere’ye gidip çalıştım. 3-4 ay çalışır gelirdim. Üç kez gittim. 1985’e kadar arabam yoktu. Gideceğimiz yere, üç çocuk bir de hanımla otostop yaparak giderdik. Fatma, bir günden bir güne şikayet etmedi. Her kararımda yanımda durdu.  Biz, kesemizi de hiç ayırmadık. Sıkıntıyı da bolluğu da birlikte yaşadık. Birbirimize saygımız var. Evlatlarımızı evlendirdik, gençliğimizde yapamadıklarımızı şimdi yapmaya çalışırık. Her yıl mutlaka tatile giderik. Geçen yıl İzmir’deydik. Bu yıl kısmet.”

“Biz, Şefika’yınan kör Hüseyin’e benzerik. O’nlar gibi hiç ayrılmayık”

Ve sözü Fatma hanım alıyor. 1974’ten sonra ailesinin Londra’ya yerleştiğini anlatan Fatma Çobanoğlu,

1947 yılında Anglisiya’da dünyaya geldiğini, 6’sı kız 7 çocuklu bir ailede büyüdüğünü belirtiyor.  1963’te köylerinden göçmen olarak kaçtıklarını ifade ediyor. Fatma hanım şöyle devam ediyor konuşmasına:
“ Annemin annesinin, nenemin evinde kaldık. Ardından annemler Londra’ya gitti. Nur içinde yatsınlar, rahmetli oldular.  Ben de istedim ama nenemin sözü üstüne söz söylenmezdi. Evde patroniçe nenemidi. Bize nenem hükmederdi. Hacı Fatma. Nenemin evinde göçmenidik. Abim ve benim küçüğüm Londra’daydı. Göçmen olunca annemler niyet etti Londra’ya gitsinler. Ben de isterdim gideyim, hazırlanırdım. Nenem bırakmadı. Gençliğimde yokluk görmedim hiç, nenem varlıklıydı. Ne istersem yapardı. Rahmetlik annem babam da. Derviş’ten de aydınamam. Biz, Şefika’yınan kör Hüseyin’e benzerik. O’nlar gibi hiç ayrılmayık.”

“Gılıncından kan damlardı. Bazen üzerdi ama şimdi üzmez...”

Ninesinin “Evlenecen” demesiyle evlendiğini belirten Fatma hanım, eşi Derviş dayıyla hayatını birleştirmekten pişman olmadığını dile getiriyor.
Fatma hanım, “Pişman da değilim. Birbirimize alıştık. Eyi günümüz de oldu, kötü günümüz de. Biraz kıskancıdı, ama şimdi kalmadı. Gılıncından kan damlardı. Bazen üzerdi ama şimdi üzmez. Yalan yok. Ama hayatımda ne istediysem aldı. Yokluk görmedim hiç” diyor.

“Düğünümüzde davullar zurnalar hiç susmadı”

Ve bu özel öyküde onların düğünlerini de merak ediyor, soruyoruz. Fatma hanım o hiç unutamadığı günleri anlatırken gözleri parlıyor.
“Derviş askeridi. ‘Nikahsız görüşemez’ dediler. 1966 nikah, 1968’de de düğün yaptık. 1968’de evime gittim. Kısmet idi oldu. Düğünde üç fırın yaktık, fellahlar çaldı söyledi. Davulla zurnalar hiç susmadı. Bugünkü gibi hatırlarım. Gelin onarıcı Hacı Ayşe hanım bir gece önce bugidi sardı başıma, onardı beni.  Düğün, hem Civisil’de hem de Köfünye’de oldu… Civisil’deki eğlence,  Köfünye’de evimizin avlusunda devam etti…  Köye girmeden Derviş’in 95 yaşındaki nenesinin evine gittik, elini öptük, hayır duasını aldık. Düğünümüzden bir ay sonra neneyi kaybettik. Evlendikten bir yıl sonra oğlum İbrahim’i, 1971’de Mehmet’i, 1973’te de kızım Serap’ı kucağıma aldım. 6 torunum var. Ben okuyamadım, babam hayvancılık yapardı, annemde ona yardım ederdi. Küçük kardeşim doğunca, babam ‘kardeşine bakacan’ dedi. İçimde kaldı. ‘Çocuklarım olursa okutacam’ diye ahdettim. Çok şükür, üçünü de büyütüp okuttuk. Hepsi de çok başarılı oldu. Mehmet ve Serap öğretmen, İbrahim de astsubay oldu. Okudular diye de kurban da kestim”.

“Cefa olmazsa, sefa olmaz”

Büyüdüğü köydeki mahallesinde “cira” komşularının kendisine Lefkara işinin tüm inceliklerini öğrettiğini anlatan Fatma Çobanoğlu, çocuklarını okutabilmek için eşiyle birlikte çok çalıştıklarını söylüyor.

Lefkara işleyip meraklılarına satarak ev ekonomisine katkı sağladığını anlatan Fatma hanım, 18 yıl da Veteriner Dairesi’nde temizlik işlerinde çalıştığını anlatıyor bizlere.

Son olarak günümüz gençlerine bir de tavsiyede bulunan Fatma hanım,  gençlerin en ufak bir kavgada evliliklerini bitirdiklerini söyleyerek, “Başta sıkıntı olabilir. Cefa olmazsa sefa olmaz. Cefa olacak ki, sefa olsun” diyerek sözlerini sonlandırıyor.